TÜSİAD’ın ve kadınların ‘kreş talebi’ uzlaşabilir mi?
TÜSİAD’ın 8 Mart öncesinde açıkladığı rapor ‘kreş hakkı’nı bir kez daha gündeme getirdi. Ama ‘patronlara hiçbir maliyet getirmeyecek’ şekilde! Peki, maliyeti kim, nasıl karşılayacak?

Türk Sanayici ve İş İnsanları Derneği (TÜSİAD), Ana Çocuk Eğitim Vakfı (AÇEV) ile Price Waterhouse Coopers’ Şirketi (PWC), 8 Mart öncesinde “İş ve Özel Yaşam Dengesi Yolunda Çocuk Bakım ve Eğitim Kurumlarının Yaygınlaştırılması” başlıklı bir rapor yayımladı.

Raporun amacı kâğıt üzerinde oldukça şık (!) duruyor:“Türkiye’de çocuk bakım ve eğitim hizmetlerinin yurt çapında yaygınlaştırılması için bütüncül bir kamu politikası uygulanması gerektiğine dikkat çekmek ve bu yönde öneriler sunmak...”

Çocuk bakım ve eğitim hizmetlerinin, en genel ifadesiyle kreş hizmetlerinin yaygınlaştırılması, kadın istihdamının artırılması bakımından büyük önem taşıdığı gibi Türkiye’de kadınların başlıca taleplerinden birini oluşturuyor. Ancak raporu incelediğimizde karşımıza kadınların talepleri ve ihtiyaçlarından çok TÜSİAD’ın ihtiyaçları ve talepleri çıkıyor. Bu yüzden de rapor pergelin ucunu “kreş hizmetlerinin yaygınlaştırılması” gibi doğru bir noktaya koysa da, pergeli AKP iktidarına ve sermayeye dokunmayacak bir biçimde açıyor. Raporda 17 yıldır Türkiye’yi yöneten, kadın istihdamı ve kreş hizmetleri konusunda politikaları belirleyen ve uygulayan AKP iktidarına yönelik en küçük bir eleştiri dahi yer almazken, kreş hizmetlerinin sermayeye herhangi bir maliyet artışı getirmeyecek, hatta maliyetleri düşürecek bir biçimde yaygınlaştırılması öneriliyor.

KADINLAR İÇİN Mİ, PATRONLAR İÇİN Mİ İSTİHDAM?

Rapor, “Potansiyel büyümenin en önemli bileşenlerinden olan istihdam oranını artırmak için, kadınların istihdamını artırmak önem taşımaktadır” cümlesi ile başlıyor. Ancak kadın istihdamı ve dolayısıyla çalışma hakkı, kadınlar için temel bir insan ve yurttaşlık hakkı olarak değil, ekonomik büyüme ve kalkınmanın bir unsuru olarak ele alınıyor. Kadınların çalışma yaşamı da dâhil yaşamın her alanında eşit olabilmesi başlı başına bir amaç değil, “kapsayıcı ve sürdürülebilir bir büyümenin” gerekliliği olarak sunuluyor. Hal böyle olunca kadınlar, kadınların hakları ve talepleri silikleşiyor; kadınlar bir özne olmaktan çıkarılarak potansiyel büyümenin tali bir unsuruna indirgeniyor.

