
Şimdi sizi 1913’e götürüyoruz. New York’un dar atölyelerinde çoğu kız çocuğu olan on binlerce kadın işçi, kimono, gömlek ve ev giysileri dikmek için günde 10 saatten fazla çalışıyor. Kendi dikiş makinesini getirmek, iplik ve yağı bile kendi cebinden ödemek zorundalar. Her gün karnını doyurmasına yetmeyecek ücretlere çalıştırılıyorlar. Yoksulluk, sağlıksız koşullar ve düşük ücretler, onlardan hem çocukluklarını hem de geleceklerini çalıyor. 1913’te, tam da bu koşullara karşı pek çok kız çocuğunun da yer aldığı konfeksiyon ve dikiş işçiliği sektöründe büyük bir genel grev gerçekleşiyor. Bu, yalnızca bir hak arayışı değil, bir kuşağın hayatta kalma çabası olarak da okunabilir.
The Progressive Women’ın Şubat ve Mart sayıları, The International Socialist Review’de yer alan analizler 200 bin çoğu kadın ve çocuk işçinin grevinden haberleri müjdeliyor, çalışma koşullarını anlatıyor, aynı zamanda grevi ele alış biçimleri arasındaki farklara ilişkin polemikler de yer alıyor. Bu haber analizler çocuk işçilerin, genç kadın işçilerin hangi koşullara karşı nasıl bir kararlılıkla grev yaptığını, dönemin sınıf sendikacılığı tartışmalarını ortaya koyan tarihten kesitler.
*
Şubat 1913, The Progressive Women
Konfeksiyon ve Dikiş İşçiliği sektöründe genel grev
New York şehrindeki konfeksiyon ve dikiş işçiliği sektöründeki genel grev, tüm Doğu eyaletleri için bir genel greve dönüşme tehdidi taşıyor. 15 Ocak tarihli The New York Call gazetesi, hazır giyim sanayii için ulusal ölçekte bir felcin kapıda olduğunu yazıyor. Bu, New York’taki terzilerin işlerini yaptırmak için işleri başka şehirlere göndermeleri gerçeğine dayanıyor.
Philadelphia’dan gelen ve Konfeksiyon İşçileri Sendikası’nın ulusal ofisini ziyaret eden giyim işçileri komitesi, gerekirse dayanışma grevine gidecekleri tehdidinde özellikle ısrarcı oldu. Hatta New York’taki grevdeki firmalar için giysi üretilen bazı atölyelerde işçiler çoktan iş bıraktıklarını bildirdiler.
Aşağıdaki çağrı, 15 Ocak’ta 40 bin elbise ve bluz işçisine İngilizce, Yidiş ve İtalyanca olarak dağıtıldı:
“Kesiciler, Bluz ve Elbise İşçileri—Sektörde Çalışan Herkes—İŞİ BIRAKIN! Genel grev başladı! Bu sabah saat 10’da DÜKKÂNLARINIZI TERK EDİN.” Bu çağrı, Kesiciler, Bluz ve Elbise İşçileri Sendikası’nda (Cutters, Waist and Dressmakers' Union) 11 bin 839’a karşı 522 oyla kabul edildi.
Şu ana kadar şehirde 200 bin kişi greve çıkmış durumda. Bunların çoğu genç kızlar, birçoğu daha ergenlik çağını bile tamamlamamış. Buna rağmen “darp”, “isyan” vb. haberleri dolaşıyor. Zavallı polisler! Zavallı muhafızlar! Zavallı grev kırıcılar! Hiç şüphe yok ki genç kız grevciler bu kişilere korkunç fiziksel acılar çektiriyor(!). Büyük, saf kamuoyu, kapitalist gazetelerin yardımıyla, insanca yaşama ve asgari düzeyde rahat bir yaşam sürme şansı için mücadele eden bu genç kızların polise, muhafızlara ve grev kırıcı haydutlara korkunç şeyler yaptığına inandırılıyor. Elbette gerçek tam tersi; bir gün toplum, kendi devasa cehaleti ve umursamazlığı nedeniyle kadınlarına uygulanan zulmün farkına varacaktır.
