Eğitimde sormamızı istemedikleri sorular, duymak istemedikleri cevaplar
Eğitim madem hak, neden mesaiye kalmak zorundayız çocuğu okutmak için? Bir tek patron çocuğunun ‘işçi’ olmaması tesadüf mü?

“Bireylerde istenilen yönde davranış değişikliği oluşturma süreci…” Fakültede öğrendiğimiz en temel ‘eğitim’ tanımı buydu. İstenilen ne peki? Kimin istediği davranışlar?

Temel eğitim ülkemizde ‘parasız ve zorunlu’. Peki neden ‘fırsatı’ olan çocuğunu özel okulda okutmak ister? Herkesin ekonomik durumu ölçüsünde erişebildiği bir ‘hizmet’ neden kamusal bir hak olarak sunulur? Bu kadar kısa bir yazıda tümüne cevap bulamayız ama ‘soralım’ istiyorum.

‘İYİ EĞİTİM = İYİ GELECEK’ Mİ?

‘İnsan Hakları ve Vatandaşlık’ dersimiz var bu yıl. Çocuk haklarını saydık da saydık ders boyu; eğitim hakkı, sağlık hakkı, barınma hakkı, beslenme hakkı… Çocuklarımıza bu hakları anlattım. Sonra da sordum. “Peki paramız yoksa beslenme çantamıza koyacak bir şeyimiz olmaz. Hani beslenmek bizim hakkımızdı?” Evet bunların ‘haklarımız’ olduğunu anlatabileceğim bir müfredatı var bu sistemin. Ama bu sorduğum soruyu sordurmaz, sorduramaz. Tıpkı temel eğitimin devlet okullarında “zorunlu ve parasız” olduğu yanılgısı gibi ‘haklarımızı’ öğrendik. Peki madem hakkımız, neden ek işlere, ek mesailere kalmak zorunda kalırız bir çocuğu okutmak için? Bir çocuğa verebileceğimiz bir kuru ekmek için neden ömrümüzden ömür gider fabrikalarda, iş yerlerinde? Hakkımız olan ‘iyi bir eğitim’ için neden çok daha fazlasından vazgeçeriz?

Üstelik iyi eğitimin ‘iyi bir gelecek’ vadettiğini düşünürüz. Beslenme çantasına koyacak bir kuru ekmeği zor bulan bir çocuğun ‘şansı’ varsa temel eğitimden mezun olabilmesi, hatta ileride köklü ve ‘güzide’ bir üniversitemizden mezun olup yüksek statülü bir işe girebilmesini bir ‘azim’ meselesi, ‘içinde varsa yapar’ yanılgısına dönüştürmeyi başarabilen bir sistemin içindeyiz. İşçilerin ve emekçilerin çocukları çocuk işçiler olarak sömürü pazarına sürülürken, sermaye sahibi patronların çocukları arasında hiç çocuk işçi olmaması bir tesadüf olabilir mi? Değildir elbet, çocuk annesinin babasının içinde bulunduğu koşullara, ‘sınıfına’ ait doğar. Bu sistem bunun böyle sürüp gitmesini garanti altına alır.

BU YOKLUĞUN ADI ‘KADER’ Mİ?

Birkaç sayı önce karnımıza ağrılar sokan birkaç olaydan bahsetmiştim. Öğrencilerimin beslenme sorunlarından bunlarla birlikte barınma sorunları yaşayan velilerimden bahsetmiştim size. Peki ‘geleceğimiz’ diye atfedilen bu çocuklar bu ülke için ne ifade ediyor? Kuru bir ekmeğe talim ettiğimiz bir çocuk bir ülkenin geleceği nasıl olur? Geçen defa fırını bozulduğu için üzülen kadın ve ailesi örneğin. 3 çocuklu 5 kişilik bir aile tek bir asgari ücretle geçinmeye çalışıyorlar ülke şartlarında. Tek istedikleri çocuklarını okutmak. Ama ondan önce çocuklarının karnını nasıl doyuracaklarını düşünüyorlar. Bir çalışma masası alacak ‘fırsatları’ yok. Ekstra kitap olacak ‘fırsatları’ yok. Bu çocukların geleceğin yoksulu, ucuz işçisi, güvencesiz çalışanı olmasına ‘kader’ mi diyeceğiz? Öyle ya başka türlü nasıl dolsun patronun cebi, sermaye nasıl alsın yürüsün, nasıl devam etsin bu sömürü düzeni? Evet o ekmeği üreten ama kurusuna talim edilen bir gelecek... Tüm bunları sorgulamayan, itaatkar ‘davranışlar’ ister.

DENİZ GÖRMEYEN ÇOCUK YÜZMEYE İLGİ DUYABİLİR Mİ?

Eğitim fakültelerinde ‘yaparak yaşayarak öğrenme’ methedilir. ‘Öğrencinin öğrenme-öğretme ortamında aktif rol almasını, öğrenme sorumluluğunu üstlenmesini ve yaparak-yaşayarak öğrenmesini’ vurgular bu kuram. Ama bunun bu sömürü sisteminde fabrikalara döndürülmek istenilen okullar, ‘çocuk işçiler’ olmaya zorlanan çocuklar demek olduğunu söylemezler.

Bu sistemde okul gerçekten çocuğu fiziksel, sosyal, zihinsel olarak geliştirme, yeteneklerine, ilgilerine göre bir ilerleme şansı tabi ki vermez. Hayatında deniz görmemiş bir çocuk yüzmeye istekli, ilgili ve yetenekli olabilir mi misal? Nasıl böyle bir ilgisi ve yeteneği olsun? Birilerinin çocuğu özel derslerle yüzme kursuna giderken işçi ve emekçilerin çocuklarının yaşamak için çok temel bir ihtiyaç olan beslenmesini düşünmesi hak mı? Nitelikli ve kamusal bir eğitimden bu şartlar altında bahsedemeyiz öyleyse. Bu demek değildir ki vazgeçeceğiz. Beslenmek bir çocuğun okulda kalabilmesinin en temel koşulu.

Şairin dediği gibi ‘Ve açsak, yorgunsak, alkan içindeysek eğer ve hâlâ şarabımızı vermek için üzüm gibi eziliyorsak’ suç bu sömürü düzeninin ve sömürenlerin!

Fotoğraf: Rawpixel.com/Freepik