İŞ VE AİLE DENGESİ DEDİKLERİ KADINLARIN SIRTINA YÜK

Raporda “toplumsal cinsiyet eşitliği” vurgusuna defalarca rastlamak mümkün. Ancak bu vurgunun sınırı, erkek egemen kapitalist sistemle çiziliyor. Raporun sacayaklarından biri olan “iş ve özel yaşam dengesi”, zaten özü itibariyle kadınları evden, erkekleri aile kazancından sorumlu gören, ücretli işte çalışan kadınların “iş ve ev arasında” yaşadığı gerilimi kadınları eve mahkûm eden anlayışla hesaplaşmadan “çözmeye” çalışan bir anlayışın ürünüdür. Örneğin; kreş hakkını, kadınların “iş ve özel yaşam dengesi” ile ilişkilendirmek, çocuk bakımını kadınlara yükler. Bu yaklaşımın zımni kabulleri vardır: 1) Çocuk bakımı özel yaşama içkin ve ilişkindir. 2) Çocuk bakımının birincil sorumlusu kadınlardır. 3) Özel yaşamda çocuk bakımından sorumlu olan kadınların iş yaşamına da katılmaları halinde, özel yaşam ve iş yaşamı arasında denge kurması gerekir. 4) Bu dengeyi kurabilmeleri için kadınlar desteklenmelidir.
Oysa cinsiyet eşitliğini sağlamak için bu anlayışı reddetmek, çocukların bakımını ve eğitimini kamusal bir sorumluluk olarak tarif etmek, hane içi görev dağılımında anneye ve babaya eşit sorumluluklar yüklemek gerekir.


AMAN TADIMIZ KAÇMASIN!

Her ne kadar kreş hizmetleri ile kadın istihdamı arasındaki ilişkiye ilişkin kayda değer bilgi ve bulgular sunuyor, dünya örneklerinden hareketle kreş hizmetlerinin yaygınlaştırılmasının kadın istihdamı üzerindeki etkisini gözler önüne seriyor olsa da elbette ki rapora esaslı itiraz ve eleştirilerimiz var.
Dünya örneklerinin incelenmesinde ileri bir hat tutan rapor, Türkiye’deki durum söz konusu olduğunda “Aman tadımız kaçmasın” çizgisine çekiliyor. Türkiye’de kadın istihdamının ve kreş hizmetlerinin yetersizliği sayısal bakımdan ortaya konsa da bu durumun arkasındaki politika tercihleri es geçiliyor. Yaklaşık 6 sayfalık bir kaynakçaya sahip 62 sayfalık raporda, iktidarın perspektifi ve politik tercihlerine ilişkin herhangi bir analiz yer almıyor. Oysa eminiz ki, raporun yazarları Türkiye’nin, kadın-erkek eşitliğini “Güçlü ile zayıfı aynı yarışa sokamazsınız. 100 metreyi bayan erkek aynı şekilde mi koşturacağız” diyerek tartışan bir Cumhurbaşkanı tarafından yönetildiğinin farkındadır. Erdoğan’ın “Kadın ile erkeği eşit konuma getiremezsiniz. O fıtrata terstir” ve eski Sağlık Bakanı Müezzinoğlu’nun “Annelerin annelik kariyerinin dışında bir başka kariyeri merkeze almamaları gerekir” sözlerini de muhakkak duymuşlardır. Türkiye’de kadın istihdamı ve kreş hizmetlerine ilişkin politikayı belirleyen akıl, bu akıldır. Bu perspektifin belirlediği politikalar ve sonuçlarından esasen “fayda” sağlayan TÜSİAD’ın raporu, hükümet programları, strateji belgeleri ve eylem planlarında yer alan politik hedefleri sıralarken, bunların sonuçlarının ne olduğunu, hatta bunların yaşama geçirilip geçirilmediğini bile tartışmıyor.