Açlık ya da insanlık onuru duygusunu yitirmiş olmaktan dolayı grev kırıcı olarak çalışmaya itilen sefil insanlar, bu işler için de sefil ücretler alıyorlar. Bebeklerini emziren anneler sabah atölyelere sokuluyor, tüm gün orada kalıyor ve iş karşılığında bir dolardan biraz fazla para alıyor. Cahil ve yetersiz işçiler, geçimini sağlayacak bir ücret ve elli saatlik çalışma haftası talep eden verimli ve vasıflı işçilerin yerini doldurmak üzere grev gözcülerinin arasından “sızdırılıyor” ve ellerinden gelen en kötü hizmeti sunuyorlar. Grevden önce pek çok genç kız haftada yalnızca 5 dolar kazanıyordu. Bu parayla kendilerini beslemek ve giydirmek zorundaydılar. New York’ta haftada beş dolar, yiyecek ve giyecekte (zorunlu diğer masraflar bir yana) oldukça yetersiz bir miktardır. Yine de New York'taki endüstrilerde çalışan binlerce genç kızın bu miktarla “insana yakışır” bir şekilde yaşaması beklenmektedir.
Kadınlar Ticaret Birliği Ligi, Ulusal Kadın Konfeksiyon İşçileri Sendikası ile birlikte, grevdeki genç kadınların mücadelesi kazanılana kadar yanlarında duruyor. Bu arada Üreticiler Birliği Yönetim Kurulu (Executive Board of the Manufacturers' Association), grevi “idare etmenin” bir yolunu bulmak için Beşinci Cadde’deki binada gece gündüz toplantılar yapıyor.
New York’taki sosyalist kadınlar, grevci kadınlara yardım, nakit ya da yiyecek bağışı için çağrı yaptı. Özellikle işçi sınıfı içinde uyanmış bir kamuoyu, konfeksiyon ve dikiş işçiliği sektöründeki grevcilerin mücadelesini kazanmalarına büyük ölçüde yardımcı olacaktır.
Mary Snowden Nichols
*
Şubat 1913, The International Socialist Review
New York Giyim İşçileri Grevi
Ülke genelindeki her giyim işçisini kapsayabilecek bir grev, 30 Aralık’ta New York’ta başladı; Amerika Birleşik Giysi İşçileri Sendikası’nın (United Garment Workers of America) çağrısına yanıt veren giyim sektöründe çalışan on binlerce kadın ve erkek yıllardır ter döktükleri atölyeleri ve tezgahları terk etti.
Greve verilen tepki o kadar büyüktü ki sendika yetkilileri sendikanın düşündüklerinden çok daha güçlü olduğunu açıkladı. Resmi grev bildirilerini dağıtmak üzere seçilen 1500 gönüllü “kızıl izci” sabah saat 4’te hazırdı. Lower East Side'ın tüm bölgelerine dağıtılacak grev duyuruları ile yola çıkmaya hazırdı. Akşam olmadan 100 binde fazla erkek, kadın ve çocuk işçi, iş araçlarını bırakarak mücadeleye başladı.
Giyim işçileri şunları talep ediyordu: Alt yüklenici sisteminin kaldırılması, ayak gücünün ortadan kaldırılması, işin (çok katlı işçi konutu) evlere verilmemesi, fazla mesainin normal ücretin bir buçuk katı, tatil günlerinde ise iki katı ödenmesi, haftalık 48 saat çalışma, tüm giyim işçilerine yüzde 20 genel ücret artışı.
Ücretler şöyle belirlenmişti: Birinci sınıf operatörler – palto dikme, kol dikme ve cep yapma işleri, haftada 25 dolar; ikinci sınıf – astar yapıcılar, kapatıcılar ve palto dikişçileri, 22 dolar; üçüncü sınıf – kol dikiciler ve diğer makine işçileri, 16 dolar. Terziler – birinci sınıf – kalıpçılar, astarlamacılar ve prova yapanlar, 24 dolar; ikinci sınıf – kenar dikişçileri, kanvas dikişçileri, yaka yapıcıları, astar dikişçileri ve dolgunlukçular, 21 dolar; üçüncü sınıf – kol dikişçileri ve diğer terzilik işleri, 17 dolar. Ütücüler – büyük ütücüler, 24 dolar; ikinci sınıf düzenli ütücüler, 24 dolar; alt ütücüler ve kenar ütücüler, 18 dolar. Kadın ve çocuk işçiler – düğme dikenler ve yardımcı işçiler, 12 dolar; el düğmesi yapanlar, birinci sınıf 30 sent; ikinci sınıf sakko yapıcılar, 2,5 sent; yardımcı işçiler, en az 10 dolar haftalık.
Başlangıçtan itibaren Rochester işçileri destek sözü gönderdi, eğer patronlar New York’taki grevde olan firmalar için kıyafet üretirse, dayanışma grevi yapacaklarını belirttiler.
