Öğretmenler yanlışa yanlış diyecek!
Öğretmenler sistemin uyguladığı baskıların içinde hem yöneticilerle baş etmeye çalışıyorlar hem de çocukların hayatlarını değiştirmeye çalışıyorlar.

Çoğunluğu eğitimci olan kadın arkadaşlarla bir araya geldik. Bu gruptaki kadın arkadaşlarımız ile söyleşimizi bir film izleyerek bitirmeye karar vermiştik fakat internetteki yavaşlamanın gazabına uğramamız ve planladığımız filmi izleyemez duruma gelmemizle buluşmamız doğalında “Yaşadığımız şiddete karşı mücadeleyi nasıl örgütleriz?” konusuna doğru sürüklendi…

Eğitimcilerin çoğunlukta olduğu bu sohbete eğitim sisteminde dayatılanlar, idarenin baskıları, veli, öğrenci ve okulda yaşanan şiddet sarmalına dair anlatılanlarla devam ettik.

SİSTEM KADAR SENDİKALAR DA SORUMLU

Yakın bir zamanda uzman ve başöğretmenlik sınavına girmiş olan öğretmenler, kendilerine dayatılanı iktidarın bir şiddeti olarak görüyor ve değerlendiriyorlar. Eleştirilerini sisteme olduğu kadar, başta üyesi oldukları sendikaları Eğitim Sen olmak üzere bütün diğer sendikalara yöneltiyorlar. “ÖMK kabul edilmiş. Sınav tarihleri belirlenmiş, bütün bir yaz öğretmenle, sosyal medyadan hem bakanlığa hem de sendikalara çağrı ile geçirmiş. Hâlbuki sendikalar bu yasaya ve sınava karşı hızla devreye girerek bir karşı mücadeleyi örgütlemeliydiler. Bunu gecikmeli olarak son anda yaptılar ve bu durum öğretmenleri umutsuzluğa itti’’ diyor bir öğretmen.

“Sosyal medyadaki çağrılar Türk Eğitim Sen dışındaki sendikaları bir tutum almaya zorladı fakat geç kalınmış bir tutum olarak kaldı’’ diyor bir başkası ve “Eğitim Sen’in üye ve yöneticileri içinde daha önceki ikircikli tutum, bu sınav süresince de devam etti. Sınava girip uzman olanların aynı işi yaptığı halde farklı bir ücret alması karşısında da bugüne kadar hiçbir şeyin yapılmaması sendikacıların genel merkezde, şubelerde uzman statüsü ile farklı maaşlar almaya devam etmeleri bu ikircikli tutumu derinleştirdi” diye devam etti.

ÖĞRETMENLER KADERLERİNE TERK EDİLDİ

“Türk Dil Kurumu’nun uzmanlık tanımı ile bile alakalı olmayacak şekilde yeni bir ‘uzmanlık’ tanımı geçim derdine düşmüş öğretmenlerin önüne getirildi. Sendikaların sonradan devreye girmesi, güçlü bir tepkiyi örgütlemek konusunda isteksizlikleri karşısında öğretmenlerde bir tercihte bulundu, yüzde 95’inin sınava girdiği bir sistemde ise öğretmene ilkokul düzeyinde sorular sorularak uzmanlık statüsü dağıtılmaya başlandı” diye hayıflanıyor bir başka arkadaş.

YANLIŞI ZOR VE BASKIYLA ‘DOĞRU’ KABUL ETTİRDİLER

Bir başka kadın arkadaşın değerlendirmesi ise şöyleydi: “Milli Eğitim Bakanlığı ‘2+2=5’ dedi ve öğretmenlerden çoğunluk, sesli ya da sessiz ‘Hayır 2+2=4’ dese de, yüzde 95’inin sınava girdiği bir gerçeklikte öğretmenler iktidarın söylemi olan ‘2+2=5’i kabul etmiş oldu. Yeni nesil yetiştirenler yanlışa yanlış diyemiyorlarsa her ne sebepten olursa olsun bu yeni yanlışlara kapı aralamak oluyor.”

Öğretmenler sınavdan çıktılar ama göğüslerini gere gere ben uzmanım diyemiyorlar. Gelinen sonuç ise bütün öğretmenler bu durumdan mutsuz. Enerjilerini alakasız bir alana yönlendirmiş, kendi mesleki gelişimlerine hiçbir katkı sunmayan sınava girmişler ve aynı işi yapan diğer meslektaşları karşısında eleştirilerini mizaha dönüştürerek de olsa sürdürmeye devam ediyorlar. Öğretmenlik Meslek Kanunu (ÖMK) deneyimleri öğretmenlere bir araya gelirlerse seslerini daha yüksek duyurabileceklerini gösterdi ki genç öğretmenler bunu ilk defa deneyimlemiş oldular.

‘SEN KİM OLUYORSUN DA...’
Öğretmenler okulda bizzat öğrencilerinin yaşadıkları şiddet karşısında da tek başlarına kalmışlardı. Yasaları uygulamak için her adım attıklarında, karşılarında aşılmaz duvarlar örülüyordu. Öğretmenler tüm tehditlere rağmen çocukların evde yaşadığı şiddeti karakola bildirilmeye gittiklerinde “Sen kim oluyorsun da ailenin çocuğa vereceği eğitime karışıyorsun? Ben de çocuklarımı dövüyorum. Bundan dolayı gelip bizim zamanımızı alma” diyen emniyet görevlilerine çok sık rastladıklarını anlatıyorlar. “Artık taciz ya da tecavüz vakası yok ise karakola bildirimde bulunmuyorum” diyen öğretmenin vicdanının rahat olmadığını da görüyoruz.

ÖĞRETMENLER SUSMAYA MAHKUM EDİLİYOR
Okulda liyakatsiz yöneticilerin de öğretmen üzerinde uyguladığı şiddette rastlayabiliyoruz. Öğretmeni kendine itaat eden, itiraz etmeyen biri olarak isteyen yöneticiler öğretmen itiraz ettiğinde ise ya ders programı üzerinde oynayarak ya da sorunlu öğrencilerin yoğunlukta olduğu sınıflara vererek mobbing uyguluyorlar. Başarılı sınıflara ise söz dinleyen, para toplayan ve ses etmeyen öğretmenler yerleştiriliyor. Bir yönüyle sınıfın başarısı öğretmenin başarısı da olduğu için bu mesele büyük bir haksızlıkta doğuruyor. Özellikle kadın öğretmenler, okul idaresi ile çatışmamak için sessiz kalmak zorunda kalıyorlar. Bu durum ise yaşanan şiddetin başka boyutunu bizlere gösteriyor.
KÖKLÜ DEĞİŞİM ŞART

Bir öğretmen arkadaşımızın sözleriyle yazımızı sonlandıralım istiyorum: “Eğitim sistemi şiddeti besliyor. Sınav odaklı sistem öğrencinin yeteneklerine göre yeni bir olanak ve ortam bulduğu yer olmaktan çıkmış durumda. Okul ortamında ve ailede ise çocuklara uygulanan şiddet artıyor. Uygulanan yaptırımlar çocukları bu şiddetin pençesinde kurtarmamızı engelliyor. Köklü bir değişim olmadığı durumda şiddet sarmalı her yerde devam edecek”

Fotoğraf: Ekmek ve Gül