TÜSİAD’IN “EŞİTLİKÇİLİĞİ” NEREYE KADAR?
İlgili yönetmeliğe göre işyerlerinde kreş açılabilmesi için en az 150 kadın işçi çalışması gerekiyor. Bu şarta göre Türkiye’deki işyerlerinin yalnızca binde birinde kreş açma yükümlülüğü söz konusu. Bizzat iktidarın verdiği bilgiye göre kreş açmakla yükümlü bu işyerlerinin yarısından çoğu kreş açmak yerine (denetim yapıldığı takdirde) ceza ödemeyi tercih ediyor. Raporda ne ülke gerçekleri ile uzaktan yakından ilgisi olan “150 kadın işçi” şartı tartışılıyor ne de patronların yarısından çoğunun yasal yükümlülüğünü yerine getirmediği gerçeği. Bazı bilgi ve gerçeklerin bile isteye sümen altı edildiği rapora göre, “Söz konusu yönetmelikte yer alan şartlar uygulamada sorunlara yol açmaktadır.” Raporun bu noktadaki önerisi ise yönetmeliğin gözden geçirilmesi ve sadece kreşlerde kullanılabilecek “kreş çeki / kuponu” hayata geçirilmesi!
TÜSİAD, çıkarlarına zarar vermediği, ucu cüzdanına dokunmadığı sürece “eşitlikçi”dir. Kreş açma yükümlülüğü belirlenirken sadece kadınların dikkate alınmasına en ufak bir itiraz getirmediği gibi, mevzuattaki en cinsiyetçi hükümlerden birini destekliyor. Dünyadan birçok -ilgili ülkelerin gerçekleri ile uyumlu- ileri örneğin sunulduğu raporda, söz konusu Türkiye olunca “150 kadın işçi” gibi eşi emsali görülmemiş bir koşul tartışma konusu dahi yapılmıyor.

KREŞTEN SERMAYEYE TEŞVİĞE…

Raporda onlarca öneri sunulmakla birlikte bu öneriler, patronlara yeni bir maliyet unsuru getirmeyecek hatta vergi indirimleri, istisnalar, teşvikler ile patronların maliyetlerini düşürecek bir biçimde tasarlanıyor. Bunun yanı sıra raporun temel önerilerinden biri özel sektör tarafından açılacak kreşlerin kamu eliyle desteklenmesi. Dört sayfa boyunca kreş işletmesi maliyet analizi sunulan raporda, kadın istihdamını güçlendirmek adı altında, okul öncesi eğitim, kreş ve çocuk bakım hizmetlerinin özelleştirilmesi ve piyasalaştırılması savunuluyor. Kreş açma ve işletme maliyetlerinin düşürülmesi için bir dizi istisna, teşvik ve indirim talep ediliyor. Bir yerden sonra rapor, kreş hakkından iyice uzaklaşarak, TÜSİAD’ın sektörel talepler metnine dönüşüyor.
Raporda okul öncesi eğitim hizmetlerinin Milli Eğitim Bakanlığı, kreşlerin ise belediyeler aracılığıyla yaygınlaştırılmasına yönelik kısmen kamu temelli bazı öneriler yer almakla birlikte; esas olarak bir tür kamu-özel ortaklığı modeli öne çıkarılıyor. Böylece 8 Mart ve kadınların talepleri daha büyük bir sermaye birikim alanı yaratılmasının aracı haline getiriliyor.

KREŞ TARTIŞMASI TÜSİAD’A TERK EDİLEMEZ!

Onlarca kaynağa başvururken, AÇEV’in bazı metinleri dışında, kadın örgütlerinin ve emek örgütlerinin metin ve taleplerine yer vermeyen, örneğin 43 örgütün oluşturduğu Kreş Haktır Platformu’ndan ve platformun ortaya koyduğu veri ve metinlerden söz dahi etmeyen rapor, bir gerçeği daha gözler önüne seriyor aslında. Kreş hakkına ilişkin etkin, sürekli ve birleşik bir mücadele hattı oluşturulmadığı takdirde patronların örgütü TÜSİAD, kadınların taleplerini ve haklarını kendi çıkar stratejilerine dayanak haline getiriyor, üstelik bunu da “eşitlikçi, ilerici” bir görüntüyle sunuyor. Daha önceki deneyimlerimizden de biliyoruz ki TÜSİAD’ın “eşitlikçi ve kadın hakçı” görüntüyle süslenmiş raporları geniş kadın kesimlerinin en yakıcı sorunlarının çözümünü değil, kendi çıkarlarının ve hükümetten beklentilerinin bir manzumesini seriyor ortaya...