Giyim işçileri, tek başına mücadele etmenin boşuna olduğunu anlamaya başladı; bir zanaat dalı greve giderken başka bir dalın iş yapması grevi boşa çıkarıyordu. Bu nedenle grev zamanlarında bütün sektörü kilitlemek için ellerinden geleni yapmaya kararlı görünüyorlardı. Grev çağrısına yanıt neredeyse tamamen İtalyan işçilerden geldi. Ayrıca on binlerce Polonyalı, Bohemyalı, Macar ve Yahudi işçi de vardı.
Fotoğraf: Paul Thompson/The International Socialist Review, Şubat 1913
Kalıpçılar çok iyi bir performans gösterdi. Grev bildirisi iletilir iletilmez büyük işletmelerde ilk çıkanlar onlar oldu. Giysi işçileri tarihindeki ilk defa kalıpçılar bu kadar hızlı ve tamamen greve katılmıştı. Bu sektör çok önemliydi çünkü işverenlerin yerine kalifiye kalıpçı bulması imkânsızdı.
Başlangıçtan itibaren sosyalistler ön safta yer aldı ve grevcilerin kazanması için tüm güçlerini sundular. New York Call gazetesi grevin günlük haberlerini yayımlamak üzere sayfalarını açtı ve grevle ilgili günlük bültenler yayınlamaya hazırlandı.
Sosyalist Parti, grev toplantılarına konuşmacılar gönderdi ve giysi sektöründeki kadınları örgütlemeye yardımcı oldu. Gün geçtikçe greve katılanların sayısı arttı, New York çevresindeki birçok atölye tamamen iş bırakmıştı.
Grev haberi alınır alınmaz patronlar greve çıkanların yerini grev kırıcılarla doldurmaya çalıştı. Grevciler hemen komiteler kurup grev bölgesinde grev gözcülüğüne başladılar, nöbet tuttular. Sonra, bu küçük toplumsal komedilerde olduğu gibi, “ücretli bekçiler” ve polis devreye girip “barışı sağlamak” adına olay çıkardı. O günden sonra “barışçıl nöbet” sona erdi. Grevciler, kafalarının kırılmasını, kollarının kırılmasını, tutuklanmayı ve para cezasına çarptırılmayı önlemek için çok dikkatli ve temkinli davranmak zorunda kaldılar.
Patronlar yeni buldukları grev kırıcılara çok kibar davrandı. Onları işyerlerine götürüp getirmek için arabalar ayarlandı ve yolculuklarında başlarına bir şey gelmemesi için pirinç düğmeli polisler görevlendirildi.
Patronların grev kırıcı işçilere karşı gösterdiği bu incelik, grevi kırmak için gerekliydi!
Ancak taksi şoförleri, grev kırıcıları, güvenlik görevlilerini ve polisleri evlerine götürmeyi reddederek sendika ve sosyalist çevrelerde büyük bir heyecan yarattı. Bir noktada 15 taksi çağrıldı. Taksiciler geldiğinde grev nöbetinde olan kalabalığı gördü. Grev olduğunu öğrenince, patronlara sendika üyesi olduklarını ve hiçbir koşulda grev kırıcıları taşımayacaklarını bildirdiler. İşverenler onları kovmakla tehdit ettiler, ancak adamlar sadece güldüler ve yine de sendikaya bağlı kalacaklarını söylediler.
Atölye patronları tarafından istihdam edilen haydutlar çok enerjik ve güvenilir olduklarını kanıtladılar. Sabahın erken saatlerinden gece geç saatlere kadar, mümkün olan her fırsatta grevcileri dövdüler, kavga çıkardılar ve bunun suçunu işçilere attılar. Polis ise kimse onlara saldırmasın veya zarar vermesin diye kenarda durdu (ya da müdahale etti).
Ocak ayının ilk haftasında sendika yetkilileri grevin çözümü için işverenlerle görüşmeler yaptı, ancak New York Call gazetesi, işverenlerin bu amaçla atanacak özel bir komisyonun sektördeki koşulları araştırması tamamlanana kadar grevcilerin işlerine dönmelerini ısrarla talep etmeleri üzerine tüm görüşmelerin kesildiğini bildirdi. Sendika yetkilileri, taleplerinin araştırılması veya tahkim süreci tamamlanana kadar hiçbir koşulda “işçilere işe dönmelerini emretmeyeceklerini” açıkladı.
Bekçiler grev gözcülerine zarar vermeye başlayınca, Lawrence, Massachusetts grevinden ders alındı ve New York’ta ilk kez zincirli nöbet uygulaması başlatıldı.
