22 ilden 23 işkolundan 680 kadın anlatıyor: Daha yorgun, daha yoksul, daha öfkeliyiz!
Fabrikalardan, atölyelerden, bürolardan, hizmet iş kollarından kadınların pandemi döneminde ağırlaşan yaşam ve çalışma koşulları Ekmek ve Gül ’ün 8 Mart raporunda. Kadınlar öfkeli ama umutsuz değil!

Ekmek ve Gül olarak; 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’ne giderken, 22 ilde 23 farklı işkolunda ücretli çalışan 680 kadınla anket ve derinlemesine görüşmeler gerçekleştirdik, son 1 yılda kadınların hayatında değişenleri tüm yönleriyle bir rapor haline getirdik.

Raporumuz; kadınların işyerinde pandemi tedbirlerinin alınması için vermek zorunda kaldıkları mücadeleleri, çalışma koşullarının ağırlaştırılması, artan baskı ve denetimleri nasıl deneyimlediklerini, işyerlerinde pandemi döneminde artan cinsiyetçi uygulamaları anlatırken, bir yandan da ev içindeki yüklerin nasıl ağırlaştığını, hane içindeki değişimlerin kadınların hayatını nasıl etkilediğini, bu süreçte kadınların duygu durumlarında ne gibi değişimler yaşandığını ortaya seriyor. Kadın işçi ve emekçilerin bu süreçteki örgütlenme eğilimlerini de değerlendirdiğimiz raporumuz, kadınların pandemi döneminde yaşadığı ağır sorunların sorumlusu olarak kimi gördüklerini ve kadınların 8 Mart taleplerini de ifade ediyor.

RAPORUN TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ

İŞYERİNDEKİ TEMİZLİK DE KADINLARIN SIRTINA BİNDİRİLDİ!
Rapora göre, pandemi döneminde işyerlerinde alınan tedbirleri yetersiz bulan kadınların oranı yüzde 57, kısmen yeterli bulanların oranı yüzde 10, “yeterli” diyenlerin oranı ise yüzde 30.

İşyerinde pandemi sürecinde artan temizlik ihtiyacının temizlik için yeni personel istihdam edilerek değil, üretimde çalışan kadın işçiler arasında paylaştırılarak “halledilmeye” çalışıldığını anlatan kadın işçiler, örnekler veriyor:

“Fazla maske verilmesi ve tuvaletlerin daha sık temizlenmesi dışında bir önlem yok. Hatta bu ekstra temizliği de biz işçiler arasında paylaştırdılar, biz yapıyoruz. Yeterli değil yani.” (Ankara, havalandırma sistemleri üreten bir fabrikada taşeron işçi, yaş 50)

“Mutfaklarımız çok pis. Bizim bölümden kadınlar seçildi, onlar mutfakları temizliyor. Çayı bile onlar koyuyor. Pazar günleri de dahil. Temizlik için personel almıyorlar, işçiler hem çalışıyor hem de diğer temizlik işlerini yapıyor. Tuvaletleri bile biz temizliyoruz.” (Bursa, tekstil fabrikasında kalite operatörü, yaş 52)

İşyerlerinde temel hijyen malzemelerini kendilerinin sağlanması istenen işçiler, itiraz ettiklerinde aşağılamalarla karşı karşıya kaldıklarını anlatıyor: “Pandemi başladığında 1 defa ilaçlama yapıldı. Maske alırken bile bir sürü laf söyleyerek aldılar. ‘Yok bir maskeyi bile kendiniz alamıyor musunuz’ diye.” (İstanbul, metal işçisi, yaş 28)

Kadınlar işyerinde pandemi tedbirlerinin yetersizliği konusunda denetimsizlikten, yönetici ile işçiler arasındaki eşitsizlikten şikayet ederken, erkek işçilerle aralarındaki eşitsizliğe de dikkat çekiyor. “Önlem zaten yok. Müdür patron zaten kendini koruyor ama fabrikanın içinde özellikle erkek işçiler maskesiz bir şekilde geziyorlar. Genel denetim olacağı zaman önceden haber geliyor, herkese maske dağıtıyorlar. Onun dışında fabrika işçilere maske ve dezenfektan desteği yapmıyorlar.” (Bursa, tekstil dokuma operatörü, yaş 47)


