Bilge 33 yaşında iki çocuk annesi; biri 4 yaşında, diğeri 5 aylık dünya tatlısı iki kızı var. Şu anda çalışmıyor ama aslında çok erken yaşta tanışmış çalışma hayatıyla. Çocukluğunun en güzel yıllarını akranları gibi okul sıralarında, ders kitaplarının arasında değil fabrika köşelerinde, tozun, kimyasalların, makine seslerinin içinde geçirmiş. “Başlarda işe geldiğimi anlamıyordum, oyun sanıyorduk” diyor. Çoğu işyerinden “yavaş olduğu”, “işleri yetiştiremediği” gerekçesiyle kovulduğunu ekliyor. “Çocuktum, bir yetişkin gibi çalışmayı nasıl becerebilirdim ki?” diye sitem ediyor. Sonraki yıllar elinin pratikliğini ve nasıl çalışkan bir işçi olduğunu anlatıyor.
Bilge ile Esenyurt’taki evinde buluştuk. Son yıllarda daha da derinden hissettiğimiz ama “var” diyenin terörist ilan edildiği ekonomik krizin gündelik hayatımıza yansımalarını, kadınların nasıl ayakta kalma stratejileri geliştirmek zorunda kaldığını konuştuk.
TÜM PARAMLA ALDIĞIM KAHVALTILIK, 1 ÖĞÜNLÜK
Bilge’nin eşi asgari ücretle çalışıyor. Soru basit; eve giren 2020 lira ile nasıl ayakta kalınır? Bilge’nin anlattıkları, sadece “kriz” değil “olağan” hallerde de bu açlık ücretiyle geçinmenin mümkün olmadığını, krizle birlikte koşulların nasıl ağırlaştığını ortaya seriyor: “Mesai olmasa ay sonunu getirecek halim yok. Eşimin işsiz kaldığı bir dönem olmuştu; Saadet Gıda firmasında çalışıyorken ayağına paletler devrilmişti, ayak tarak kemiğinde kırıklar ve ezilmeler olmuştu. Direkt işten attılar. Bu dönemde abime borçlandık, kardeşime borçlandık. Çünkü kiracısın, her ay ödenecek faturaların var... Ben beş yıldır evliyim, faturamın üst üste geldiğini hiç hatırlamıyorum. İlk defa böyle bir şey yaşadım; şu son 6-7 aydır faturalarım birikiyor ve geçen ay elektriğimi kestiler. Tek maaş yetmiyor. Eşim yetiştirebilmek için gece gündüz çalışıyor. Ben de bunu görüyorum ve bir kuruş fazladan harcama lüksüm yok. En temel ihtiyaç neyse onu alıp çıkıyorum. Kirayı, faturaları ödüyoruz, kalan da ekmek ve su parası. Şimdi çocuğun bezi, maması, ihtiyaçları da eklendi, kuruş kalmıyor. Önceden çarşıya pazara gittiğimizde cebimizde 50 TL ile ihtiyaçları alıyorduk az çok. Geçen gün markete gittim sadece az peynir, az zeytin, bir tane margarin, bir tane sarelle, bir tane reçel 54 TL tuttu. Eşim de dolabı açtı soruyor, ‘Sen ne aldın kahvaltılık?’ diye. ‘50 lira ile ne alacağımı sanıyorsun. Aldığım peynirle zeytin orada, sarelleyle reçel de masada’ dedim.”
ANNENİN EVİNDE YEMEK YE, ÜTÜ YAPMA, SOBAYI YAKMA!
“Eşim maaşı çekip getirene kadar zaten kirayı, faturaları, öteberi borçların aylık taksilerini ödüyor. Getirip elime verdiği para 200-300 TL” diyen Bilge, çarşı pazar, çocuğa bez, mama vs. derken bu parayla ay sonunu getirmek için uyguladığı “yöntemleri” şöyle anlatıyor: “Eşim çoğu zaman mesaiye kalıyor. Akşam yemeği yapmıyorum bu sebeple. Annemde veya kardeşlerimde oluyorum, onlarda yiyoruz. Ütüyü kullanmıyorum zaten, fırını da misafir gelirse çok acil yemek yapmam gerekirse yılda bir kez kullanıyorum... Mesela doğalgazı daha ilk defa geçen hafta açmak zorunda kaldık, bebeğimiz olduğu için. O da en düşük derecede açtık, bakalım bu ay ne kadar fatura gelecek? Önceden tek bir odada oturup elektrik sobasını açardık. Elektriğe de zam yaptılar. Önceki senelerde elektriğin dağıtım bedeli yansıtılıyordu faturalara, vatandaş itiraz etti diye şimdi dağıtım bedeli yazmıyor ama kullandığımız elektriğin üstüne eklemişler. İnsanlar bunu anlamıyor sanıyorlar...”
ÇÜNKÜ SIBYAN OKULUNUN MASRAFI AZ
Bilge, çocuğunu ne anaokuluna ne kreşe gönderebileceğini, sıbyan okulunu tercih edeceğini söylüyor. Nedenini ise şöyle açıklıyor: “Onlar daha az masraflı. Anaokuluna versem yemeğini ayrı ister, kıyafetini ayrı ister, sürekli bir etkinlik parası talep eder... Buna yetişecek maddi imkanım yok ne yazık ki. Şimdi okullarda yeni moda çıkmış; sınıf anneleri para topluyorlar öğretmenler günü için altın künye alalım, takım elbise alalım vs. E benim altın künyem yok daha. Ben gönlümden kopanı hediye olarak alayım, bu zoraki olmasın. Belki evimden bir şey hediye edeceğim, çeyizimden özel bir hediye götüreceğim. Kime ne? Hal böyle olunca kriz bir tek bana mı vuruyor diye düşünmeden edemiyorum.”
İlgili haberler
14 saat çalışıyordum, ‘Yeter’ dedim, bakın ne oldu...
İki aydır bir tek gün bile izin kullanmadan günde 14 saat çalışan Dilek arkadaşlarıyla birlikte isya...
Bir tekstil atölyesi: Kadınlar, mülteciler, atanam...
Göçmen ve mülteci kadınlardan başka gelen bir kesim de var gündelik çalışmaya; genç kadınlar. Aralar...
Sevdiklerimizle geçireceğimiz zamanı mesaide tüket...
İnsanca geçinebilmek için asgari ücretin artırılmasını istiyoruz. Yiyecek, giyecek ihtiyaçlarımızı,...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.