Her gün 10 bin nöbetçi çağrıldı, sabah 5’te zincirli nöbet hattında çalışmaya başlayacak, grevdeki iş yerlerinin önünden sürekli yaya akışı geçecekti.
Zincirli nöbet planının başladığı gün, sendikalar grevcilerle iyi katılımın olduğu çeşitli toplantılar düzenledi. Hugh Frayne, konfeksiyon ve dikiş işçiliği sektöründeki tüm işkollarını genel greve çağırdı, A.F. of L.’nin desteğini vaat etti. Abe Cahan ise bir toplantıyı, işçilere bir ceplerinde Amerikan Emek Federasyonu (A.F. of L.) kartını, diğer ceplerinde Sosyalist Parti kartını taşımaları çağrısıyla kapattı. (Yani işyerinde zanaat esaslı örgütlenme, politik alanda ise sınıf çıkarlarını savunan bir parti.) Bu, endüstriyel sendikacıların (Çevirmen notu: Tüm bir endüstrideki örneğin tüm giyim sektörü işçilerin tek bir büyük sendika çatısında birleşmesi gerektiğini savunan sendikacılar) taleplerinden çok farklıydı; onlar endüstri sahasında sınıf sendikacılığı, politik sahada Sosyalist Parti kartı istiyorlardı.
Sosyalistler, grevdeki giysi işçilerine her türlü destekle kenetlendi. Onların, sınıf sendikacılığı ve sınıf siyasi eylemini öğretmek için hayatlarının en büyük fırsatını kaçırmamalarını umuyoruz. Grevin zaferi umuduyla, grevlerin büyük sınıf mücadelesinin sadece bir parçası olduğunu ve işçilerin tek bir büyük işçi sınıfı sendikası ve tek bir büyük proleter sosyalist partide birleşmeleri halinde sömürü ve ücret sistemini sonsuza dek ortadan kaldırabileceklerini belirtmeliyiz.
Uluslararası Kadın Giyim İşçileri Sendikası'nın tanıtım ajanlarından Gertrude Barnum, şal ve kimono endüstrisindeki bazı patronların, endüstrinin daha iyi sistematik hale geleceğine inandıkları için sendikalaşmayı sabırsızlıkla beklediklerini bildirdi. Patronlar, işçilerle bireysel olarak ilgilenmenin zor olduğunu iddia ediyorlar.
İşverenlerin, işçilerin bireysel olarak değil, sendika yetkilileriyle doğrudan görüşmeyi daha kolay bulmaları mümkün müdür? Böyle bir ifadede şüpheli olmaktan çok daha fazlası var. İşverenler, ücretler ve çalışma saatleri gibi konularda sendika yetkilileriyle görüşebilmek için fabrikalarının veya atölyelerin sendikalaşmasını istiyorlarsa, böyle bir sendikacılığın işçilere herhangi bir fayda sağlayıp sağlamayacağı çok şüphelidir. Bir sendikanın patronlara daha fazla kâr getirmesi durumunda, aynı zamanda işçilere kendi ürünlerinin değerinden daha fazla pay veremeyeceği açıktır.
Ancak Bayan Barnum'un ifadeleri doğruysa, işverenlerin kendisinden çok daha fazla sınıf bilincine sahip olduklarını itiraf etmek gerekir, çünkü ellerine geçirdikleri her fırsatı değerlendirerek grev kırıcıları işe alıyorlar ve haydutlar ve “bekçiler”den oluşan orduları her geçen gün büyüyor. İşverenler, kârlarını azaltmadan ücretli kölelerine daha yüksek ücretler veya daha kısa çalışma saatleri veremeyeceklerini çok iyi biliyorlar.
Parti içindeki ve dışındaki endüstri sendikacılarının şu anda New York'ta iş başında olmalarını ve toplumun sınıf karakterini ortaya koymalarını umuyoruz, böylece bugün grevde olan işçiler hayatlarında en azından bir kez sınıf sendikası konuşması, devrimci bir çağrı duyabilirler.
Grevdeki giyim işçilerinin tabanı gayet iyi durumda. Endüstrilerdeki gerçek işçiler, doğru türden propagandaya her zaman açık fikirli olurlar. Giyim işçilerinin dörtte biri bile herhangi bir işçi örgütüne üye değil. Şimdi onlara Tek Büyük Sendika'dan bahsetmenin tam zamanı.
New York Sosyalist Partisi’nin grev komitesi, grevcilere para ve yiyecek yardımı çağrısı yapıyor.
