Hayatımızdan da haklarımızdan da vazgeçmiyoruz!
Bu zamana kadar mücadeleyle kazandığımız tüm haklarımız saldırı altında. Bu saldırılar, hayatımızın ipotek altına alınması, geleceğimizin elimizden alınması demek. Bir tekinden bile vazgeçmiyoruz!

1- İstanbul Sözleşmesinden vazgeçmiyoruz, çünkü... 

İstanbul Sözleşmesi, devletleri, kadına yönelik şiddete karşı yaşamın her alanında önlem almakla yükümlü kılan uluslararası bir sözleşmedir. Sözleşme, bu ülkedeki her kadının yaşam hakkının korunmasının yasal güvencesini oluşturuyor, şiddetin kadınların hayatından çıkarılması için yasa yapılmasından toplumsal hayatın düzenlenmesine, adalet mekanizmasından eğitime, destek ve koruma mekanizmalarından istihdama kadar her alanda kapsamlı düzenlemeler yapılmasını öngörüyor. Yani aslında İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılmasının değil gereklerinin yerine getirilmesinin gündem olması gerekir. Çünkü Türkiye, sözleşmenin gereklerini yerine getirmemiş bir ülkedir!

İhtiyacımız olan; sözleşmenin eksiksiz uygulanması ve kadınlara yönelik ayrımcı, kadın düşmanı politikalardan vazgeçilmesidir. Aksi, biz kadınların yaşamına mal oluyor. Bu nedenle, şiddetin hayatımızın her alanında olduğu, her gün kadınların öldüğü bu ülkede yaşam hakkımız demek olan İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçmiyoruz!

2- 6284 Sayılı Şiddetin Önlenmesi Yasasından vazgeçmiyoruz, çünkü...

Şiddet; AKP sözcülerinin kadın erkek eşitliğinden uzak politikaları, söylemleri nedeniyle hayatlarımızdan çıkmıyor. 18 yıllık AKP iktidarı, tarihe kadına yönelik şiddetin tavan yaptığı dönemin iktidarı olarak geçecek.

Boşanmaların zorlaştırılmak istenmesi, her alanda “kadınlar ve erkekler eşit değildir” söylem ve uygulamaları, kadına yönelik şiddeti meşrulaştırma çabaları, muhafazakâr hayat tarzı dayatmaları ülkede her kadının şiddetle yüz yüze gelmesine neden oluyor.

Bu yüzden hızlı, etkili, kadınları hemen koruma altına alacak yasalara ihtiyacımız var. Şiddetle karşılaştığımız ya da karşılaşma ihtimalinin olduğu an, derhal verilecek uzaklaştırma kararları, hızlı çözüm sağlayacak kriz merkezleri, barınacak yer, çocuklar için güvenli mekanlar, sağlık, eğitim ve istihdam olanakları 6284 Sayılı Yasa demektir. Yasanın etkili uygulanmadığı her an kadınların öldüğü, ne yazık ki korkunç bir gerçek. 6284 sayılı yasanın erkekleri mağdur ettiği ise kocaman bir yalan!

Yasanın yeniden düzenlenmesi tartışmaları biz kadınlar için hayat memat meselesidir. 6284 Sayılı Yasanın bir tek maddesinden bile vazgeçmeyeceğiz, eksiksiz ve etkili uygulanması için mücadeleye devam edeceğiz.

3- Çocuk istismarına evlilik affı önergesine karşı mücadeleden vazgeçmiyoruz, çünkü...

Çocuklar oyun oynamalı, eğitimlerini hiçbir ayrımcılığa maruz kalmadan tamamlamalı, yetişkin oluncaya kadar kimse onlardan aile kurmalarını, anne olmalarını beklememelidir. Bu konuda her türlü yükümlülüğü yerine getirmek devletlerin temel görevlerindendir.

Çocuk istismarcılarına bir kereye mahsus af getirmek üzere hazırlandığı söylenen ve her an önümüze getirilecek biçimde hazır bekleyen önergeyle, 13 yaşındaki çocukların uğradığı tecavüz meşrulaştırılmakta, çocuk istismarı üzerine kurulan aileye “kutsal” diyerek istismarcılar cezaevinden çıkarılmak isteniyor. Çocuk istismarı vakaları her gün artarken, bu yasanın sürekli gündemde tutulması, istismarcıları cesaretlendiriyor. Daha önce ülkenin tüm kadınlarının tepkisiyle geri püskürttüğümüz bu yasaya karşı mücadele etmekten asla vazgeçmeyeceğiz!

4- Nafaka hakkımızdan vazgeçmiyoruz, çünkü...

