Sevdiğim çocuğun gözlerine bakmak gibiydi
İlk kez 8 Mart mitingine katılmak bir kadına ne hissettirir? Buyurun, okuması sizden.

O sabah uyandım ve bir gösteriye çıkacakmış gibi özenle, hevesle, mutlulukla hazırlandım. “Elde var bir” dedim, aynadaki yansımama gülümseyerek. Bu benim ilk 8 Mart’ımdı. Artık üniversiteli bir kadındım, yine de içimdeki heyecanı kontrol etmeyi beceremiyordum. Güneşli günlerin kana bulanması deneyimlemediğimiz bir şey değildi. Festivalimsi bu havanın kıyıma dönüşebilme ihtimalinin verdiği korku ile o alanda yürümek için duyduğum sabırsızlık birbirine karışıyor ve bende bir mide bulantısını tetikliyordu. Bunu yenmemi sağlayan da yine o alandaki kadınlar oldu. Hiç tanıştırılmadan nasıl da samimi olmuştuk. İsimler, unvanlar yok olmuş, geriye mosmor bir ‘biz’ kalmıştı.
Türkçe ve Kürtçe konuşmalar dolduruyordu meydanı. Alana giren her kadın grubu gerçek bir coşkuyla selamlanıyordu. Güneş tepemizde gibiydi. Sıcaktan beziyorduk ama şikayet etmeye fırsat bulamadan çevremizdeki kadın coşkusu içimizi ısıtıyordu. Konuşmacılardan biri de “Bu ilk geri adım” diyerek sabah aynada gördüğüm gülümsemenin haklılığını vurguladı. Tüm bu “Yaptım oldu” halinde yapamamışlardı, olmamıştı. Kadınları meydandan çekmek için onların bu meşrulaştırılmış güç kullanımı bile işe yaramamıştı. Ve başka bir konuşmacı ise “Bugünün güneşi kadınların güzelliğinden” diyordu. O söyleyince durup çevreme bakıyor ve hak veriyordum. Kadınlar inadına daha güzel doğa inadına güneşli olmuştu sanki. “Renklerin karanlıkta gözükmediği bilinen bir fizik yasasıdır, elimizden renkleri almaya çalışıyorlar” demişti Figen Yüksekdağ bir yazısında. Çökmeye çalışan karanlığa inat güneş arkamızda olduğunu fısıldamak ister gibi her bir rengin üzerinde parlıyordu ve herkesin rengini bulabildiği rengarenk bir alanı dolduruyorduk.
“5 Mart’ta Bakırköy’de olmak nasıl bir histi?” derseniz, ben “Sevdiğim çocuğun gözlerine bakmak gibiydi” derim. O gün o alanda dururken dünyanın daha iyi bir yer olacağına inandım. “Güneş hâlâ böyle görkemli durabiliyorsa üzerimizde, güneşli günler çok da uzak olamaz” dedim kendime.
İnsanın bir şeye ‘hayır’ demek için bu kadar hevesli olması çok alışılmış bir durum değildi belki, ama işte tam da buradaydık. Bizler toplumun yarısıydık. Mülksüzlerdik, çapulculardık... Bizimle yine kavga etmeyi seçerlerse kazanma ihtimalleri yoktu. Çünkü biz yaratılışın yarısıydık. Yüzyıllarca itilip kakılmış ve karşı koymayı öğrenmiştik. Bizi bu meydana döken şey de bu olmuştu. Kız kardeşlerimizle omuz omuza durup hep birlikte şarkılar söylüyor, halaylar çekiyor, sloganlar atıyorduk. Ataerkil terimlerle betimlenen güce inat çok güçlüydük. Tüm bu karanlığa inat aydınlık ve çevremizi saran çirkinliğe inat güzeldik. Biz kadındık, artık meydanlardaydık ve başka seçenek yoktu; Kazanacaktık.



İlgili haberler
Soframızı bu sefer konuşmak için kurduk

Tacizden, tecavüzden, şiddetten usanan kadınlar bu kez kendileri için toplanmıştı bir masa etrafında...

Kadın oyunları birçok gerçeğe dayanıyor

Kocaeli Üniversitesi Ekmek ve Gül Atölyesi Dario Fo'nun Kadın Oyunları eserini sergiledi.