Fotoğraf: Ekmek ve Gül


ÇALIŞMA SÜRESİ BELİRSİZLEŞTİ
Rapora göre çalışma saatlerinde değişim yaşayan kadınların oranı yüzde 44,8. Kadınlar hafta sonu yasakları nedeniyle çalışma sürelerinin belirsizleştiğini, pandemi tedbiri adı altında uygulamaya konan esnek çalışmanın kadınların çalışma sürelerini uzattığını ortaya koyuyor. Kadınların bir kısmı, çalışıp çalışmayacaklarını sabah işyerine gittiklerinde öğrendiklerini anlatıyor. İstanbul’da büyük bir tekstil markasının deposunda çalışan 35 yaşındaki bir kadın “İnternet satışına çalışan bölümlerde artış oldu. Diğer bölümlerde azalma yaşandı. Pandemi gerekçe gösteriliyor. Çalışma saatlerimiz aynı ama hafta sonu çalışma kalktı. Mesailer kalktı. Sürekli NÜT’e çıkartılıyoruz” diyor.

Sağlık ve bakım hizmetlerinde çalışma saatleri insan bedeninin sınırlarını aşan bir boyuta vardığını örnekleyen “Pandemi sürecinde vardiyalar kurumda kaldığımızdan dolayı 18 saat, bazen bunu da aşan çalışma saatlerimiz söz konusu oluyor” cümlelerinin yanı sıra, büro/ofis emekçilerinin arasında yaygın olan evden çalışma uygulamasının da belirsizliğin kaynaklarından biri olduğu vurgulanıyor.

TEDBİR LAFTA, MOLALAR RAFTA, YEMEK AYAKTA
Salgın koşullarında daha fazla molaya ihtiyaç duyulduğu açıkken, görüştüğümüz işçi kadınların yüzde 88’i yeterli mola süresinden mahrum olduklarını ortaya koydu. Kadınların bir kısmı ise, zaten pandemi öncesinde de mola sürelerini hiç kullanamadıklarını ya da çok az molaya çıkabildiklerini, fiilen molaya çıkmanın imkansızlaştığı belirtti. Çalışma anında, ayak üstü ya da masa başı karın doyurmak neredeyse normalleşmiş. İzmir’den belediye işçisi bir kadın anlatıyor: “Öğle yemeği saati yarım saate düştü. Her yer kapalı olduğu için öğle yemeğini de evden getirip işyerinde yiyoruz.” Aydın’dan tekstil işçisi bir kadın ise şunları söylüyor: “Sadece yemek molası, devlet zaten yarım saatlik bir mola veriyordu. Fakat 18 saatte bir makinaları birbirimize devretmemiz için, işin aksamaması için molalar 10-15 dakikaya düşürüldü.”


Fotoğraf: Freepik

AYNI İŞİ YARI SAYIDA İŞÇİYE YAPTIRAN 'PANDEMİ' FIRSATÇILIĞI
Görüştüğümüz kadınların yüzde 39’u iş yoğunluğunda belirgin bir artış yaşandığını söylüyor. “Az işçi maliyeti-çok kâr”ın özetini İstanbul’dan gıda işçisi bir kadın anlatıyor: “Daha az personelle daha çok iş yaptırılmaya başlandı, pandemiden önce yapılan iş şu anda neredeyse yarı yarıya kişiyle yapılıyor.” Kadınların bu zor koşulların yüküne katlanmak zorunda kalmasının nedeni ise iş güvencesinin yokluğu ve işten çıkarılma korkusu.

Metal ve elektrik-elektronik işkolunda çalışan kadınların anlatıları ise işçiler arasında Covidli sayısı yükseldikçe, henüz hasta olmayan işçilerin üstüne yük bindirildiğini ortaya seriyor: “Mesai saatlerimiz artmadı ama iş yükümüz arttı. Pandemiden dolayı rahatsızlanan arkadaşlarımızın yerine biz bakmak durumunda kaldık. İşler yetişmeyince de bir sürü lafa maruz kaldık.” (İstanbul, Esenyurt, elektronik, 28)

Hizmet işkolunda ise “az zamanda daha çok iş” kuralı işliyor. Tekirdağ’dan büro emekçisi 37 yaşındaki bir kadın “Evden de çalışıyoruz. Özellikle belirli bir dönemde çok yoğunluk oluyordu ve bunu normalde 8 saatte yaparken şimdi 4 saatte yapmaya çalıştık. Bu da iş yükümüzü artırdı” diye anlatıyor.

