Genç kadınları kuşatanlara karşı mücadelemiz var
Genç kadınların ‘Artık geçinemiyoruz’ çığlıklarından en çok öne çıkan sorunun ekonomi olduğunu anlayabiliyoruz.

Türkiye’de ve dünyada hayatlarına yönelik baskılara karşı, aklınıza gelebilecek her mücadele alanında en ön safta genç kadınlar yerini alıyor. Her adımda biriktirdikleri deneyimleri büyüterek yola devam ediyorlar. Özellikle geçtiğimiz sene seçimlerle harlanan LGBTİ karşıtlığı, kadınların adının sadece aile içinde anılması ve hayatın her alanında örgütlenen gericilik genç kadınların gündeminin bir parçası. Tabii AKP’nin YRP’ve HÜDA PAR gibi unsurlarla ittifak yapması, bu partilerin meclise girerek güç ve meşruiyet kazanması, kazanılmış haklarımıza yönelik saldırıların artacağı yönünde de oldukça endişe yaratmıştı. Ancak yerel seçimlerde CHP’nin 46 yıl sonra birinci parti oluşu, AKP’nin nihayet güç kaybettiğinin “resmi” bir göstergesi olarak görüldüğünden motive edici bir nitelik de taşımıştı. Göçmen sorunu, milliyetçi söylemler ve yükselen sağ, Filistin gibi birçok gündem de genç kadınlar açısından tartışma konusu.

ÇALIŞARAK OKUMAK BİR ZORUNLULUK

Genç kadınların “Artık geçinemiyoruz” çığlıklarından en çok öne çıkan sorunun ekonomi olduğunu anlayabiliyoruz. Muhtemelen yalnızca ekonominin “kötü” olmasından değil, onun beraberinde getirdiği çokça sorundan da bahsedebiliriz.

Üniversiteli olmayı unuttuğumuz, okula gitmeyip bir işe girmeyi “tercih” etmenin normalleştiği hatta “akıllıca” bulunduğu zamanları yaşıyoruz. Neden mi? İstanbul Planlama Ajansı’nın yaptığı araştırmaya göre İstanbul’da üç kişilik bir evde kalan bir öğrencinin aylık maliyeti 18 bin 750 lira, 17 bin 2 lira olan asgari ücretin üzerinde.

Bu, özetle şunu söylüyor: Bırakalım kültür-sanat, eğlence faaliyetlerini aç kalmamak, İstanbul Kart’a para yüklemek, kirayı ve faturayı ödemek gibi dertlerle boğuşuyoruz. KYK bursu da 2 bin lira iken eğitimimize devam edebilmek için çoğunlukla yarı-zamanlı, güvencesiz işlerde ucuza çalışmak zorunda kalıyoruz. E, güvencesiz çalışıp eğitim hakkını garanti altına alması ve bizi koruması gereken devlet tarafından yalnız bırakılınca iş yerinde tacize, mobbinge maruz kalmak dünden daha çok kanıksanıyor.

Diğer tarafta ise asansörü bir cinayet aletine dönüştüren KYK yurtları var. KYK yurtları 6-8 kişilik, adım atacak yerin olmadığı odalarla; katlarda ortak kullanılan banyo-tuvaletlerin hijyenden olabildiğince uzak olduğu, sağlıksız yemekleri yemek zorunda bırakıldığımız, asansörlerin bozuk olduğu, son giriş saatini 5 dakika geçirsen hakkında tutanak tutulduğu, bir erkeğin elini kolunu sallayarak içeri girebildiği güvenliksiz şartlarla dolu. Bir de depreme dayanıklı mı dayanıksız mı bilmediğimiz, her gece yurt başımıza yıkılır mı düşüncesi ile yatağa gidilen tedirginlik hali var.

SÖZÜMÜZ VAR

Bu tablonun toplamında bizleri hem eğitimden koparmaya çalışıyorlar hem de yaşam alanlarımızda söz hakkımız olmasın istiyorlar. Yurtlarda manevi danışanların sohbetleri özel olarak planlanıyor ama çamaşır makinelerinin azlığı problemi çözülmüyor, kampüste yüzlerce öğrencinin mücadelesiyle kazanılan Cinsel Tacizi Önleme Kurulu (CİTÖK) gibi mekanizmalar işlevsizleştiriliyor, yönergelerin içeriği boşaltılıyor, Öğrenci Temsilciliği Kurulu (ÖTK) seçimleri yıllardır yapılmıyor. Okullarımızda herhangi bir şeye ilişkin bizlere söz hakkı tanınmıyor. Rektörlerin TÜBİTAK başkanı gibi Sanayi ve Teknoloji Bakanı Yardımcısı gibi atanan isimler olması üniversitelerin sermayenin kuluçka merkezleri olması planıyla örtüşüyor.

Ancak...

Bunların karşısında geçtiğimiz dönem ODTÜ’de bir kadın yurduna okulun öğrencisi olmayan bir erkek girip kadın öğrencileri taciz etmişti, okul ise sorumluluğunu almamıştı. Bunun karşısında kadınlar yurtlarında forumlar aldı, dayanışma grupları kurdu. Yurttaki sorunların çözümü için yurt temsilcilikleri kurduğu örnekler de var.

Bunların karşısında tacizci bir akademisyenin okuldan uzaklaştırılmasını sağlayan, İstanbul Üniversitesinde onlarca kulübü yan yana getirerek Cinsel Tacizi Önleme Komisyonu (CİTÖK) kuran kadınlar var.

Boğaziçi’nde atanmış rektörler sonrasında etkisiz hale getirilen CİTÖK’ ün işlevli hale gelmesi için yüzlerce imza toplayan kadınlar var.

Yurt bahçelerini ve kent meydanlarını dolduran, günlerce memleketin dört bir tarafında “katil KYK” sloganıyla Zeren’in ölümünün hesabını soran, “Yaşamak istiyoruz” diyerek güvenli yurt talebini yükselten kadınlar var!

Güvenli kampüs, güvenli yaşam talebinin ısrarlı ve istikrarlı biçimde yürümesinin kazanımları var. Buradaki kazanımlar ne iktidarın ne de burjuva muhalefetin bizleri çekiştirdiği yerden geldi. Buradaki kazanımlar bizlerin en acil taleplerimiz etrafında birleşmesiyle, dayanışmayla, mücadeleyle, örgütlü hareket etmeyle geldi.

Tüm bunlar gösteriyor ki kazanılmış ve sahip çıkılmış bir hak varsa orada biz kadınların ısrarlı mücadelesinin varlığındandır. Bu mücadeleyle kurulan birlikleri korumak için aynı ısrarla, farklı mekanizmalar geliştirmek dünden çok daha acil bir yerde duruyor.

Biz yüzümüzü bir arada olmaktan aldığımız güce, dayanışmamızın her birimizde bıraktığı umuda, bizlere dayatılanlara karşı duyduğumuz öfkeyi hayallerimizdeki gelecek için bilediğimiz tarafa dönmeliyiz.

Fotoğraf: Evrensel

İlgili haberler
Yurtlarda tek denetlenen, öğrencinin giriş-çıkış s...

YTÜ’den Pelin, öğrencilerin yaşamlarının nasıl kıskaç altına alındığını mektubunda anlatıyor.

‘Sayfayı çevirdim, yeniden başladım’

Bin bir türlü aile baskısıyla yüzleşen Zeynep, kendine yeni bir sayfa açarken hikayesini bizlerle pa...

Üniversiteli kadınlar: Güvenli kampüsler için yan...

Dönemin başlamasıyla yine kampüslerde yan yana gelen kadınlar birlikte mücadeleyi büyütmeye devam ed...