Son gelen haberlere göre bazı patronlar, beyaz eşya (beyaz kumaştan giysi) sektöründeki genç kadınların greve katılmasını engellemek için büyük çaba harcıyor. Randall İç Çamaşırı şirketine giden örgütleyiciler kapıların kilitli olduğunu ve genç kadınların kapatılmaya karşı çıktığını rapor etti. Kapılar açılınca 100 genç kadın çıkarak greve katıldı.
Lawrence grevinden farklı olarak, New York giyim işçilerinin grevi yukarıdan aşağıya doğru gerçekleşiyor; yani sendika yetkilileri grevi emretti ve o zamandan beri kontrolü ellerinde tutuyorlar. Şüphesiz grevcilere hizmet etmeye çalışıyorlar, ancak bizim görüşümüz, grevcilerin kendi işlerinde karar verme yetkisini kendilerine vererek, onlara özgüven ve sınıf dayanışmasını öğreterek daha kalıcı bir yapı kuracakları yönündedir.
Ama işçiler birçok şeyi kendi başlarına öğreniyor. Yeni bir güç duygusuyla coşuyorlar; hangi ırk veya dinden olursa olsun işçilerin büyük bir sınıf mücadelesinde yan yana dövüşmenin sevinciyle titriyorlar.
Zafer ve başarı umudu havada asılı duruyor ve işverenleri onlara kayda değer faydalar sağlamazsa, sendika yetkililerinin emirlerine uyup uymayacakları şüpheli.
Her gerçek sosyalistin kalbi, bu mücadelede grevcilerin yanındadır. Grevin, işçi sınıfına özgüven ve dayanışmayı başka hiçbir şeyden daha iyi öğreten değerli bir doğrudan eylem biçimi olduğuna inanıyoruz. Grev, işçilere kendi mücadelelerini yürütmeyi öğretir. Mevcut tüm sosyal kurumların sınıf karakterini ortaya çıkarır. Her şeyden önce, devrimci sınıf sendikacılığının gerekliliğini öğretir.
Mary E. Marcy
*
Mart 1913, The Progressive Women
Giyim işçileri grevinin sonlanması
Gömlek ve bluz işçileri ile sabahlık ve kimono işçilerinin grevi, bu iş kolları için oldukça umut verici bir “protokol” ile sonuçlandı. Sağlık kontrolü standartları, pardesü ve takım elbise sanayisindeki standartlarla aynı olacak. Şikâyet, tahkim vb. konularla ilgili diğer tüm kurullar da pardesü ve takım elbise sanayisindeki kurullarla aynı şekilde işleyecek.
Sekiz kişiden oluşan özel bir Parça Başına Ücret Kurulu kuruldu—dördü Üreticiler Birliği, dördü sendika tarafından atanacak. Bu, giyim sektöründe büyük bir gelişme olarak görülüyor; çünkü parça başı çalışan işçiler, tüm giyim işçileri arasında en ağır sömürülenlerdi.
Saatlik standart ücretin 28 centten az olduğu dükkânlarda en az %15 oranında artış yapılacak. Saatlik ücretin 31 cent olduğu yerlerde ise bu ücret 33 cente çıkarılacak. Tam yetkin biçki ustaları haftada en az 25 dolar, çıraklar haftada 6 ila 18 dolar, draperler ve numune çalışanları haftada 14 dolar alacak. Elbise tamircileri şu ücretleri kazanacak: Dört adet kopça dikmek 1 cent, altı adet düğme dikmek 1 cent, kemer dikmek iki adet için 1 cent, eteklere düğme gevşekçe tutturmak tanesi 2 cent, kemer dikmek tanesi 20 cent. Ancak giyim işçilerinin zaferini kutlarken, 7 bin iç giyim işçisi daha iyi koşullar için hâlâ zorlu ve acı bir mücadele veriyor.
Bu 7 bin göçmen genç kadın işçinin durumu öylesine vahim ki, bir “protokol” anlaşması sağlamak için uğraştıktan sonra, liderleri büyük bir toplantı düzenleyerek onlara işverenlerin sunduğu şartlar altında bir ateşkes ilan etmelerini tavsiye etti. Ancak, gözlerinden yaşlar süzülen genç kadın işçiler ve anneler ayağa kalkarak buna itiraz ettiler.
Şaşkınlık içindeki bir kalabalığın önünde bundan daha dramatik bir manzara görülmemişti. Coşkulu konuşmalarla aralarındaki konuşmacılar, işçi arkadaşlarına kutsal davalarından vazgeçmemeleri, hem kendi gelecekleri hem de kendilerinden sonra gelecek olanlar için mücadeleye devam etmeleri çağrısında bulundular. “Bize gerekeni verebilecek tek şey sendikadır. Sendikaya bağlı kalın!”