İşçiler ücretsiz izne gönderildikçe, bir yandan da sözleşmeli işçi alımları yapılıyor. “4 tezgah bakarken artık 6-7 tezgaha bakmaya başladık. [İş yoğunluğu] neredeyse yüzde 30 arttı. Eleman olmadığı için 2-3 kişinin yükünü tek kişiye yıkıyorlar. Sürekli işten çıkanlar, işe girenler değişiyor. Şu an İŞKUR’dan gelenler çok fazla. Son zamanlarda işe girenlerin çoğu İŞKUR’dan geliyor. Patron zaten parasını ödemiyor, onun da lehine oluyor. Biri patronun radarına yakalandığında hemen ücretsiz izine gönderiyorlar, işçi istifa edene kadar ücretsiz izinde bırakıyorlar.” (Bursa, dokuma, yaş 47)

İŞYERİNDE TACİZDE 'BEN İŞTEN ATILIRSAM' KORKUSU
Pandemi süresince işyerinde izlenme ve denetlenmenin yaygınlaştığını gösteren rapor, ağır çalışma koşullarına itiraz edildiğinde baskının yoğunlaştığına, kadınlar üzerindeki baskının arttığına işaret ediyor: “İşte hata yaptığımızda bazı ustabaşları azarlıyor. ‘Bunu nasıl böyle yapmayı başardın? Nasıl dikkat etmezsin?’ diyorlar. Kendi üzerindeki baskıyı bizim üzerimize gelerek üzerinden atmaya çalışıyor.” (İstanbul, tekstil, 24)

İşyerinde taciz söz konusu olduğunda ise “tutanak yeme” ve “işten atılma” korkusu belirleyici, tacize uğrayan kadınlar cezalandırma riski altında:

“Çok fazla erkekle çalışıyoruz. İş isterken ‘güzelim bana iş versene’ diyerek iş istiyorlar. Bunun gibi bir sürü olay yaşadım. Kavga ede ede çözüyorum. Geçenlerde bir olay yaşadım. Çalışan arkadaşlardan biri Kürtçe bir şeyler söyledi. Bir diğeri güldü. ‘Sen ne dedin?’ diye sordum. ‘Güzel kardeşim, nasılsın, iyi misin? dedim’ dedi. … zorlayınca söyledi. ‘Sen çok güzel bir kadınsın. Benim sevgilim olsana’ demiş. Küfür ettim, cesaret edip şikâyet edemediler. Şikâyet etse işten atılırdım. O an ben şikâyet etseydim iki tanığım vardı. Ama en fazla tutanak yerdi, işten atılmazlardı, diye düşündüğüm için şikayet etmedim.” (İstanbul, depo, yaş 35)

Tacize karşı en büyük direnç mekanizması ise dayanışma. Sendikalı yerlerde bu olanağa daha çok güven duyulduğu görülüyor. Kocaeli’de bir metal fabrikasında çalışan 32 yaşındaki bir kadın “Ustabaşının böyle şeyleri oluyordu. Şikayet edip bölümden attırdık” diyerek örnek veriyor.


