Mısır’da doğup (1332) Tunus’ta ölen (1406) sosyal bilim insanı İbni Haldun “Coğrafya kaderdir” derken insanlık henüz materyalist tarih anlayışını geliştirmemişti. Ama 600 yıl sonrasında Ortadoğu kadınlarının ahvali pürmelali düşünüldüğünde Haldun’un sezgisinin maddi bir karşılığı olmadığı söylenebilir mi? Ortadoğu… Bitmeyen savaşlar diyarı, tarihin her aşamasında sınırları egemenlerin çıkarlarına göre bozulup yeniden çizilen topraklar bütünü. Hangi Ortadoğu’dan bahsetmek lazım bugün?
Amerikan emperyalizminin çıkarları gereği doğuda Asya’ya, Batı’da Kuzey Afrika’ya doğru genişletilen Ortadoğu... Dosyamız boyunca sık sık atıfta bulunduğumuz Küresel Cinsiyet Uçurumu Raporu’nun son 20 sırasına 14 ülke sokmayı ‘başarmış’ genişletilmiş Ortadoğu. Gerçeğimiz bu! Meraklısı için “iyiden kötüye” sıralayalım bu ülkeleri: Türkiye, Bahreyn, Mısır, Moritanya, Fas, Ürdün, Umman, Lübnan, Suudi Arabistan, İran, Suriye, Irak, Pakistan ve Yemen. Her birinde irili ufaklı halk ayaklanmalarının olması, protestoların ortasında ve hatta en önünde kadınların yer alması şaşırtıcı mı? Hayır! Bir de cinsiyet eşitliğinde 149 ülke içinde 130. sırada yer alan Türkiye’den “daha iyi durumda” listelenen Ortadoğu ülkeleri var: İsrail (46), Kıbrıs (92), Tunus (119), Birleşik Arap Emirlikleri (121), Kuveyt (126), Katar (127), Cezayir (128).
Nasıl, eşitlik tablosundaki Türkiye detayı biraz daha belirginleşti mi zihinlerde? Ama ülkeyi yöneten akıl bu listeye dahi giremeyen Afganistan’dan, Libya’dan, Somali ve Sudan’dan “daha iyi” durumda olduğumuzu söyler ve “Yetinin!” buyururdu şüphesiz.
Suudi Arabistan’da araba kullanma haklarının tanınması için #Women2Drive kampanyası yürüten kadınlar. Soldan sağa “Arabalar kadınlar tarafından sürülmek istiyor”, “Arka koltuğu sevmiyorum”
TERÖR, ŞERİAT, İŞGAL: AFGANİSTAN’DA YARIM YÜZYIL
Genişletilmiş Ortadoğu’nun doğusunda şiddetin dinmediği bir ülke Afganistan. Onu Taliban rejimiyle tanıyan, El Kaide’yle adını duyan, Amerika tarafından işgalini gören 11 Eylül kuşağı için bir zamanlar ülkenin adının ‘Demokratik Afganistan Cumhuriyeti’ (1978-1987), hadi ‘demokratik’ten de vazgeçelim bir zamanlar cumhuriyet (1987-1992) olduğuna dahi inanmak zor olsa gerek. Zira 90’lı yıllarda doğan bugünün genç kadınları ülkeyi ‘Afganistan İslam Cumhuriyeti’ olarak bildi. Oysa Afganistan’ın Amerikan işgali öncesinde de, Taliban rejimi öncesinde de kadın mücadelesi dolu bir tarihi var. Bu tarihte belki de en çok, 1977’de kurulan ve bugün hâlâ faaliyet gösteren Afganistan Devrimci Kadınlar Birliği (RAWA) anılmalı. Faaliyetlerine kadın hakları, okullaşma ve sağlık gibi konularda eğitim vererek başlayan birlik, revizyonizmle birlikte sosyalizmin çözüldüğü Sovyet emperyalizminin müdahalelerine ve soğuk savaş sonrası ABD desteğiyle yükselen kökten dinci mücahitlere karşı mücadele etti, yasa dışı ilan edilmesine rağmen…Afganistan Devrimci Kadınlar Birliği kurucusu Mina KeşvarKamal
Her şeye rağmen söylemek lazım, Afganistanlı kadınlar, Sovyetlerin sosyal emperyalizmi ile ABD emperyalizmi arasındaki Soğuk Savaş yıllarında kurulan Sovyet destekli cumhuriyet dönemlerinde görece birtakım haklardan faydalanabiliyordu. Bu ‘birtakım haklar’ eşlerini seçme ve eğitim görme hakkını içeriyordu örneğin. Bunda hükümete bağlı faaliyet gösteren Afganistan Kadınlar Konseyi’nin payı olduğunu atlamayalım. Taliban iktidara geldiğinde 230 bin kız çocuğu ilköğretimde, 7 bin genç kadın üniversitelerde eğitim görüyordu; 190 kadın akademisyen ve 22 bin kadın öğretmen de eğitim veriyordu.
