Duruşma salonundayız. Sırası gelen, hakimin oturduğu kürsünün sağına ve soluna geçerek yer tutuyor. Yargılama başlıyor. Hızlı hızlı dosyalar açılıyor. Hakim taraflara ne dediklerini soruyor, dosyanın durumuna göre ya kararını veriyor ya da yeni duruşma günü... Kendi duruşma saatimi beklerken, önümde öylece süren yargılamaları izliyorum. Bir sürü şey kafamda, bedenim duruşma salonunda ruhum başka mecralarda… Birden ışık hızıyla duruşma salonuna döndürüyor beni “Adaletin yerini bulmasını istiyorum hakim bey” sözü. “Hakkımı istiyorum” diye tekrarlanıyor söz. Hemen davayı anlamaya çalışıyorum. Uzun yıllar çalışıp, hakkını alamayan bir işçinin sözleri...
O sözler, o an 9 Temmuz günü ertelenen Soma davası sonrası oğlunu kaybeden Elmas Kaya’nın sözleriyle birleşiyor ve etiyle kemiğiyle insanlaşıyor gözümde: “Benim oğlum mezarlıkta, ben tellerin arkasındayım, doğru söylemiş duvarda, bu adalet de dünya da zenginlerin...”
Adalet... Olmayan ya da elde edilemeyen bir düstur olarak ne kadar çok insanın dilinde ortak bir talebe döndü. Son dönemlerde acı ile özdeşleşti bir yandan da. Acılarımızın bir nebze olsa azalmasını bu sözcüğe bağladık. Adalet gerçekleşsin, yüreğimize birazcık su serpilsin istedik ama hiç olmadı.
Ali İsmail Korkmaz’ın öldürülmesinden sonra davası Kayseri’ye taşınmış ve her duruşma o salonda “Adalet” demiştik. Anne Emel Korkmaz, çocukları öldürülen tüm kadınlar adına “Adalet” diye haykırmıştı her duruşmada. “Oğlum için adalet istiyorum” demişti, adalet o dönem Emel anneydi.
10 Ekim’de yaralandık , öldürüldük, ilk günden itibaren “adalet” dedik. Adalet yine bir acının yanında sağlanmayı bekliyordu. Gerçek sorumluların da yargılanması ve cezalandırılması talebi, yeni katliamların önüne geçilmesi talebiydi “Adalet.”
Soma’da eşlerini, çocuklarını, kardeşlerini kaybeden kadınların da acısının yanında bir talep olarak 4 yıl boyunca durdu adalet. O adalet yalnızca Soma’da katledilenler için değil, göz göre göre öldürülenler tüm işçiler ve geride kalanlar için de istend. Ama dava sonucunda verilen ödül gibi cezalar gösterdi ki, dava süresince salonu dolduran ailelerin “Adalet duvarda yazan bir yazıymış” sözü boşa değilmiş. Acılı bir kadının dilinden dökülen “Adalet zenginin adaleti, gariban her zaman eziliyor” sözü geçmeliymiş o yazının yerine...
Bir fabrikanın çatı işini yaparken direkten düşerek ölmüştü Gülcan’ın eşi. Daha çok gençti, geride iki kızı ve Gülcan kaldı... Kızının biri engelliydi, zaten çok zor olan yaşamı daha da zorlaştı Gülcan’ın. Eşinin ölümü sonrasında hem ceza davası açıldı, hem de tazminat davası. Yargılama sonunda sanıklara çok az miktarda ceza verildi ve hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilerek 5 yıl boyunca başka kasıtlı bir suç işlemezlerse bu cezanın açıklanmayacağı ve sicillerine işlenmeyeceği söylenerek yargılama bitirildi. Hakim kanunda yazılı maddeleri uyguladı ve sanıkları “yaptığınız yanınıza kâr” diyerek uğurladı. Gülcan ise “Bu mu adalet” sorusunu sormaya başladı. “Benim kocam, çocuklarımın babası öldü, bunlar, iş güvenliği önlemlerini almayarak eşimin ölümüne sebep olanlar, hiçbir şey olmamış gibi yaşamlarına devam edecekler” sözlerindeki öfke şimdi Somalı kadınların yüzünde, dilinde. Gülcan da o zaman “Bunlar başka işçileri çalıştırırken niye önlem alsınlar ki, nasıl olsa ceza almıyorlar” demişti, Somalı kadınlar da “Bizim mücadelemiz yeni iş kazalarının olmasını önleme mücadelesi bir yandan da” diyorlar.