Fotoğraf: Evrensel


‘PANDEMİDE YÜKÜM İKİ KATINA ÇIKTI, REKLAM İZLERKEN BİLE AĞLIYORUM’
Raporda görüşme yapılan 680 kadının yüzde 77’si evdeki işlerine ayırdıkları zamanın arttığını söylüyor. Kadınların yüzde 34’ü pandemi öncesine göre dinlenme zamanlarının azaldığını belirtiyor. “Pandemi döneminde yüküm iki katına çıktı. İşten çok evde daha çok yorulduğumu hissediyorum. Hem kafa olarak hem de beden olarak müthiş derecede yıpranmışlık hissediyorum. Bir reklamı bir diziyi izlerken bile kendimi ağlarken buluyorum” diye anlatıyor İstanbul’dan depo işçisi bir kadın.
Evdeki işin azaldığını söyleyen kadınlar ise yükün kız çocuklarının sırtına bindirildiğini anlatıyor. “Benim kızlar okula gidemediği için işleri onlar aldı, azaldı benim yüküm o yüzden” diyor Eskişehir’de belediyede çalışan bir temizlik işçisi kadın.
Ağır yükler kadınları işi bırakma noktasına getirirken, koşullar çok zor olmasına rağmen çalışmak zorunda kaldıklarını belirtiyorlar. Nedeni ise şu rakam ortaya koyuyor: Kadınların yüzde 89’u pandemi öncesine göre evin ihtiyaçlarını karşılamakta daha fazla zorlanıyorlar. Bursa’dan bir tekstil işçisi durumu “Çok istemişimdir işten çıkayım. Ama hiç yapamadım. Bazen kendi banyomu bile geciktiriyorum. Kendime ayırdığım özel bir zamanım yok” diye özetliyor.
Kadınların çalışmayla ilgili beklentilerini ve ortak duygularını ise İstanbul’dan bir tekstil işçisi kadın ifade ediyor: “Öyle bir şansım yok. Hiç de işten ayrılmayı düşünmedim. Daha güzel şartlarda çalışmak istedim.”

ÇOCUKLARIN ÜSTÜNE KAPIYI KİLİTLEYİP İŞE GİDİYORLAR
Pandemi sürecinde çocuk bakım yükü ağırlaşan kadınların büyük kısmı, çocuklarının bakımını büyükanne desteğiyle sağlayabildiklerini söylüyor. Çocuğu olan kadınların yüzde 29’u çocuklarını evde yalnız bırakmaktan başka çare bulamadıklarını dile getiriyor.

“HERKES EVDE, MADDİ SIKINTILAR, GERGİNLİK HAD SAFHADA…”
Salgının hane içindeki yaşamları ve ilişkileri nasıl etkilediğine ilişkin veriler de sunan raporumuza göre kadınların yüzde 38’i salgında ilişkilerin olumsuz yönde, yüzde 11’i ise olumlu yönde değiştiğini ifade ediyor. Kadınların olumsuz değişime verdikleri örnekler ise aile bireyleriyle görüşememek; aile içi gerginlik, tahammülsüzlük ve tartışmaların artması; artan kaygılar; maddi sorunlar ve geçim kaygısı. Kocaeli’den bir depo işçisi “Ailemin yüzünü dahi göremedim. Psikolojik olarak kendimi yalnız hissediyordum” derken, İzmir’den bir hemşire “Çocuğumdan 3 ay ayrı kaldım. Bu sürede aile bağlarımız zedelendi” diyor.


Fotoğraf: Birleşik Metal İş


‘HAYATIMDA İLK KEZ PANDEMİDE DAYAK YEDİM’
Kadınların yüzde 79’u pandemide kadınlara şiddetin arttığını söylüyor. İstanbul’dan bir metal işçisi “Ben hayatımda ilk defa eşimden dayak yedim” derken, bir temizlik işçisi ise “Geçim sıkıntısından eşimden şiddet görüyorum. Daha önce şiddete maruz kalmamıştım. Çünkü birbirimize çok zaman ayırmıyorduk” diyor. Kadınlar, yakın çevrelerinde de şiddetin arttığını belirtiyor. Gebze’den bir petrokimya işçisi “İş yerinde eşi tarafından şiddete maruz kalan arkadaşım var. Üstelik ailesi de yanında olmadı. Biz yanında olup destek olmaya çalıştık. Hatta başörtüsünü çıkarıp artık açık olmak istediği için kendi ailesi saçını kesti” diye bu süreçte kadınların birbiriyle dayanıştığını anlatıyor.

