Eşitszilik ve zulmun fetva hali
Kadınlar sefalet koşullarında yaşarken, Diyanet İşleri Başkanlığının kadınların miras hakkını hedef alan hutbesi ne anlama geliyor?

Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından hazırlanan, tüm camilerde okunan Cuma hutbeleri ağustos ayında oldukça tartışma yarattı. Direkt kadınların özgürlüğünü ve haklarını hedef alan iki hutbe Anayasasında laik olduğu ifade edilen bir ülke için kabul edilemez bir tartışmayı yaygınlaştırmayı hedefledi.

İlk hutbe; 1 ağustos 2025 günü camilerde okundu. "Hayâ: Allah'ın Emri, Fıtratın Gereği" başlıklı hutbede şu ifadelere yer verilmişti:

■ "Günümüzde giyim sektörü, modacılar ve bazı medya çevreleri, 'özgürlük' ve 'çağdaşlık' adı altında çıplaklığı özendirmekte, örtünmeyi değersizleştirmektedir."

■ "Dolayısıyla kısa giysiler ve şeffaf kıyafetler giyilmesi, nerede ve hangi amaçla olursa olsun Allah'ın örtünme emrini ihlaldir, haramdır."

■ "Uygunsuz kıyafetlerle toplumsal alanlarda, hele hele kurumsal özelliği olan mekânlarda bulunmak asgari ahlak kurallarına bile meydan okumaktır. Bu, çağdaşlık değil, ilkelliktir."

Kadınlara örtünmeyi emreden bu hutbe çokça tepkiye neden olmuş, kamuoyunda çokça tartışılmıştı. Yazar Berrin Sönmez, ise bu hutbenin kadınların kıyafet seçimlerine müdahale olduğunu belirterek, yıllardır takmış olduğu başörtüsünü çıkarttığını açıklamıştı.

Diyanet İşleri Başkanlığı durmadı iki hafta geçtikten sonra bir başka hutbe ile karşımıza çıktı. 15 Ağustos 2025 günü okunan “ Kul Hakkı Ateşten Gömlektir“ başlıklı hutbede ; toplumda ve dünyada yaşanan bütün kötülüklerin temelinde kul hakkı ihlalleri olduğu belirtilmiş, miras hakkına ilişkin şu ifadelere yer verilmişti;

■ "Karşılıklı rıza olmadan, Yüce Rabbimizin koyduğu miras ölçüsünü değiştirmek, ilahi adalete aykırıdır."

■ "Dolayısıyla kişinin kız çocuklarını mirastan mahrum bırakması, kız çocuklarının da Allah'ın takdir ettiği hakka razı olmaması kul hakkıdır."

Şimdi önümüzde iki hutbe var, ülkenin her camisindeki Cuma namazlarında okunan, binlerce, milyonlarca kişinin dinlediği, basında sosyal medyada yer alan, konuşulan. Birisi diyor ki; kadınlar kısa giysiler giymemeli, toplumsal alanda uygunsuz kıyafetle görünmemelidir, bunun aksi örtünme emrinin ihlalidir, haramdır. Diğer hutbe ise mirasta kadın erkek eşitliği diye bir şey yoktur, kız çocukları mirastan mahrum bırakılırsa kabul etmeli hiç sesini çıkarmamalıdır. Aksi kul hakkı yemek olur…

Kadınların hakları ve yaşamlarına ilişkin belirlenmiş hukuk normlarının dışında şeyler söylüyor bu iki hutbe. Çünkü bu ülkenin yasalarına göre miras hakkında cinsiyete göre belirlenmiş bir farklılık yok, yani “kadınlar mirastan mahrum bırakılıyor” demiyor hiçbir düzenleme. Yine kılık kıyafet meselesi de öyle…

Tehlikenin farkında olmak...

