Yerli ve milli şiddet
Dün ‘ihtiyaç’ olan bu yasanın, şiddetin katlanarak artageldiği bu günde neden ihtiyaç olmaktan çıktığını açıklasınlar hele bir...

Devlet büyüklerimizin ‘Türk Aile Yapısı’ dedikleri bir şey var; henüz laboratuvarlarda inceleniyor ve hala tam olarak neyden, nasıl etkilendiği konusunda bir sonuca ulaşılmış durumda değil. Belki NASA sonuçlarını biliyordur, fakat biz henüz ulaşamadık. Denek olarak kullanılan ailelerin de hangileri olduğu belli olmadığı için, bu yapıların somut olarak kimlerden oluştuğu da bilinmemekte.

Şu an için, bazı şeylerden rahatsız olup bazılarından hiç etkilenmediğini öğrenebiliyoruz. Neyden rahatsız olduğunun, bazı şeylerden niye hiç etkilenmediğinin sistematiği de henüz çıkarılabilmiş değil. Zira kendi içinde bir tutarlılığa sahip değil. Mesela bu yapı; dekolteden, bir çiftin el ele tutuşmasından, bir yarışma programında erkeklerin eşleri dışında bir kadınla dans etmesinden, bazı şarkılardan falan feci halde olumsuz etkileniyor. Fakat buna karşın ensestten, çocuk istismarından, tecavüzden ya da cinayetten pek de rahatsız olmadığını biliyoruz. Hele hele şiddetten hiiiiççç rahatsız olmadığını, hatta ve hatta şiddetin engellenmesinden ise hezeyan yaşadığını son zamanlarda iyice bir belledik.


İKİ TOKAT DA ATAMAYACAKSAK!
İsmi lazım değil medya, bağrından kıllarını fışkırtırcasına “Şiddeti engellemek yuva yıkmaktır” dedi. Çünkü bahsi geçen ‘Türk Aile Yapısı’, kadının erkek tarafından -gerekirse dayakla- terbiye edilmesini esas alır.

Dolayısıyla “İki tokat da atamayacaksak bu devlet niye var!” diyebilme hakkına sahiptir erkek. Hiç hafife almayın bunları; bunu kahvede pişpirik atarken değil sokakta eylem yapıp, hatta bu cümleyi dövize yazmayı akıl edebilecek kapasiteleri var. Yapının erkeklerinin talebi bu!

Evet, bu güruh şimdilerde kadına yönelik şiddeti önlemek için mücadeleyle kazanılan yasaları “yerli ve milli” olmadığı gerekçesiyle, ‘Türk Aile Yapısı’na uymadığı gerekçesiyle ortadan kaldırılmasının peşinde...

AVRUPA’DA BİLE BU KADAR HAK YOK!
Kadınların tarihinde şiddetin köklü geçmişine karşın kadına yönelik şiddetin tanımlanması ve buna karşı önlem alınması memleket tarihimiz açısından çok yeni. Önce 4320 sayılı yasa ve akabinde hala yürürlükte olan 6284 sayılı yasa, kadınların gördükleri her türlü şiddete karşı hukuk koruması sağlamayı iddia ediniyor. 6284 sayılı yasa, gerek normlarında gerekse uygulamasındaki eksikliklere karşın, kadınların köklü mücadele geçmişlerinin eseri. Büyük bir kazanım olması, yalnızca madden kazanılmış olmasından değil, bugün bir nebze de olsa kadınları hayatta tutmada, şiddetten korumada bir etkiye sahip olmasındandır. Bu kazanımın hem korunması hem de geliştirilmesi de yine kadınların yaşam mücadelesinin ısrarına muhtaç.

Yasa, şiddet gören kadını delil aramaksızın şiddet uygulayandan korumaya ve şiddeti önlemeye yönelik kuralları tanımlıyor. Bu yasanın karşısında duran güruh ise, “delilsiz iddiaların” kurbanı olduklarını iddia ediyorlar. Kadınlara Avrupa’da bile bu kadar hak verilmediği iddiasında olan bu kişilerin “müthiş” tespitleri şöyle: Avrupa’da Türk Aile Yapısı olmadığından, şiddeti önleyen yasalar da “yerli ve milli” değil! Yerli ve milli şiddete, yerli ve milli yasa istiyorlar! Ne dediklerinin farkında olmasalar gerek ki Avrupa’nın bizi kıskandığı gerçeğini de göz ardı ediyorlar! Aman!

Dahası kadınların bu yasanın korumalarını; erkekleri ezmek, korkutmak, isteklerini yaptırmak için kullandıklarını söylüyorlar. Hatta kadınlar isteklerini yerine getirmeyen kocalarına dersini vermek için, çocukları da babaya karşı koz olarak kullanmak için, velayeti ve nafakayı almak için... Yahu her şeyden önce kadim ‘Türk Aile Yapısı’ bunlara müsaade eder mi?

ADETA BİLİM KURGU SENARYOSU
Şiddet ailenin tamamlayıcı parçası olarak hayatlarımızda yer ediniyor. Hal böyleyken şiddetin boyutu vahşete dönüşmediği -yahut dönüşme tehlikesi barındırmadığı- sürece çoğu kez adından söz edilmeye değer dahi görülmüyor. Dolayısıyla bugün bu devlet politikası karşısında kadınların “kocaları isteklerini yapsın diye” 6284 sayılı yasadan faydalandığından söz etmek, bilim kurgu filminin senaryosu olur ancak. Kadınları “yeri geldiğinde” öldürmeyi, hatta kadınları cezalandırmak için çocuklarını öldürmeyi bir hak olarak edinmek isteyen erkeklerin, bu “hak”larını kadınların yaşam haklarının üzerinde tutmayı arzu ettikleri bir hayat tahayyülünden söz ediyoruz. Üstelik yasal koruma altındayken hayatını kaybeden kadınların yaşamını savunamamanın utancı gün gibi yargının erkekliğindeyken!

Hafife almıyoruz bu yapay kıpırdanmayı. Erkekliği erkekleri kukla ederek büyütüp tepki ölçen devlet, kendi bekası için hayatımızdan vazgeçmemizin yollarını arıyor. Dün “ihtiyaç” olan bu yasanın, şiddetin katlanarak artageldiği bu günde neden ihtiyaç olmaktan çıktığını açıklasınlar hele bir... Şiddete karşı devletin aktif bir politikası oldu ve sorun ortadan kalktı da biz mi kaçırdık? Hiç sanmıyorum. Sadece boşanabilmek için tek bir hakkını alamayan kadınların, yaşadığı onca şeye rağmen “koruma almayayım da kudurmasın, şu iş sorunsuzca bitsin” fikrine nasıl ulaştıklarını “biz biliyoruz Eyyy iktidar!” Kalk yerine yat.

İlgili haberler
GÜNÜN ZAFERİ: Tunuslu kadınların şiddet yasası kaz...

Her iki kadından birinin şiddete maruz kaldığı Tunus’ta kadınların mücadelesiyle parlamento, kadına...

6284 sayılı Şiddetle Mücadele Yasası neden hedefte...

6284 sayılı Yasa bir süredir hedefte. Yasa’yı değerlendiren Mor Çatı avukatlarından Deniz Bayram sal...

152 KADIN ÖRGÜTÜNDEN ÇAĞRI: Haklarımızdan vazgeçme...

Türkiye’nin Kadın Harekeri bileşenleri olan 152 kadın örgütü “Haklarımızdan da mücadelemizden de vaz...