‘TÜKENDİM, BİTMİŞLİKLERİ OYNUYORUM’
680 kadının yüzde 95’i salgın öncesine göre daha yorgun ve tükenmiş olduklarını söylüyor. İstanbul’dan bir depo işçisi şöyle ifade ediyor:

“Bitmişlikleri oynuyorum derler ya o durumdayım. Pandemi öncesinde zaten hayatımız zordu şimdi iki katı zorlaştı. Çocuğum ihtiyaçları için zaten çalışıyorum. Yetişebilmek için mesaiye kalıyorum. Çocuğun evde tek kalacağı düşüncesi kafayı yediriyorken buna bir de eğitim alamıyor olması eklendi. Her şeye birden yetişmeye çalışıyorsun. Bu da sinirlerimi alt üst ediyor.” İstanbul’dan bir depo işçisi “Sürekli çalışıyorum. Kendime sadece banyo yaparken ve oje sürerken zaman ayırabiliyorum. Kendim için bir şey yapmak istesem onda da sabah erken kalkmam lazım, yine uykudan fedakarlık yapıyorum.”

Kadınların yüzde 78’i “kaygı/endişe”, yüzde 53’ü “gerginlik/sinirlilik”, yüzde 51’i ise “mutsuzluk” duygusu yaşadığını belirtiyor.

‘SENDİKALI OLSAYDIM BELKİ DEĞER GÖRÜRDÜM…’
“Pandemi döneminde koşulları ve zorlukları düşündüğünüzde, sizce sendikalı olmakla, sendikasız çalışmak arasında bir fark var mı?” sorusuna “var” diyenlerin oranı yüzde 66, “yok” diyenlerin oranı yüzde 27. Kadınlar en çok “hakları kullanmak”, “güvence”, “birlik ve dayanışma” için sendikalı olmanın önemli olduğunu dile getiriyorlar. İstanbul’dan, 50 yaşındaki bir tekstil işçisi şöyle anlatıyor:

“Elbette ki sendikalı iş yeri ve sendikasız işleri arasında fark var. Sendikalı iş yerinde çalışsaydım bu kadar çok baskıya maruz kalmazdın. Makineci olduğum halde ‘Hadi şu yerleri de süpür, hadi şu kolileri de kaldır diyemezlerdi. Benim yaptığım iş belli olurdu. İşten çıkartılmaktan korkuyorum. Artık çok yoruldum. Çalışmak çok ağır geliyor. Ama bir gün pes edip kendim çıkarsam tazminatım yanar diye korkuyorum. 7-8 yıl emek verdim ben bu iş yerine. Daha çok işsiz kalma korkum var. 50 yaşına gelmişim çıkarsam. Çalışmak istemiyorum ama çalışmazsam nasıl yaşarız. Korkusu ağır basıyor. Bu nedenle direniyorum. Genç bir işçi ile ben aynı tempoda çalışamıyorum elbette. Sendikalı olsaydım yaşıma rağmen sendikam bana sahip çıkardı. Ben emekli olana kadar işten atılma korkusu yaşamadan çalışırdım. Haklarımı alırdım.”


Fotoğraf: Evrensel


ÖNEMLİ OLAN ‘NASIL BİR SENDİKA’
Ancak kadınlar arasında, pandemi döneminde sendikalarından ihtiyaç duydukları desteği göremeyen de çok. Bir örnek şöyle: “Biz sendikalıyız ama sendikasız gibiyiz. Sendikaya güvenmiyoruz, sendikaya ulaşamıyoruz. TİS süreci yaşıyoruz. Anlaşma sağlanamadığı için ikramiyelerimiz kesildi. Kesinti neden yapıldı, ne zaman ödenecek belli değil. Zamlar, aldığımız paralar çok düşük. 16 yıldır çalışıyorum, en iyi elemanlardanım, en yüksek maaş alanlardanım ama aldığım para asgari ücret.” (Eskişehir, tekstil işçisi, yaş 34)
Sendikalı olmanın önemli olduğunu söyleyen sendikalı kadınlar ise pandemi döneminde sendikalarıyla birlikte hijyen, koruma, iş güvencesi ve ücretli izin konusunda kazanım elde ettiklerini ifade ediyor.

