8 Mart: Hesabımızı yaptık, hesabını soracağız!
Bu 8 Mart’ta ortak taleplerimizle bulunduğumuz her yerde haklarımız ve hayatımız için buluşuyoruz.

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Gününün öngünlerindeyiz. Bu yıl 8 Mart, pandemiyle birlikte ağırlaşan ekonomik krizin yarattığı sorunların derinleştiği, bu büyük sorunlar nedeniyle kadınların öfkesinin büyüdüğü bir dönemde kutlanacak. İktidar “lebalep” kongrelerde gövde gösterisi yaparken, bizim birlikte hak talep etmemizin olanaklarını yasaklarla yok etmeye çalışsa da, ülkenin dört bir yanında kadınlar irili ufaklı eylemler, etkinlikler ve açıklamalarla 8 Mart’ı kutlayacak. Bu kutlamaların gücü kaç kişinin katıldığı ile değil, ortaya koyduğu sözün bugün ağır sorunlar altında yaşam sürdürmeye çalışan geniş kadın kesimlerinin ortak taleplerini ne kadar yansıttığı ile ölçülecek daha çok…

Geçen ayki dergimizde, farklı işkollarında çalışan kadınlarla son 1 yılı değerlendirdiğimiz, yaşananları gözden geçirdiğimiz, sadece olan bitenin bir dökümünü çıkarmanın ötesine geçerek, sorunların nedenlerini ve çözümleri konuşmak için buluşmalar yapacağımızı, anket ve görüşme formlarıyla desteklenen veriler ortaya koyan bir çalışma yürüteceğimizi ilan etmiştik. Ülkenin 12 temel işçi havzasında sanayi bölgeleri ağırlıklı olmak üzere, pek çok kentte yüzlerce kadınla fabrikalarda, büro ve hizmet alanlarında, atölyelerde ve evlerde bu buluşmaları gerçekleştirdik, gerçekleştirmeye devam ediyoruz. Çalışmanın ayrıntılı raporu 8 Mart’tan önce kamuoyuyla paylaşılacak.

YAN YANA GELMEK İÇİN BÜYÜK ÇABA

Öncelikli olarak şunun altını çizmek gerek; pandemi koşullarının yarattığı büyük zorluklara ek olarak hafta sonu ve akşam 9’dan sonra sokağa çıkma yasakları, yan yana gelmeyi neredeyse imkansız hale getirmiş durumda. Kadınlar tüm günü işte ve evde büyük bir koşuşturmayla geçirirken, yetişmeyen işler ve derman bırakmayan bir yorgunlukla baş etmeye çalışırken, kimi zaman 15 dakika kimi zaman yarım saat sürecek bir anket ya da görüşme yapmanın bile neredeyse olanaksız olduğu koşullarda yaptık bu görüşmeleri. Bu çalışmanın yapılmasında yaşanan zorlukların kendisi dahi bugün kadınların yan yana gelme, birlikte konuşma ve çözüm üretme olanaklarının ne kadar daraltıldığını gösteren bir veri. Ancak kadınların tüm zorluklara rağmen bu buluşmalara dahil olabilmek için gösterdiği çaba, yan yana gelme ısrarımıza yanıt vermek için koşullarını zorlamaları, bunun için buldukları yaratıcı yöntemler de bir o kadar kıymetli.

Neler konuştuk? Çalışma koşullarındaki değişimler, işyerinde pandemi tedbirleri, tedbir adı altında artırılan denetim ve baskıların işçiler arasındaki ilişki ve iletişimi nasıl etkilediği, pandemi sürecinde işyerinin durumuna dair işçilerin ne kadar bilgi sahibi olabildiği, çalışma sisteminde yaşanan değişikliklerin özellikle kadın işçiler bakımından sonuçları, evdeki yüklerdeki değişimler, artan geçim zorluklarının kadınlara yansımaları, ev ve işyerinde şiddetin değişen ve değişmeyen boyutları, tüm bunların kadınlara bedenen ve ruhen nasıl etkileri olduğunu ayrıntılarıyla konuştuk kadın emekçilerle.