Evet, adalet ne için, kimin için, nasıl sağlanır sorusu her adaletsizlikle bir kez daha gündeme geliyor. Bu kararlar kanunsuz mu? Değil bakarsan... Kanunların yazdığı şekilde uygulanması adaleti sağlıyor mu? Kanunda yazılı cezanın sanıklara verilmesi “Adalet yerini buldu” dedirtiyor mu? Yasaların da patronların ihtiyaçlarına göre yazıldığı ülkemizde bu sonuçlar şaşırtıcı mı?
Önceden çok duyardım duruşma salonlarında “Adalete güveniyorum” sözlerini... Son zamanlarda hiç duymadığımı fark ettim. Evet, insanlar adaletin sağlanacağına inanmıyorlar, belki de o yüzden ısrarla duruşma salonlarında “Adalet yerini bulsun” deme gereği duyuyorlar. O yüzden Somalı kadınlar, 10 Ekim katliamında sevdiklerini kaybeden kadınlar her duruşma öncesi “Adalet” sözcüğünü hatırlatma zorunluluğu hissediyor. Karar sonrası öfkelenen Somalı aileler davada çıkan kararın adaleti sağlamadığını gördükleri için, başka işçiler ölmesin, analar ağlamasın diyerek bir avuç kömürle Ankara’ya yürümeye başlıyor ve sağlanmayan adaletin sağlanması için mücadele edeceklerini ifade ediyorlar.
Evet, toplumun büyük kısmı adaletin yerini bulacağına inanmıyor. Adalet mekanizmasında ibrenin güçlüden, muktedirden yana olduğunu deneyimliyor. Her yaşadığımız somut olay bizi “adaletin sağlanamayacağı” sonucuna yaklaştırdı. O yüzden 15 yaşında evlendirilen çocuğun fotoğrafını çekmeyen fotoğrafçı Onur Albayrak’ın damadın burnunu kırmasını alkışladı insanlar. Adalete güvenimiz o kadar azaldı ki, bu yumruk bir çoğunun içini soğuttu. Kızını taciz ettiğini güvenlik kamerasından izleyen babanın, cinsel tacizde bulunan adamı cinsel organından bıçaklaması kendi adaletini sağlama olarak çıkmıyor mu karşımıza? “Cezasız kalacaktı, en azından kızın babası verdi cezayı” dedi bir çokları... Çünkü adaletin sağlanacağına ilişkin “olmayan” inancımız bir çok kişinin böyle düşünmesine neden oluyor. Ama bu “kendi adaletini kendin sağla” durumu, hangi sorunu ortadan kaldırır? Atılan yumruk o 15 yaşındaki kızın evlendirilmesine engel oldu mu? Cinsel tacizde bulunan adamın cinsel organından bıçaklanması da başka çocukların istismarını önleyecek mi?
Adalet, kanun maddeleri arasında bulabildiğimiz birşey değil evet. Bir sınıfın üstünlüğüne dayalı bu toplumda, eşit olmayanlar arasındaki eşitsizliği muhafaza etmek için yazılmış yasalar, kurallar ve yönetim biçimi karşısında herkes için aynı düzeyde ve biçimde bir adaletten söz edilemez.
Evet; adalet, hakkın hukukun yasalarla güvence altına alındığı bir düzenin olmazsa olmazdır. Ama adalet, yalnızca kitapta ne yazdığında değil, haksızlığın, eşitsizliğin , ezilmenin, yok sayılmanın, işçi cinayetinde ya da bir kadın cinayetinde öldürülmenin olmadığı bir düzende vardır. Tam da bu nedenle adalet arayışımız, o düzeni kurma mücadelemizin bir parçası oldukça anlamlıdır...
İlgili haberler
Eşitlik olmadan adalet olmaz
Adalet Yürüyüşü'nün 22. günü. 80 kadın örgütü 2008 yılında Gebze'de öldürülen Pippa Bacca'nın öldürü...
BU NASIL ADALET: Soma'dan çıkan karar aileleri isy...
301 ișçinin yașamını yitirdiği Soma Katliamı'na dair davada kararlar açıklandı. Çıkan karara aileler...
Bir avuç kömürle Ankara’ya ‘adalet’ için yürüyüş.....
Soma Katliamı’nda evladını yitiren Anne Gülsüm Çolak ‘adalet talebi mahkeme salonlarına sıkıştırılam...
Somalı annelerden ‘Adalet’ yürüyüşü
Gülsüm Çolak, evlatlarını haksızca yitiren ve adalet talepleri susturulan annelerin sesine ses katma...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.