Soğuk ve yetersiz beslenmiş genç kadın grevciler, nöbet tuttukları yerlerde bayılarak her gün hastanelere taşınıyor; anneler, küçük çocuklarının açlıktan zayıf düşmesini izlemek zorunda kalıyor. Yine de, o kadar uzun süre yarı aç çalıştılar ki şimdi gelecekte daha iyi ve kalıcı koşullar elde edebilmek için gerçek açlıkla yüzleşmeye razılar.
Mary Snowden Nichols
*
Mart 1913, The Progressive Women
Çocukların savaşı
DEĞİRMEN DÜDÜĞÜ.
"Şafak vakti düzlüklerin üzerinde canavar çığlık atıyor;
Devasa gövdesi alçalan güneşi gölgeliyor. Ah, gerçeğin tanrısı!
Gecenin hızlı alaycı rüyalarından uyanmak
Ve gençliğim için o boğuk haykırışları duymak!"
—James McIntyre, McClure's Magazine dergisinde.
New York City’nin konfeksiyon ve dikiş işçiliği sektöründe gençler protesto çığlıkları atıyor. “Grevde”ler—adeta çocukların savaşı. Övündüğümüz uygarlığın bu korunmaya muhtaç gençlerinin kaderi ise ağır çalışmalı hapis olmuştur.
Uzun zamandır, onları özgür bırakacak hayırseverleri ya da yasa koyucuları beklediler.
Şimdi ise kırk bin kişi olarak, kendi seslerini duyurmak için ayağa kalktılar.
Polisler tarafından coplandılar; eski işverenlerinin gönderdiği adamlar tarafından sokak ortasında tekmelendiler, dövüldüler; demir çubuklarla vuruldular; bayıltıldılar ya da devriye araçlarıyla polis mahkemelerine götürüldüler—orada, “huzuru bozmak” suçlamasıyla, gece mahkemelerinde, fahişeler ve “sıradan sarhoşlar” ile birlikte yargılandılar. İnsan, bu manzaranın dehşeti karşısında göklerin bile kararmasını bekler.
Bu, gömlek-bluz, sabahlık ve kimono üreticilerinin, ayrıca “beyaz eşya” (beyaz kumaştan giysi) işçilerinin grevidir. Bu işçilerin en az yüzde 90’ı genç kadın işçiler; bunların yarısından fazlası henüz çocuk, geri kalanların da binlercesi yaşlı kadındır.
Ve şu ana kadar bu grev dikkate değer biçimde başarılıdır. O kadar başarılı ki, biz baskıya girdiğimiz sırada gömlek-bluz ve kimono işçilerinin grevleri kazanılmış, beyaz eşya işçilerinin grevi ise kazanılmak üzeredir.
Hadi en baştan başlayalım ve bu eşsiz ayaklanmanın kısa bir tarihini verelim.
Önce sabahlık ve kimono işçilerinden söz edelim.
Son birkaç yıldır, bu iş kolunu örgütlemek için yoğun bir çaba harcanıyordu. İşçilerin son derece genç olması; Rus, Leh, İspanyol, İtalyan, Suriyeli, Macar, Amerikalı vb. pek çok milletten oluşmaları; sektörün değişken ve çeşitlilik gösteren yapısı; dükkânların çoğunun küçük ve yoksul olması—bütün bunlar, en iyimser insanın bile cesaretini kırmaya yetecek nedenlerdi. Yine de azim sayesinde, imkânsız gibi görünen şey başarılmış ve sonuçta, bu sektörü tamamen durdurabilecek kadar güçlü bir örgüt ortaya çıkmıştır.
Çalışma koşulları içler acısıydı. İşçiler, kendi makinelerine sahip olmak, ayak gücünü kendileri sağlamak, elektrik parasını ödemek, ipliğin, iğnenin ve hatta makine yağının bedelini karşılamak zorundaydılar!
Yasal olarak haftada en fazla elli dört saat çalışmanın öngörüldüğü bir eyalette, çalışma saatleri altmış sekiz ve üzerine çıkıyordu.
Tüm bölgelerde hijyen koşulları tarif edilemeyecek kadar kötüydü; “gösteri” amaçlı birkaç fabrika dışında, her yerde koşullar affedilemeyecek derecede kötüydü.
Yangın güvenliği ise, genelde, tam anlamıyla bir maskaraydı.
Evden çalışma, okul çağına bile gelmemiş çocukların çalıştırılması, açlık sınırının altındaki ücretler —hikâye hep böyleydi.
