Doğduk, büyüdük ve fiziksel olarak da, ruhsal olarak da yaşlandık demek istemiyorum, bunaldık. Her birimizin hayali ve kendince kurduğu bir dünyası var. Belki de; bunların en zarurî olanı meslek seçimi gibi bütün hayatımızı etkileyen bir konu. Hadi ebeveyn olarak bizden geçti artık, ama kendi yapamadığımız, gerçekleştiremediğimiz şeyleri çocuklarımızın yaşaması, yapması konusunda epey hassas davranıyoruz. Bu yüzden zaman zaman kendimizden bile çalıyoruz. Bunun en temel sebebi; yaşadığımız sosyal ve ekonomik koşullarda aslında zor olan şeyleri başarmaya çalışmak.
Açıklanan verilere göre, tarım dışı işsizlik oranı yüzde 12.7, işsizlik genç nüfusta yüzde 19.9, yani her beş gençten biri işsiz. Eh bize de umudumuzu taze tutup mücadeleye devam etmek düşüyor.
Neyse ki genç yaşına rağmen hayatı önemli bir oranda tahlil edebilmiş, bilime inanan ve kitap sever bir gencimiz var, kendini yetiştirme ve gerektiğinde kendini yontma konusunda oldukça başarılı. Fakat akıl ve emeğin bir arada olması bile bazen yetmiyor. Çünkü bilimsel bir eğitim anlayışından gittikçe uzaklaşıyoruz. Devletin eğitim kurumları, özel eğitim kurumlarının kurbanı olmakla karşı karşıya. Paran varsa eğitimin konusunda endişeye gerek yok, sınavı burada kazanamazsan zaten yurtdışı imkanların var. Fakat sıradan bir emekçi çocuğu isen yarış atı gibi koşmak zorundasın. Ayrıca eğitim sürecinin sonunda hayatını kazanmak ve ayakların üzerinde duracak kadar gelirin olacak mı, o da muamma.
Doktor olmak isteyen genç, ülkemizde sağlık sisteminin çökeceğini düşündüğü için vazgeçiyor tıp okumaktan. Genetik okuyan laboratuvar imkanı gibi konular yüzünden koyduğu çıtayı düşürmek zorunda kalıyor ve daha benzer bir çok örnek... Hangi mesleğin daha çok para kazandırdığını düşünmek zorunda kalınca hem yapmak zorunda kaldığınız işin niteliği düşecek hem de sizin psikolojinizin niteliği. Sırf para kazanmaya odaklanmış, insan hayatını hiçe sayan bir doktor elinde olmayı kimse istemez.
Gelelim o korku tüneli gibi sınav sistemimize... İlkokuldan başlayarak bütün emeğimizin bir güne sığdırıldığı akıllara zarar sınav stresine ve bu yıl seçimler yüzünden bir hafta daha uzatılmasına katlanma durumuna. Bir de üniversiteyi bitirdiği halde iş bulamadığı için limon satmak zorunda kalan gençleri hatırlayalım, atanamadığı için intihar eden öğretmenleri, devlet kurumlarında kimliğinden dolayı işe alınmayan mezunu gençleri, adliyelerde oradan oraya koşturan ve can güvenliği sorunu yaşayan avukatları, özgür gazetecilik anlayışı olmayan ilkesiz, omurgasız medya patronlarının sömürdüğü gazetecileri...
Yarın bu sorunları yaşayanlar bizim çocuklarımız olacak ve biz bunları değiştirmek adına neler yapıyoruz? Bugünlerde kendi adıma en çok bunu sorguluyorum, bir de “Her üniversiteyi bitiren iş sahibi olacak diye bir kural yok” diyen politikacıları... Hayatın her alanında olduğu gibi burada da adaletsizliği karşımızda görmek ve tükenen, tıkanan sistemin kurbanları olmadığımızı bilmekte bir ayrıcalık yaratabilir diye düşünüyorum. En azından önümüzü görmek ve alternatifsiz olmadığımızı bilmek açısından.
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.