‘BİRLİK OLDUK, KAZANDIK’
“Pandemi sürecinde işyerinizde çalışma arkadaşlarınızla ortak hareket ederek elde ettiğiniz bir kazanım oldu mu?” sorusuna kadınların yüzde 77’si ‘hayır’, yüzde 20’si ‘evet’ yanıtı verdi. Kazanım elde edenlerin ise büyük kısmı işyerinde alınması gereken hijyen önlemlerini (maske/siperlik dağıtılması, tek kullanımlık plastik bardak verilmesi, masalar arası paravan konulması vb.) işçilerin birlikte hareket ederek sağladıklarını ifade ediyor.
Pandemi sürecinde işçilerin çalışma koşullarının ağırlaştırılmasına, sömürü ve baskıyı artıran uygulamalara karşı çeşitli kazanımlar da söz konusu. Tekirdağ’dan 51 yaşındaki plastik işçisi “12 saat çalışmamak, cumartesi gece vardiyasında 8 saat çalışmak için imza topladık” derken, Adıyaman’da 22 yaşında bir tekstil işçisi “Müdürün bize hakaret etmesinin ardından bütün arkadaşlarla birlikte kararlaştırıp çalışmayı durduk. Müdür gelip özür dileyene kadar iş başı yapmadık” diye ifade ediyor.

İŞYERİNDE HAK EYLEMİ: YÜZDE 75 ‘EVET’
Dikkat çekici bir rakam da “Pandemi döneminde işyerinizde bir hak için eylem yapılsa katılır mıydınız?” sorusuna kadınların yüzde 75’inin “evet”, yüzde 19.5’inin “hayır” cevabı vermesi. Katılmam yanıtı veren kadınların en büyük gerekçesi ise “işten atılma korkusu.” Kadınlar bu korkularını şu cümlelerle ifade ediyor: “Hayattaki tek güvencem bu iş, kaybetmek istemem”, “Eşim ve çocuklarım işsiz kaldılar bu dönemde, eve giren tek maaş benimki. işten çıkarılma korkusu yaşıyorum bu sebeple katılmak istemem”, “Ailemi bir benim kazancım ayakta tutuyor, işimi kaybetmekten korkarım”, “Katılmam çünkü günlük işçi olduğumdan beni işten atabilirler, sigortam yok, 50 yaşındayım, yaşımdan dolayı başka iş bulmam çok zor.”

Raporda, mülteci ve göçmen kadınlar yaşadıkları sorunlar karşısında işyerlerinde bir hak mücadelesi olduğunda katılacaklarını ama diğer işçilerin kendilerine yaklaşımından çekindiklerini ortaya koyuyorlar. Gebze’de bir gıda fabrikasında çalışan 20 yaşındaki Suriyeli kadının şu sözleri bu durumun özeti: “Katılırım. Ama ben Suriyeliyim. 7 yıldır birçok yerde çalıştım. İnsanlar nasıl desem bana kötü bakıyor. Bana güvenirler mi bilmiyorum. Ben onlara güveniyorum. Birbirimize güvenmeliyiz, birbirimizin aynısıyız, çünkü çalışma koşullarımız çok zor gerçekten.”


Fotoğraf: Unplash


SORUMLU: DEVLET-PATRON İŞ BİRLİĞİ
“Sizce işçi ve emekçilerin pandemi koşullarında yaşadıkları zorlukların sorumlusu kim?” sorusuna kadınların yüzde 72’si hükümet, yüzde 10’u işveren, yüzde 6 hiç kimse, yüzde 2’si hepsi yanıtını veriyor.

“Sorumlu hükümet” yanıtını verenler arasında en çok dile getirilen konu; patronlara teşvikler verilirken işçilere ücretsiz izin ve kısa çalışma dayatılması. İstanbul’dan metal işçisi bir kadının sözleri buna bir örnek:

“En büyük sorumlu devlet, işverene de bu kadar rahatlığı veren devlet. Çarkın içinde ezilen yine işçi. Yasal düzenlemelerin etkisi yok. Teşvikler patronlara yapıldı. Kısa çalışma ödeneğinde de patronlar kazandı. Devlet sadece patronu koruyor.”