7 Ocak’ta bu mağdurlar, uzun zamandır bekledikleri genel grev çağrısını aldılar. Liderleri yetenekliydi; her acil durumda cesaret ve mükemmel bir sağduyuyla hareket ettiler. Bu kadın ve erkeklerin fedakârlıkları ve emekleri sınırsızdı.
Bu iş kollarındaki koşullar katlanılmazdı. Haftada 3 ila 8 dolar arasında değişen ücretler olağandı. Haftalık 10 dolar alan bir genç kadın işçi, bu mesleğin aristokratı sayılırdı—hem de yaşam maliyetinin zirve yaptığı bir dönemde!
Yerimiz olsa, bunun sefalet, kaygı, hastalık, ölüm ve daha beteri bakımından ne anlama geldiğini tasvir edebilirdik. Ancak bu, kendi geçimini ve çoğu zaman iki ya da daha fazla kişiyi de destekleyen bir genç kadın için “açlık ücreti”nin ne demek olduğunu bilen bu gazetenin okurları için pek gerekli değildir.
Bu okuyucular, göçmen bir genç kadının hikâyesini çok iyi bilir: denizin ötesinde sevdiklerini geride bırakıp, yabancıların yanında pansiyona yerleşen, kendi geçimini sağlamak için boşuna çabalayan, memleketindeki yoksulluk için endişelenip ağlayan; haftalık ücretini fabrika saatlerinden önce ve sonra ev işlerinde çalışarak tamamlayan; bir gün bile durmaya korkan; hasta olmaktan korkan; işini kaybetme korkusuyla daha fazlasını istemeye korkan. Ah, bu hikâye, bütün trajik anlamıyla, tanıdıktır.
Bu genç kadınlar, hayatlarının en güzel çağında, özgürlüklerini, güneş ve temiz hava şanslarını, güçlü bir kadınlığa adım atma fırsatlarını, eğitim, eğlence ve neşe dolu anları—tüm bunları—bir “mercimek çorbası” uğruna satarlar; üstelik onun bile garanti olmadığını bilerek.
Bu, kuşağımızın en büyük suçu—gençlerimizi hapsetmek; henüz genç kızlığa adım atmakta olan küçük kız çocuklarının o güzel yüzlerine korku, endişe ve yoksulluk çizgilerini kazımak; sanatçıların doğadaki en güzel modeller olarak hayranlıkla yaklaştığı o narin kasları bozmak; zayıf bedenleri gelişmeden bırakmak; taze rengi soldurmak; gözleri donuklaştırmak; ırkın gelecekteki annelerinin beyinlerini köreltmek! Bununla kıyaslanabilecek başka hangi suç vardır? Bu suç karşısında gösterilecek en kaba ve şiddetli itiraz bile ilgisizlikten daha kötü olamaz. Ve bu grevcilerin düzenli, ölçülü protestosu halkın tüm sempati ve desteğini kazandı. Aslında, halk bu protestonun çok geç kalmış olduğunu fark ederek utançtan kızarıyor.
Gestrude Barnum
*
O dönem çocuk işçiliğin yaygınlığının anlaşılması için yine The Progressive Women dergisinin Şubat 1913 sayısında yer alan “O küçücük parmaklar” yazısını da sizlerle paylaşmak istiyoruz:
Şubat 1913, The Progressive Women
O küçücük parmaklar
“Görüyorsunuz ya, parmakları öyle çok küçücük ki. Bu, kız çocuklarının işi yapmasını çok daha kolaylaştırıyor. Erkeklerin ve kadınların, bilirsiniz, büyük parmakları vardır ve işi bu kadar hızlı ve kolay yapamazlar.”
Chicago'nun kağıt kutu kralı, normal bir iş gününün sıradan akışı içinde bu parlak (!) görüşünü dile getirdi.
Bu sırada minik kız çocuklarının küçücük parmakları çalışmaya devam ediyor. Narin süs eşyaları ya da parıldayan mücevherler ya da belki de bazen daha az zengin olanların evlerine giren daha sıradan eşyaları saklayacak olan küçük kutuları yapmak için malzemeleri kesiyor, şekillendiriyor ve birbirine yapıştırıyorlar. Ama her şeyden önce bu küçük kutuların hepsi, o küçücük, çevik parmakların yaratıcı dokunuşuna ihtiyaç duyuyor.
Chicago’daki Ritchie Paper Box Company fabrikasının en üst katı, çalıştırılan kız çocuklarının yaşlarından ötürü “anaokulu” olarak biliniyor.