BİZE DÜŞEN…
8 Mart’ın hemen öncesinde hazırlanan bu rapor; yerel seçimlerin hemen sonrasında çok daha önemli bir hale geldi. Kadınların yerel yönetimlerden beklentilerinin başında, çocuk bakım hizmetlerinin belediyelerin kamusal hizmet sunma yükümlülükleriyle yerine getirilmesi geliyordu. Kadınların tüm taleplerinin “bütçe yok” masalıyla karşılık bulmasının ise aslında ne kadar büyük bir kandırmaca olduğu da görüldü. Sadece bir örnek; İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin kaynaklarından Karaman’da çocukların istismar edilmesiyle gündeme gelen Ensar Vakfı’na 28.7 milyon lira para aktarıldığı ortaya çıktı. Kaynakların halkın ihtiyaçlarına değil yandaşların rantına peşkeş çekildiği apaçık ortadayken, şimdi bize düşen; özellikle krizin ağır yükünün giderek daha çok hissedildiği bu koşullarda belediyelerden ve devletten taleplerimizin karşılanmasını istemek. Bunun için bir araya gelmek...
- İşyerlerinde kreş açılabilmesi için “en az 150 kadın işçi çalışması” gerektiğini söyleyen yönetmeliğin değiştirilmesini istiyoruz. İşyerlerinde emzirme odası ve çocuk bakım hizmeti verilmesi zorunluluğunun kadın çalışan sayısı üzerinden değil, toplam çalışan sayısı üzerinden uygulanmasını, ebeveyn izninin kullanılabilir hale gelmesini istiyoruz.
- Her mahallede ve her işyerinde kreşler olmasını talep ediyoruz.
- Kreşlerin kolay ulaşılabilir, ücretsiz, nitelikli ve özellikle vardiyalı çalışanların çocukları için 24 saat açık olmasını istiyoruz.
- Yerel yönetimlerin kreş açması için yasada gerekli değişikliklerin yapılmasını, bu yasaların kağıt üstünde kalmaması için bir an önce harekete geçilmesini istiyoruz. Bu kadar ranta bulaşmış belediyelerin kreş açmamanın gerekçesi olarak ‘Finans kaynaklarımız yok’ demesinin hiçbir anlamı olmadığını biliyoruz!
- Ve var olan kreşlerin denetiminin yapılması, çocuklar için uygun nitelikte olmayanların hiçbir yolsuzluğa, kayırmaya, göz yummaya izin verilmeden kapatılmasını istiyoruz!
İlgili haberler
Çalışan anneye 1.015 TL kreş yardımı koca bir yala...

Çalışan anneye 1.015 TL kreş yardımı yapılacağı yönündeki haberlerin hepsi yalan! Anneye yapılacak b...

2008’de 497 olan kamu kreş sayısı 2016’da 56’ya dü...

‘Kreş ebeveyn ve çocuk hakkıdır’ diyerek ‘Her işyerine kreş’ kampanyası başlatan KESK adına konuşan...

Binlerce çalışanın olduğu hastanelerde kreşler kap...

Haydarpaşa, Siyami Ersek, Tuzla Devlet Hastanesi... Binlerce çalışan var ama kreş yok! Kreş yerine o...

Koca bir yalan var, anneye kreş yardımı yok!

‘Çalışan anneye 1.015 TL kreş yardımı’ haberleri yalandan ibaret. Kadın işçilere kreş yardımı ya da...

GÜNÜN TEPKİSİ: Akıllı fabrikaya kreş yapmak akıl e...

Üretimden ısıtmasına kadar her şeyiyle son teknolojiyle donatılan ve “akıllı” olmasıyla övünülen Arç...

GÜNÜN BİLGİSİ: Sovyetler Birliğinde kreş...

Hayal bu ya dedik, dedik ama çok da eski değil, daha dün kadar yakın bir zamanda insanlar el ele ver...