Yasaların aksine bir şeyler söyleyen iki hutbe var karşımızda ve kadınların hakları ve hayatları için ciddi tehlikeler yarabilecek nitelikte üstelik her ikisi de. Laik bir ülkede yasaların dışında dini kuralları herkes için emredici biçimde ilan etmek olanaklı değildir elbette. Herkesi bağlayan yasalardır önemli olan ve ülkede yaşayanların haklarını bu yasalar korur. Üstelik eşitlik en temel en evrensel haktır. Kimsenin cinsiyetinden dolayı ayrımcılığa uğramayacağı ülkenin Anayasasında yazar.

Şimdi ayrımcılığı açıkça dinin emri olarak tavsiyeyi bırakan buyuran Diyanet İşleri Başkanlığı tam da bunu yapıyor, en yapılmaması gerekeni.

Neden laiklik gerekli, belki şimdi üzerine daha çok konuşmalı. Hele de günde en az beş kadının öldürüldüğü, şiddetin kaydının bile tutulamadığı, kız çocuklarının tarikat ellerinde eğitimi bırakın en küçük bir hakka sahip olmaksızın yetiştirildiği, karma eğitimin tartışıldığı, miras hakkının kadınların sürekli dava açmak durumunda bırakıldığı biçimde ihlal edildiği, ya da arabulucu masalarında çok çok aza razı edildiği, boşanma hakkının kadınlar aleyhine sürekli tartışıldığı bir ülkede bu hutbeler kadınların, kız çocuklarının hayatları ve haklarına verilebilecek zararların kapısını ardına kadar açmaya çalışmaktır.

“Miras hakkın da yok, otur yerine” denilecek kız çocuklarının ülkesini yaratmak istiyorlar. Eteğin bana göre çok kısa, gömleğin önü bana göre çok açık diyerek haram işlemekle suçlanan bu nedenle ülkenin her yerinde var olan kadına yönelik şiddeti daha da büyütmeye çalışmaktır bu yapılan. Laiklik, tüm bunların olmamasının güvencesidir diyebiliriz bir yandan.

Toplumsal yaşamı muhafazarlaştırmaya çalışan iktidardan bağımsız değil elbet bunların hiçbiri. Yıllardır “kadınlarla erkekler eşit değil” diye bağıra bağıra kurmak istedikleri düzende laikliğe yer yok, belki de bunu ilan ediyorlar hep birlikte.

Para babası Diyanet

Diyanet İşleri Başkanlığı’na bir göz atabiliriz tam da bu noktada. 2025 yılı bütçe rakamlarına baktığımızda Diyanet İşleri Başkanlığının, İçişleri, Dışişleri, Enerji ve Tabii Kaynaklar, Kültür ve Turizm, Sanayi ve Teknoloji ile Ticaret olmak üzere toplam 6 bakanlığı geride bırakan devasa bir bütçeye sahip olan bir kurum olduğunu görüyoruz. Diyanet İşleri Başkanlığı'nın 2025 bütçesi, 130.1 milyar TL olarak belirlenmiş iken, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığına ayrılan bütçe 407 milyar 10 milyon 627 bin lira oldu. Ancak çok geniş bir alanı kapsayan bu Bakanlıkta kadınlara ve çocuklara ayrılan kısım Diyanet İşleri Başkanlığı’nı geçemedi. 2025 yılında çocuklara ayrılan bütçe 41 milyar 2 milyon 548 bin TL iken, kadınlara ise sadece 4 milyar 885 milyon 568 bin TL ayrıldığı görülüyor.

Dolayısıyla 6 bakanlıktan daha çok bütçeye sahip, kadın ve çocuklara ayrılan paydan daha çok para ayrılan bu kurum iktidarın en önemli kurumlarından biri. Hayatı giderek daha muhafazakar kurmayı planlayan iktidar Diyanet İşleri Başkanlığı’nı çok önemli bir yere koyuyor. Bu önem; Diyanet İşleri Başkanının lüks yaşamı, lüks makam otomobilleri ile de sık sık kamuoyu gündemine geliyor.