EV VE İŞ FARKI

Dikkat çekici genel bir gözlem: kadınların büyük çoğunluğu pandeminin ev içine etkilerine ilişkin konuşmaya daha açık ve hatta istekli iken söz işyerlerinde yaşananlara geldiğinde daha temkinli olmaları. Kadınlar pandemi sürecinde kendi yaptıkları işin niteliğindeki değişimleri, artan denetim ve baskı uygulamalarıyla sömürünün değişen boyutlarını, bunun bedenen ve ruhen getirdiği yükleri ayrıntılı bir biçimde ortaya sererken daha genel anlamda işyerinin toplam faaliyetindeki değişimleri, patronların kazancını, diğer işyerlerindeki değişimleri bu düzeyde değerlendiremiyorlar. Bu, kadınların bir eksikliği olmaktan ziyade, kadınların ikili yüklerinin ve işyerlerindeki kırılgan pozisyonlarının bir sonucu.

‘SINIFLI TERCİH’İN FARKINDALIĞI

Geçim derdinin katlanmasının yarattığı bunalımlardan çıkış arayışının bireysel çabalara sıkışmasını şu anki koşullarda bir zorunluluk olarak yaşayan kadınlar, meselenin esasen politik olduğunu da görüyorlar. En yetkili ağızlardan yapılan, yoksulluk karşısında sabır, kabullenme ve tevekkül vaazlarına “etkisiz” demek yeterli değil, bunlar kadınlar bakımından giderek artan bir biçimde “öfke büyüten” bir noktada. Pandemi sürecinin ağır yükünün işçilere yüklenmesinin sorumluluğunu büyük oranda hükümette gören kadınlar, pandemide herkese gelir güvencesi sağlayarak, sosyal koruma ile birlikte kapanma önlemlerinin alınmasına kaynak ayrılmaması gerçeğini hükümetin bir “tercihi” olarak değerlendiriyorlar. Kimi görüşmelerde ortaya çıkan “patronlara elde avuçta ne varsa seferber ettiler, bize gelince kasa hep boş” sözleri, bu tercihin sınıflı bir tercih olduğunun farkında olunduğunun bir göstergesi.

GÜÇ VE GÜVEN KAZANDIRAN ÖRNEKLER
Bütün bu sorunlar karşısında ne yapmak gerektiğine ilişkin tartışmada ise, her ne kadar sendikalaşma eğilimleri güçlü görünse de sendikalara güvensizliğin de önemli bir yer tuttuğu, kadınlar sorunları aşmak için büyük oranda “birlik olmak” cevabı verse de bunun oldukça soyut bir şey olduğu da gözlemleniyor. Kadınlarda kendisini ait, güvende ve güçlü hissedebileceği bir odak arayışı olduğu açık, ama bu “mücadele odağının” yaratılmasında kendisini “sorumlu” hissetme duygusu ise henüz zayıf. Bu da bireysel değil, içinden geçtiğimiz sürecin toplumsal ve siyasal bir yansıması.
Ancak kadınlar bakımından “birlik olma”nın somutlandığı, bir kazanım elde etmek için kendisinin de sorumlu olduğunu hissettiği temel örnekler de var ve bu örnekler ağırlıklı olarak işyerlerine dayanıyor; kadınlar pandemi sürecinde işyerlerinde kimi zaman maske/siperlik dağıtılmasını, tek kullanımlık plastik bardak verilmesini, masalar arası paravan konulmasını sağlamak, kimi zaman müdürün hakaret ettiği bir kadın çalışan için 1 saat iş bırakarak özür diletmek, üst üste zorunlu mesailere hep birlikte mesaiye kalmayarak karşı çıkmak gibi deneyimlerle birlik fikrini somutlaştırdıklarını ve kazanım duygusunun onlara güç ve güven verdiğini anlatıyorlar.
ÇOK OLACAĞIZ!

8 Mart kadınlar için olan bitenin hesabını yapmak, bununla sınırlı kalmayarak sorumlulardan hesap sormak için de en güzel olanaklardan biri. Çalışmamız boyunca “Bunları böyle konuşunca ne çok şey yaşamışız da yine de ayakta kalmışız, vay be, diye düşündüm” diyeni, “Buluşmak için iyi ki ısrar ettiniz, ilk defa nasılsın sorusunu duymuş gibiyim” diyeni, “Kimse ile uzun zamandır böyle dertleşmemiştim, yaşayıp gidiyoruz, ne yaşadığımızı bilemiyoruz, aslında aynı şeyleri yaşayan ne kadar çok insanız, göremiyoruz, yalnızlık sarmalının içine takılıp kalıyoruz, yalnızlık duygum dağıldı” diyeni ve daha pek çoğuyla… Bu 8 Mart’ta çok olacağız, bize reva görülenlerin hesabını soracağız!