Bir daha söylüyoruz: Yasalarda “sınırsız nafaka” diye bir şey yok! Kadınlar için belirlenen yoksulluk nafakası, eğer koşullar değişmişse kesiliyor. Gerçekte kadınlar mahkemelerin karara bağladığı üç kuruşluk nafakayı çoğunlukla alamaz halde. Hatta çoğu kadın şiddet gördüğü erkekten nafaka talep etmeyi aklından bile geçiremiyor, “Yeter ki benden uzak dursun” diye düşünüyor. Bu koşullarda nafakanın süreye bağlanması tartışması sadece ve sadece kadın düşmanlığını besler, kadınlar için boşanmanın zorlaşmasına neden olur.

Çocuğun velayeti anneye verildiğinde babanın ödemek durumunda olduğu iştirak nafakasını dillerine doluyorlar. Rahatsızlıkları dizi dizi yalanlara dönüşüyor. İstiyorlar ki kadınlar “Çocuklarıma ne olacak” diye düşünerek boşanamasın, boşanırlarsa da çocuklarıyla bir başına kalsın, erkekler maddi olarak hiçbir katkı sunmasın...

Eşitsiz hayat ve yaşam koşulları nedeniyle boşanmanın kadınlar için yoksullaşma anlamına geldiği açık iken, boşanmaları durumunda kadınların yaşayabileceği ekonomik sorunların çözülmesi için kafa yorulması gerekirken bunun aksinin yapılmaya çalışılmasını asla kabul etmiyoruz!

5- Kıdem tazminatı hakkımızdan vazgeçmiyoruz, çünkü...

Sermayenin kıdem tazminatı “yükünden” kurtulmak için ısrar ettiği bilinmeyen bir şey değil. AKP iktidarı da sermayenin iktidarı olduğundan, dönem dönem kıdem tazminatının gasp edilmesi tartışmalarını gündeme getirip emekçilerin nabzını yokluyor.

Onların “yük” dediği, bizim işten ayrıldığımızda, atıldığımızda, emekli olduğumuzda güvencemiz, alınterimiz, hayallerimiz... Kıdem tazminatı; işçi sınıfının en temel kazanımlarından biri ve fona devredilmesi halinde iş güvencesi işlevini de yitirecek. İş yaşamı tamamen kuralsız hale gelecek ve bütünüyle patronların insafına terk edilecek. Bu yüzden kıdem tazminatının gasbedilmesini kabul etmiyoruz. Biz kadınlar için zaten eşitsiz olan çalışma hayatını daha da eşitsiz hale getireceğinden kıdem tazminatı hakkımızdan asla ama asla vazgeçmiyoruz!


6- Tam zamanlı, güvenceli, kadrolu iş talebimizden vazgeçmiyoruz, çünkü...

AKP iktidarı bize sürekli anne olmamız gerektiğini, ailenin en öncelikli görevimiz olduğunu hatırlatıyor. Kadınlara uygun gördüğü “aile yaşamı ile uyumlu istihdam” da güvencesiz, esnek, sigortasız, sendikasız, düşük ücretli bir çalışma yaşamı anlamına geliyor. Asla tek başımıza geçinemeyeceğimiz, emekliliği rüyamızda bile göremeyeceğimiz işlerde, ömür boyu hep birine bağımlı yaşayalım istiyorlar. Böylece hem sermayenin esnek, yarı zamanlı, part time çalışma hayalleri gerçekleştiriliyor, hem de kadınlara eşitsiz ve yoksul bir hayat dyatılıyor.

Şimdi pandemiyi de fırsata çevirip, “uzaktan çalışma, evden çalışma, çağrı üzerine çalışma” gibi biz kadınları büyük bir sömürüyle karşı karşıya bırakan esnek çalışma biçimlerini daha da yaygınlaştırmak istiyorlar. Çünkü bu, patronlar için daha fazla kar demek.

Güvenceli, tam zamanlı, sigortalı, sendikalı, erkeklerle eşit ücret aldığımız, emeklilik hakkımızın olduğu bir çalışma yaşamı biz olmazsa olmazımız. Yoksulluktan kurtulmak ve geleceğe güvenle bakabilmek için hiçbirinden vazgeçmiyoruz.

7- İşçi sağlığı ve iş güvenliği taleplerimizden vazgeçmiyoruz, çünkü...

Patronlar en basit işçi sağlığı önlemlerini dahi almaya yanaşmadığı için her gün iş cinayetleri ve meslek hastalıkları kıskacında işe gidip geliyoruz. Temizlik ve hijyenden uzak işyerleri, sağlıksız soyunma odaları, tuvaletler, besleyici olmayan yemekler işyerlerinin gerçekleri. Tuvalete gitmenin bile sorun haline getirildiği işyerlerinde çoğu zaman makinelerden daha değersizmişiz gibi davranılıyor işçi kadınlara.

Patronlar karlarına kar katmak için yasalardaki asgari yükümlülüklerine bile uymazken, devlet ne denetim yapıyor, ne yaptırım uyguluyor. Her gün içimizden birileri hayatını kaybederken, sakatlık ya da hastalık dolayısıyla çalışamaz hale gelirken sesimiz çıkmasın istiyorlar. Çalışırken ölmek istemiyoruz. İşçi sağlığına ilişkin tüm önlemlerin alınması için mücadelemizden vazgeçmeyeceğiz.