2025 yılında kadınlar için tek bir sığınmaevi bile açmayan, devam eden, süren kadın cinayetlerini engellemek için kılını kıpırtmayan, çocukların iş cinayetlerinde hayatlarını kaybetmesini gündem etmeyen Aile Bakanlığı 2025 yılının Aile Yılı ilan edilmesi ile tüm enerjisini buraya vermiş durumda. Doğurganlığı özendirmek, erken yaşta evliliği arttırmak ve kadınları esnek, evden çalışmasını sağlamak üzere çalışılırken Diyanet İşleri Başkanlığı hutbeleri de tam yerine otuyor.

Eşitliğin olmadığı, aile içinde nefes alabilen, sürekli çocuk doğuran, çalışacaksa (ki çalışmasa da olur ama ülke ekonomisi o kadar kötü ki bir evde bir kişinin çalışması hiçbir işe yaramıyor o nedenle okul çağındaki çocuklar dahi çalışmak zorunda kalıyor) evden yarı zamanlı, güvencesiz, emeklilik hakkı olmaksızın çalışan kadınlar en büyük hayalleri. Bu hayallere giyim kuşamı ile müdahale ve miras hakkından erkeklerle eşit olmadığı için yararlanmaması emri tam da denk düşüyor. Çok açık ki sermayenin ihtiyaçları için evinde sessiz, sakin hiçbir hakkı ve hukuku olmadan çalışan, daha fazla sömürülen ve evin tüm yükünü tek başına sırtlanan kadınları makbul gösterip, halkın dini inancını buna alet ediyorlar.

Yasaları çiğneyenler “kul hakkı”ndan bahsediyor

Kadınların aldığı üç kuruş ücreti, sefalet koşullarını görmezden gelen, küçük bir grubun herkesin gözüne soktuğu lüksü ve şatafatı “kul hakkı” kapsamında değerlendirmeyen Diyanet İşleri Başkanlığı kadınların miras hakkı için özel hutbe hazırlıyor. Bu hutbe; “kul hakkı” kavramıyla başka bir yere götürüyor meseleyi. Yasalar ne derse desin kız çocuklarının erkeklere göre mirastan eşit yararlanamadığı bir ülke burası. Ayrım gözetmeksizin ülkenin her yerinde kadınlara aile içinde bu yapılıyor. Çoğu zaman razı oluyor kadınlar, razı olmayanlar çeşitli yöntemlerle kaçırılan mal mülkün mirasın parçası olduğunu yıllar süren zorlu davalarla kanıtlamak durumunda kalıyor. Kasım 2024 tarihli “Tapu Sicilinde Arabuluculuk Uygulamaları” Genelgesinden kaynaklanan, özellikle miras kalan taşınmazlar üzerinde kadın mirasçıların hak kayıplarına uğradığını gösteren ve gündem olan meseleyi hatırlayalım tam da bu noktada.

Şimdi Adalet Bakanının arabuluculuk ısrarlarını da gündeme alarak tamamlayalım bu kısmı. Yasalar eşitlik dese de eşit miras hakkı için ısrar eden kadının aile meclisinde olmadı arabulucuda ikna edileceği bir düzeni daha net vurguluyor Diyanet İşleri Başkanlığı.

Gerçek laiklik için mücadeleye

Yine Aile Yılı kapsamında Adalet Bakanı önemli çalışmalar içerisinde olduklarını sık sık vurguluyor. En son geçen günlerde aile arabuluculuğu adımları atılacağını yine belirtmişti. Kadınların mevcut haklarından yararlanmasının önünde bir engel olarak inşa etmek istiyorlar arabuluculuğu ve Diyanet İşleri Başkanlığı gibi kurumları bu yolda ikna mekanizmaları olarak öne çıkarıyorlar.

Gerçek bir laikliğin kadınlar için nasıl yaşamsal olduğunu daha iyi görmüş olduk bu iki hutbeyle. Kadınların haklarından ve yaşamlarından vazgeçmelerini bekliyorlar bir de sanki. Oturup kabul edelim ve evrensel ilkelerden eşitlikten ve haklarımızdan vazgeçelim.

Durum böyle ise; hakları ve hayatları için mücadele etmekten vazgeçmemiş bu ülkenin kadınlarından çok şey bekliyorlar sanki…

Fotoğraf: Ekmek ve Gül