Fotoğraf: Ekmek ve Gül

NE İSTİYORUZ?
Kadınların aktarımları bir kez daha somutladı ki; iş, eğitim, sağlık, sosyal koruma, insanca barınma ve beslenme, şiddetsiz bir hayat, eşit bir yaşam, özgürlükler ve demokrasi birbirinden ayrılamaz haklarımız. Bu 8 Mart’ta ortak taleplerimizle bulunduğumuz her yerde haklarımız ve hayatımız için buluşuyoruz:
■ Sağlık hizmetlerinin özelleştirilmesine son verilsin, nitelikli ve parasız sağlık hizmeti güvence altına alınsın. Herkese hızla ücretsiz, yeterli miktarda aşı sağlansın. Maske, temizlik ve dezenfektan malzemelerin dağıtımı ücretsiz ve yaygın olarak sağlansın.
■ Pandemi sürecinde, zorunlu üretim alanları haricindeki bütün fabrika ve işyerlerinde işçilerin hakları korunarak üretime ara verilsin. Ücretsiz izin, kısa çalışma ödeneği, Kod 29 dahil işten atma uygulamalarına son verilsin. Çalışmak zorunda olan işçi ve emekçilerin çalışma süreleri, ücretlerinde kesinti yapılmaksızın kısaltılsın, sağlıklı çalışma ortamı, koruyucu ekipman sağlansın.
■ Zamlar geri alınsın ve zorunlu tüketim maddelerinden alınan vergiler kaldırılsın. Yoksulluk sınırının altında geliri olan her hane için doğalgaz, su, elektrik, telefon-internet hizmeti ücretsiz hale getirilsin, kredi borçları faizsiz olarak ertelensin ve asgari bir gelir sağlansın.
■ Her alanda cinsiyet eşitliğini hayata geçirmek için somut adımlar atılsın. Kadınların ve çocukların kazanılmış haklarına yönelik tüm tartışmalara son verilsin.
■ Kadına yönelik şiddete karşı acil önlem planı açıklansın. İstanbul Sözleşmesi etkin bir şekilde uygulansın.
■ Kadınların 7/24 ulaşabileceği, farklı dillerde hizmet veren, ücretsiz, sadece kadına yönelik şiddet alanında çalışan ayrı bir Alo Şiddet Hattı; yeterli sayıda kadın danışma merkezi ve sığınak açılsın.
■ İşyerlerinde her türlü şiddetin son bulması için önlemler alınsın, kadın işçilerin haklarını güvence altına almak ve uygulanmasını sağlamak için devlet ve sendikalar sorumluluğunu yerine getirsin.
■ Salgın yönetimi çocukların eğitim hakları önceleyerek yapılsın. Özellikle kız çocuklarını örgün eğitimin dışına iten, çocuk yaşta evlendirmelerin ve çocuk işçiliğinin önünü açan 4+4+4 eğitim sistemine son verilsin. 12 yıl kesintisiz ve parasız eğitime geçilsin.
■ Her mahallede ve işyerinde kolay ulaşılabilir, ücretsiz, nitelikli ve 24 saat hizmet verebilecek kreş, etüt merkezi ve çocuk bakım merkezi açılsın.
■ İstihdamda ve yönetim kademelerinde cinsiyet eşitliğini sağlayacak önlemler derhal hayata geçirilsin.

Ana görsel: Ekmek ve Gül

İlgili haberler
8 Mart: Her ‘tarih’in bir tarihi vardır!

8 Mart’ı 8 Mart yapan tarihi, emekçi kadınların mücadelesinin tüm dünya kadınlarına mirasını, bu kök...

Yorgunluktan tükensek de umudu tüketmedik

Farklı iş kollarından kadınlarla çalışma ve yaşam koşullarına dair yapılan anket sonuçları pandemini...

Pendik’ten notlar: 30 işçi kadının aynılaşan cümle...

5 farklı işkolunda 30 kadınla yapılan görüşmelerde kadınların evdeki şiddet, Kod 29, sendikalılığın...