Kabil Politeknik Üniversitesinde kadın öğrenciler 1975 (Foto: Zh. Angelov)
Taliban rejimi öncesi Kabil Tıp Fakültesinde kadın öğrenciler
Afgan kadınların hayatını değiştiren iki kutuplu dünyanın emperyalistleri arasındaki rekabet oldu. ABD’nin desteğini alan Taliban, yoksul köylü çocuklarını Pakistan’daki vahabi okullarında mücahitleştirerek silahlı bir güç oluşturdu ve iktidara geldi. İlk icraatlarından biri kadınların çalışmasını ve eğitim görmesini yasaklamak oldu. Yeni rejimde kadınlar, yanlarında bir erkek olmaksızın evden dışarı bile çıkamaz oldular. Pencere camları boyandı, görmeleri ve görülmeleri yasaklandı. Burka giyme zorunluluğu getirildi. Ve bir gün iki uçağın ABD’deki ikiz kulelere saldırmasıyla içinde bulundukları cehennemin bir kat daha aşağısına itildiler. ABD saldırılardan sorumlu tuttuğu El Kaide lideri Usame Bin Ladin’i ele geçirmek bahanesiyle Afganistan’a “Sonsuz Özgürlük Operasyonu” başlattı. Bu “sonsuz özgürlüğün” kadınlar için sonucu açlık, katliam, toplu tecavüz, fuhuş ve işkence oldu. 2 milyon insan ülke içinde, bir o kadar insan da ülke dışına göç etmek zorunda kaldı. Bugün 70 ülkede 2,6 milyon Afganistanlının yaşadığı tahmin ediliyor. Yerinden edilenlerin azımsanmayacak bir kısmı mücahitlerin katliamlarından ve ABD’nin savaş suçlarından sağ kalan kadınlar ve çocuklar. Bugün bile öldürülen insanların sayısı tam olarak bilinmiyor. İşgal boyunca 3 bin 500 NATO askerinin yaşamını kaybettiğini açıklayan işgalci kuvvetlerin istatistiklerinde. Afganlara yer verilmedi. Sadece Barış Konseyi’nin işgal sürerken açıkladığı bir raporda geçen sayı 100 bin.
2003 yılında Uluslararası İnsan Hakları gününde “Kahrolsun Kuzey İttifakı, Afgan halkı iktidara” sloganıyla İslamabad’daki ABD Konsolosluğu önünde protesto gösterisi düzenleyen RAWA üyesi kadınlar (Kaynak: rawa.org)
Ve bugünün gerçekleri… Birleşmiş Milletler Afganistan Yardım Misyonu (UNAMA) 2017/2018 aralığında 2 bin 640 sivilin öldürüldüğünü belirtiyor. Bunların 3’te 2’sinin kadınlar ve çocuklar olduğu ve öldürülen kadınların sayısındaysa 2016’ya göre yüzde 13 gibi bir artış yaşandığı ifade ediliyor. Silahlı islamist gruplar, kadınları şeriat yasalarına göre şiddetle ve ölümle cezalandırmaya devam ediyor, binlerce kız çocuğunun işgal sonrası açılan okullara gitmesine engel oluyor. BM Kadın Birimi (UN Women) verilerine göre kadınların yüzde 51’i eşlerinin ve yakınlarının fiziksel ve cinsel şiddetine maruz kalıyor. Çocuk yaşta zorla evlendirilenlerin oranıysa yüzde 35. Hâlâ çatışmaların sürdüğü ülkede gerçek sayılara erişmek ise imkânsız.