‘KADINLARA REVA GÖRÜLENLERİN HESABINI SORACAĞIZ!’
Çalışmamız yalnızca kadın emekçilerin ağırlaşan yaşam ve çalışma koşullarını ortaya sermekle kalmayacak, ağır pandemi koşullarına rağmen yan yana gelen kadınların bu sorunlar karşısında ortak talepler etrafında örgütlü bir mücadele sürdürebilmesi için birlikteliğimiz devam edecek.
Kadınların aktarımları ve çalışmamızın sonuçları bir kez daha somutladı ki; iş, eğitim, sağlık, sosyal koruma, insanca barınma ve beslenme, şiddetsiz bir hayat, eşit bir yaşam, özgürlükler ve demokrasi birbirinden ayrılamaz haklarımız.
Bu 8 Mart’ta çok olacağız, kadınlara reva görülenlerin hesabını soracağız!
Taleplerimiz şunlar:
■ Sağlık hizmetlerinin özelleştirilmesine son verilsin, nitelikli ve parasız sağlık hizmeti güvence altına alınsın. Herkese hızla ücretsiz, yeterli miktarda aşı sağlansın. Maske, temizlik ve dezenfektan malzemelerin dağıtımı ücretsiz ve yaygın olarak sağlansın.
■ Pandemi sürecinde, zorunlu üretim alanları haricindeki bütün fabrika ve işyerlerinde işçilerin hakları korunarak üretime ara verilsin. Ücretsiz izin, kısa çalışma ödeneği, Kod 29 dahil işten atma uygulamalarına son verilsin. Çalışmak zorunda olan işçi ve emekçilerin çalışma süreleri, ücretlerinde kesinti yapılmaksızın kısaltılsın, sağlıklı çalışma ortamı, koruyucu ekipman sağlansın.
■ Zamlar geri alınsın ve zorunlu tüketim maddelerinden alınan vergiler kaldırılsın. Yoksulluk sınırının altında geliri olan her hane için doğalgaz, su, elektrik, telefon-internet hizmeti ücretsiz sağlansın, kredi borçları faizsiz olarak ertelensin ve asgari bir gelir sağlansın.
■ Her alanda cinsiyet eşitliğini hayata geçirmek için somut adımlar atılsın. Kadınların ve çocukların kazanılmış haklarına yönelik tüm tartışmalara son verilsin.
■ Kadına yönelik şiddete karşı acil önlem planı açıklansın. İstanbul Sözleşmesi etkin bir şekilde uygulansın.
■ Kadınların 7/24 ulaşabileceği, farklı dillerde hizmet veren, ücretsiz, sadece kadına yönelik şiddet alanında çalışan ayrı bir Alo Şiddet Hattı; yeterli sayıda kadın danışma merkezi ve sığınak açılsın.
■ İşyerlerinde her türlü şiddetin son bulması için önlemler alınsın, kadın işçilerin haklarını güvence altına almak ve uygulanmasını sağlamak için devlet ve sendikalar sorumluluğunu yerine getirsin.
■ Salgın yönetimi çocukların eğitim, bakım ve korunma hakları öncelenerek yapılsın. Özellikle kız çocuklarını eğitimin dışına iten, çocuk evliliklerin ve çocuk işçiliğinin önünü açan 4+4+4 eğitim sistemine son verilsin. 12 yıl kesintisiz ve parasız eğitime geçilsin.
■ Her mahallede ve işyerinde kolay ulaşılabilir, ücretsiz, nitelikli ve 24 saat hizmet verebilecek kreş, etüt merkezi ve çocuk bakım merkezi açılsın.
■ İstihdamda ve yönetim kademelerinde cinsiyet eşitliğini sağlayacak önlemler derhal hayata geçirilsin.
■ Ülkemizdeki tüm mülteci/sığınmacı kadın ve çocukların şiddete karşı korunması, eşit istihdam ve vatandaşlık haklarının hayata geçmesi için etkin düzenlemeler yapılsın.

Ana fotoğraf: Unplash


İlgili haberler
8 Mart: Hesabımızı yaptık, hesabını soracağız!

Bu 8 Mart’ta ortak taleplerimizle bulunduğumuz her yerde haklarımız ve hayatımız için buluşuyoruz.

İl il 8 Mart 2021 buluşmaları

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde kadınlar ülkenin dört bir yanında, pandemiye, artan baskılara,...

Ekmek ve Gül 8 Mart Raporu: 22 ilden 23 işkolundan...

Ekmek ve Gül 8 Mart raporumuz yayında! 22 ilden 23 işkolundan 680 işçi ve emekçi kadın anlatıyor: Gü...