8- Haber alma hakkımızdan ve basın özgürlüğünden vazgeçmiyoruz, çünkü...

18 yılda büyük hukuksuzlukların, keyfiliklerin yaşandığı, doğanın tarihin talan, insan haklarının yok edildiği, kadın ve çocukların sistematik taciz ve şiddete maruz kaldığı bir düzen yaratıldı. Bu düzeni kimse eleştirmesin, yaptıkları gizli kalsın diye basının sesini daha da kısmak istiyorlar. Sadece kendi sesinin duyulmasını isteyen iktidar, yandaş olmayan gazetelere akıl almaz para cezaları yağdırıyor, TV kanallarına yayın durdurma yasakları veriyor. Sosyal medyada en küçük eleştiri dava anlamına gelirken, sosyal medya kullanımını daha da sınırlayacak adımlar atıyorlar.

Kadınların adalet ve eşitlik seslerinin yükseldiği mecralar bir bir yok edilsin istiyorlar! Haber alma ve iletişim özgürlüğümüzü kısıtlamaya yönelik yaptıkları ve yapmak istedikleri düzenlemeleri kabul etmiyoruz.

9- Barolara ve meslek odalarına saldırılar kabul edilemez, çünkü...

Savunma yargının temel ayaklarından biridir. Barolar da bu nedenle bir meslek örgütü değil, yargı mekanizmasının temel kurumlarındandır. Barolar ve meslek örgütlerini yıllardır ele geçirememiş olmaktan rahatsızlık duyan iktidar, ülkedeki neredeyse tüm avukatların itirazlarına karşın ‘çoklu baro yasası’nı Meclis’ten geçirdi. Bu yasa ile yurttaşların savunma hakkına yönelik çok ciddi bir müdahale gerçekleşmiş oldu.

Biz kadınlar ve çocuklar bu ülkede şiddetle dolu bir hayat yaşarken, mesleğini bağımsız, özgürce icra eden avukatlara ihtiyaç duyuyoruz. Çünkü yargı, kadınlar ve çocuklar söz konusu ise erkekleri aklamaya yönelik çalışıyor. Ancak ve ancak kadınların, baroların, avukatların, hukukçuların ısrarlı takipleri ile kadın katilleri, tecavüz, istismar ve şiddet faili erkekler ceza alıyor bu ülkede. Barolar kadınlara ve çocuklara ücretsiz hukuki yardım veriyor. İktidarın kadın politikasından bağımsız çalıştıkları için yapabiliyorlar bunları. Bu nedenlerle biz kadınlar olarak, barolara ve meslek odalarına yönelik iktidar baskısı ve saldırıları kabul etmiyoruz.

10- Yerel yönetimlere ve Kürt kadın siyasetçilere baskıları kabul etmiyoruz, çünkü...

Kadınların bu ülkenin eşit yurttaşları olarak siyaset yapması, örgütlenmesi, mücadele etmesi, siyasal iktidara itiraz etmesi adeta yasak! Kürt illerinde halkın oyları ile seçilmiş belediye başkanları, meclis üyeleri ile siyasi parti temsilcisi ve yöneticisi olan kadın siyasetçiler görevden alınıyor, yetmiyor evleri basılıyor, tutuklanıyor hatta işkencelere maruz kalıyorlar. Belediyeler bir bir kayyumlara devredilirken, seçilmiş yerel yöneticileri görevden almak, tutuklamak, cezaların binbir türüne maruz bırakmak demokrasinin d’sinin olmadığının göstergelerinden biri. Kayyumlar ilk önce yerel yönetimlerin kadınlara ulaşan faaliyetlerini yok etti. İktidarın, bölgede çalışan kadın örgütlerine yönelik öfkesi ise asla bitmiyor; kadınlar sürekli gözaltına alınıyor, tutuklanıyor. Üstelik kayyum uygulaması sadece bölgede değil ülkenin her yerinde bir şantaj politikası olarak kullanılıyor.

Biz kadınlar kadın siyasetçilere ve kadın örgütlerine yönelik bütün antidemokratik uygulamaların karşısındayız. Eşit yurttaşlık ve siyaset yapma hakkımızdan vazgeçmeyeceğiz!


İlgili haberler
Kadınlar tek ses: İstanbul Sözleşmesi uygulansın!

Kadınlar İstanbul Sözleşmesine dönük saldırılara ve Sözleşmenin iptal edilmek istenmesine karşı ‘İst...

İstanbul Sözleşmesi: AKP içindeki tartışmalar neyi...

İstanbul Sözleşmesi’nin gündem edileceğinin düşünüldüğü AKP MYK’sı neden ertelendi? KADEM’in açıklam...

Kadınlar Twitter’da: İstanbul Sözleşmesi’nden vazg...

İstanbul Sözleşmesi’nin yürürlüğe girdiği bugün, hazırladıkları videolarla bir sosyal medya zinciri...