‘ARAP BAHARI’NDAN İÇ SAVAŞA YEMEN’DE KADINLAR
Küresel Cinsiyet Uçurumu Raporunda 2006’dan beri üst üste 13 yıldır en sonuncu sırasında yer alıyor Yemen. Kadınların sadece yüzde 6’sı iş gücünde yer bulabiliyor. Temsilciler Meclisi’ndeki kadınların “temsiliyeti” sıfır! Son 8 yıl içerisinde “ekmek ve özgürlük” talebiyle başlayan bir halk ayaklanması (2011), bir darbe (2014-2015) ve 4-5 yıldır tarafların sürekli değiştiği bir iç savaşın yaşandığı ülkede gıdaya erişim acil ve öncelikli. Ve ne yazık ki demokratik hakların önüne geçmiş durumda. Nüfusun yüzde 80’nini oluşturan 24 milyon insan acil yardım ihtiyacı içerisinde. 10 milyon insan gıda yardımına bağımlı yaşıyor. 1,1 milyon emzikli veya gebe kadın kötü besleniyor. Çatışma ortamında artan şiddetin hedefinde yine kadınlar ve kız çocukları var; BM Nüfus Fonu’na (UNFPA) göre 3 milyon kadın ve kız çocuğu şiddet tehdidi altında yaşıyor. 4,7 milyon çocuk okula gidemiyor. En yüksek anne ölüm oranının yaşandığı Yemen aynı zamanda kadın başına doğum oranı (3,77) en yüksek ülkelerden biri. Kırsalda bu sayı 10’a kadar çıkabiliyor. Ekonomik kriz ve iç savaş yüzünden çocuk doğurmak bir külfet, hayati risk, genetik bozukluklar ve tecavüz gibi belli başlı durumlar dışında kürtaj uygulanmıyor. Hayati risk durumlarında bile şeyhin fetvası gerekiyor, kürtajın serbest bırakılmasının zinayı teşvik ettiğine inanılıyor. Bu yüzden kadınlar “kendi yöntemleri” ile çözüm bulmak zorunda kalıyorlar. Erkeğin izni olmadan tıbbi muayene ve tedavi görmenin mümkün olmadığı ülkede savaş yüzünden sağlık hizmeti veren kuruluşların yalnızca yarısı işler vaziyette.Çatışmaların kadınlara bıraktığı hayatın toplam tablosunu bugünden görmek çok zor. On binlerce sivilin öldürüldüğü tahmin ediliyor. Savaşın kışkırtıcı taraflarından biri olan Birleşik Arap Emirlikler’inin “gizli gözaltı merkezleri”nde tecavüz ve işkence gibi savaş suçlarının işlendiği biliniyor.
Yemen’de Başkent Sana'daki Birleşmiş Milletler ofisi önünde toplanan genç kadınlar ve kız çocukları Suudi destekli koalisyonu protesto ediyor (2017). “Yemenli çocukları Suudi savaşçılardan kurtarın”, “Para her şey değil”, “Açım” yazılı dövizler taşıyorlar. (Foto: Halid Abdullah, Kaynak: Reuters)
KUZEY AFRİKA’DA KADINLAR BAHARDAN VAZGEÇMİYOR
Afrika’nın kuzeyinin tarihi sömürgecilikten azade değil. 19. yüzyılın ortalarına doğru Cezayir’den başlayan Fransız sömürgeciliği yüzyıl sonuna Tunus’u ve 20. yüzyılın başlarında Fas’ı da işgali altına alarak genişlemişti. Bu ülkelerdeki Fransız hakimiyeti ulusal kurtuluş hareketlerinin mücadelesi sonucu 1950’li yıllarda son buldu. Özgürlük için silahlı ve politik hareketlere aktif bir şekilde katılan kadınlar sömürge sonrası rejimlerin inşasında da eşitlik mücadelesi vermeye devam ettiler. 2011 yılında patlak veren “Arap Baharı”nda kadınları kitlesel olarak sokağa çağıran biraz da bu mücadele hafızasıydı desek yanlış olmaz. Tabii neoliberal politikaların sonuçları ve diktatörlerin baskısına tahammülsüzlükle birlikte.Kısaca hatırlayalım. 2010 yılı sonunda barınma talebiyle sokaklara dökülen Cezayir halkı, 2011 Ocak ayında yağ, şeker ve un fiyatlarına gelen yılbaşı zamlarına protestoları tüm ülkeye yayarak cevap vermişti. Aynı günlerde işsizlik, gıda enflasyonu, yolsuzluk ve temel insan haklarının tanınmamasına tahammülü azalan Tunuslular da sokaktaydı. Kitleselliğin doruğa çıktığı ocak ayı boyunca, bölgede biriken değişim arzusu daha sonra Mısır’ın Tahrir Meydanı’na, şubat ayında da Fas’ın başkenti Rabat’a sıçramıştı. “Ekmek, adalet ve özgürlük” sloganıyla başlayan ve neredeyse tüm Ortadoğu’ya sıçrayan bu halk hareketlerine her geçen gün sayıları artarak katılan kadınlar zamanla ayaklanmaların ortağı oldular. Öyle ki Hüsnü Mübarek’in devrilmesiyle sonuçlanan Tahrir Meydanı’ndaki eylemlerde tüm protestocuların yarısını kadınlar oluşturuyordu. İş gücüne katılım oranı yüzde 24 olan Mısırlı kadınlar, bir yandan evde eşlerine grevlere katılması için baskı uyguluyor, diğer yandan meydanlarda barikatlar kuruyordu. Birçok yerde bir yandan devlet şiddetine, diğer yandan protestocular arasında önemli bir güç olan İslami grupların şiddet ve baskısına maruz kalarak eşitlik mücadelesi verdiler.