Yine o küçük parmaklar çalışıyor. Kurumuş tütün yaprağı, kullanıma hazırlanmak üzere nazikçe açılıyor. Sigara, o yatıştırıcı dokunuşun altında silindirik bir şekil almaktan başka çare bulamıyor. Puro, neredeyse isteyerek istenen şekli alıyor. İş bitiyor ve işin son derece güzel olduğu ilan ediliyor. Ve tüm bunlar, o parmaklar öylesine küçük olduğu için.
Sadece Philadelphia’daki puro üretiminde 4 bin kız çocuğu çalışıyor. Tütün tröstüne ait fabrikaların maaş listelerinin de büyük bölümünü onlar oluşturuyor.
Denir ki, ulus tatlılarını almak zorunda. Dolayısıyla bizde de uzun sıralar halinde tezgâh başında, durmaksızın çalışan küçük kız çocuklarını yöneten “şeker kralları” var; çikolata kaplar, karameller, nane şekerleri, acı tatlılar ve başka nice tatlı ve iştah açıcı şeyler yaparlar. Onları zarif kâğıtlara sararlar, parlak renkli büyük-küçük kutulara yerleştirirler. Çocuk parmaklarının ağrımasının, narin sırtlarının uyuşmasının ya da zihinlerinin bulanmasının ne önemi var? Onlar için bu iş çok kolay, çünkü parmakları çok küçük.
Haftada üç dolar, ülkenin şeker endüstrisinde çalışan kız çocukları için iyi bir ücret olarak kabul ediliyor. Bu endüstri neredeyse tamamen kız çocuklarının çalıştığı bir endüstri.
Devasa dokuma tezgâhları durmadan çalışıyor. Sanki kürek mahkûmlarının sıralandığı gibi bu makinelerin önünde dizilmiş kız çocuklarının sırtında daima koca bir kırbaç şaklıyor gibi. Nefes almak, bir saniyelik düşünmek ya da anlık bir dinlenme yok. Her şey durmadan, sürekli, hep hareket ediyor. O iplikleri eğirmek ve kumaşları dokumak onlar için çok kolay, çünkü parmakları öylesine küçük ki, biliyor musunuz? Bu doğru, doğru olmalı; efendiler doğru olduğunu söylediler ve onlar - başka kim gerçekten, gerçekten bilebilir ki?
Ülkenin kraker baronlarının ekmeğe ihtiyacı var. Bu yüzden halkın ihtiyaçlarını karşılamak için bin bir çeşit kraker tasarlarlar; karşılığında da bazen tepe, bazen dağ kadar kâr elde ederler. Bu binlerce çeşit krakerin hepsi makinelerle, karmaşık makinelerle üretilir ve insan eti, kanı ve kemiğinden oluşan meslektaşları olan bu demir ve buhar makinelerini yönlendirmek küçük kız çocuklarının parmakları için çok kolaydır, çünkü bilirsiniz, parmakları öylesine küçüktür.
Kraker tröstü olan National Biscuit Company, şu anda bin farklı çeşit kraker üretiyor; işin büyük kısmı, geliştirilmiş makinelerin en son modelleri başında çalışan kız çocukların emeğiyle yapılıyor. Kraker endüstrisinde çalışan tüm erkekler hızla kız çocukları tarafından yerlerinden ediliyor.
Hikâye böyle sürüp gidiyor. Her gün büyüyen bu hikâyeye yeni bir bölüm ekleniyor. Önce baba, sonra anne, şimdi de kardeş işten çıkarılıyor; sayıları giderek artan işsizler ordusuna katılıyorlar. Neden? Çünkü deniyor ki onun parmakları çok küçük, hızlı ve çevikmiş. Bu da işi onun için çok kolaylaştırıyor, görmüyor musunuz? Anlamadığını söyleyen herkes için bu, sadece cehaletini sergilemekten ibarettir.
J. L. Engdahl
Manşet Fotoğraf: Paul Thompson/The International Socialist Review, Şubat 1913
İlgili haberler
Crimmitschau grevi: Bizim için bir saat!
122 yıl önce, 7 Ağustos 1903'te Crimmitschau tekstil işçilerinin grevi başladı.
Eski Pilma Tudor işçisi Gülperi: 'Grev beni çok gü...
1973'te Pilma Tudor Pil Fabrikası'nda gerçekleşen ve 155 gün süren grev, kadınların yoğunluklu katıl...
Neriman Hikmet’in kaleminden ilk fabrika kreşi
Ekmek ve Gül'de, 1944’te Tanin gazetesinde yayımlanan Neriman Hikmet’in Cibali Tütün Fabrikası çocuk...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.