14 saat çalışıyordum, ‘Yeter’ dedim, bakın ne oldu…
İki aydır bir tek gün bile izin kullanmadan günde 14 saat çalışan Dilek arkadaşlarıyla birlikte isyan etmiş. ‘Susmayı’ bir meziyet olarak gösterenlere de bir çift lafı var.

Merhabalar;

Ben Dilek, 36 yaşındayım. Üç çocuk annesiyim, eşimle beraber çalışıp evimi geçindirmeye çalışıyorum. En büyük çocuğum 11 yaşında. 24 yaşında evlendim. Sorumluluk sahibi çoğu kişinin iyi gösterdiği kadınlardan biriyim. Gün boyu çalışır, evine gelir temizliğini yapar, nerede ne yapacağını, susmasını bilen biriyim.
Peki, böyle olmak gerçekten iyi mi? Susmasını bilmek yani...

Evin sorumluluğu, işin sorumluluğu bizi yıpratmaya yetiyor da artıyor bile, mesaisi çok olan bir fabrikada bundan tam 7 sene önce işe başladım. İşe girerken 8 saat dediler. Primiydi, mesaisiydi derken biz de eşimle konuşup bir ev alabiliriz diye düşünmüştük. Kirada yaşamak zor çünkü. Ne ev alması! Bizim ev bakacak zamanımız olmadı.
Şu an haftalık iznimizi kullanmayalı tam iki ay oldu. Geçen gün yalvardım resmen, en azından hafta içi mesaiye kalmayayım diye, ama hiçbir şekilde izin vermiyorlar. İşten atmaktan tut, tutanak, prim kesintileriyle bizleri tehdit ediyorlar. Biz alanda toplam 300 kadınız. Ve hepimiz vardiya dönüyoruz, ‘Kara Cuma’ denilen lanet gün yüzünden vardiya dönemedik. Bırak vardiya dönmeyi, tuvalette gittiğimiz saat, yemek saati, namaz saati, dakikası dakikasına hesaplanmaya başladı. “Stok yapılacak, yok zamanında teslim olacak...” Biz yine iyi sayılırız, bazı arkadaşlarımız iki aydır gece vardiyasında. Hepimiz bir olalım dedik, kalmayalım mesaiye, üst konumdakileri toplantıya çağırdık, müdür bey geldi. Herkes konuştu. Birisi dedi, “Kardeşimin nişanı var. İzin verin, bu akşam erken çıkalım”, herkes art arda sıraladı sorununu. Sıra bana geldi. Dedim, “Yaklaşık 4 haftadır eve gidince yemek yapamıyorum, yorgunluktan ayağımın altı su toplamış, iş ayakkabılarını toplam 12 saat giyiyorum, bacağım oturunca kasılma yapıyor, daha önce doktora gittiğimde ‘ayakta fazla durmaktan’ demişti, şimdi de sorunun farklı olduğunu pek düşünmüyorum. Çoluk çocuk kahvaltılık yiyorduk, dün akşam onlar da bitti. Ne alışverişe gidebiliyorum, ne de evimi temizleyebiliyorum. Yol 1 saat sürüyor, yani 14 saat boyunca evden dışarıdayım, burada bizden yüklü yüklü adetler istiyorsunuz, bunları yapabilmek için kendimizi yırtıyoruz ki prim kesilmesin ama çoğunlukla prim alamıyoruz. Bir gün rapor da alsak, bir saat işe geç de kalsak o gün primimizi kesiyorsunuz. Evet işsiz kalmaktan korkuyorum ama çocuğumun saçını okşayıp ona iyi güzel şeyler de öğretmek istiyorum. Ben sadece çalışması gereken bir kadın değilim aynı zamanda anneyim, işçi olmaktan başka sorumluluklarım da var benim” dedim ve ekledim, “Ben artık mesaiye kalmıyorum. İstesem de kalamıyorum, sağlığım el vermiyor. Siz ofiste gün boyu oturuyorsunuz, yaptığınız işi küçük görmüyorum, fakat siz bile mesaiye kalmıyorken biz bizden kesilen mesailere neden kalmaya devam edelim?” diyerek sözümü bitirdim.

O akşam hiç kimseyi mesailere bırakmadılar. İşe geldiğimde çoğunluğun yüzündeki sevinci görebiliyordum ve gerçekten çok mutluydum. Yani ‘Kara Cuma’yı yapan da biz kadınlar. Birlik olup, yıkan da biz kadınlarız. Sizce de sadece birlik olup sesimizi duyurmanın, bizlere dayatılan fiziksel, psikolojik, vb. bütün şiddetlere ve baskılara dur deyip üstesinden gelmenin zamanı gelmedi mi?

İlgili haberler
Fabrikada çalışma yükü, evde şiddet artıyor

Çorlu’da plastik fabrikasında çalışan bir grup kadın işçi krizin çalışma koşullarına yansımasını anl...

Sekreter deskinde kadın olmak- 2 | Sorunların da t...

Geçen ay ‘Sekreter Deskinde Kadın Olmak’ yazısını okuyan tıbbi sekreter kadınlar yazılanlara hak ver...

Sadece bir stand değil güçlenme mekânı

İzmir Bayraklı’da belediyenin, ilçenin çeşitli yerlerine kurduğu ve kadınların dönüşümlü olarak el e...