Tunuslu kadınlar 2011'deki halk ayaklanmasında anayasal eşitlik talebiyle sokaktaydı
Mısırlı kadınlar 2011 ayaklanmasında devlet şiddetine karşı koyarken protestocular arasında da eşitlik mücadelesi verdiler.
Hep birlikte gördük; Arap Baharı, diktatörlüklerin devrildiği Tunus ve Mısır’da darbeciler ve köktendincilere karşı mücadeleyle devam ederken, Irak, Suriye ve Yemen gibi ülkelerde selefi örgütlerin güçlendiği iç savaş ve çatışmalara evrildi. Kadınların neredeyse hiçbir temel demokratik hakkının tanınmadığı Suudi Arabistan’da Kral Abdullah birtakım tavizler vermek zorunda kaldı. Ancak kadınların tam eşitlik ve özgürlük mücadelesi farklı düzeylerde de olsa her yerde devam ediyor.
Örneğin Fas’ta 2011 yılında kabul edilen yeni anayasa kağıt üzerinde cinsiyet eşitliğini öngörse de yargının ve güvenlik güçlerinin pratiği bambaşka. Bu yüzden kadınlar her türlü protesto biçimini deniyorlar. Anayasanın kabulünden 4 yıl sonra “Dünya Mini Etek Giyme Günü”nde mini etek giyen genç kadınlar bunun bir örneği. “Ahlaka aykırı” davrandıkları gerekçesiyle tutuklanan kadınları savunmak için yüzlerce avukatın gönüllü olmasıyla yargı kararları üzerinde baskı kuruluyor. Birçok toplu tecavüz vakasının gündeme geldiği Fas’ta hakimler tecavüzü “evlilik dışı cinsel ilişki” yani zina olarak tanımlama eğilimi taşıyor. Bu kadı yüzden kadın örgütleri güçlerini birleştirerek yargı kararlarına etkide bulunmaya çalışıyorlar. Yeni yasal haklarını sınayan bir diğer kesim de ev emekçisi kadınlar. Çocuk işçiliğin yoğun olduğu bu alan yatılı ev işçiliği durumunda savunmasızlığı da beraberinde getiriyor; kadınlar tam korunma talep ediyor. Fas’taki kadın mücadelesinin bir diğer acil gündemi kürtaj yasağı. Her yıl onlarca kişi bu yüzden yargılanıyor. Geçtiğimiz eylül ayında gazeteci Hacer Resuyni’ninhakim karşısına çıkarıldığı gün kadınlar kürtaj yasağını protesto etti. Kürtaj yasağını düzenleyen 490 sayılı kanuna karşı 490 kadının imzasıyla bir manifesto yayınlandı.
Değişim arzusu bitmeden halk hareketlerinin de bitmediğini, kadınların özgürlük gelmedikçe hiçbir bahardan vazgeçmediğini çok yakında Cezayir’de gördük. Günlük çıkardığı 1 milyon varil petrolün yarısını ihraç eden ülkede, yüzde 30’u işsiz olan gençler “Buteflika’ya hayır” sloganı etrafında birleştiler. Katılımın milyonları bulduğu istikrarlı eylemlerde kadınların talebiyle özgür bir ülkede yaşamak. İlk adımı attılar ve koltuğundan ayrılmak istemeyen Buteflika’dan kurtulmayı başardılar.
8 Mart 2019’da Cezayir sokakları. “Kadının yeri direniştir”
Buteflika’ya karşı gösterilerde “Özgür ve Demokratik Bir Cezayir İçin” mücadele eden kadınlar
DEĞİŞ ORTADOĞU!
Dünyada kadın olmanın en zor olduğu coğrafya belki de Ortadoğu. Erkek şiddeti, işyerinde şiddet, savaş ve çatışma bölgelerinde şiddet. Bir yanda diktatörler, diğer yanda selefi-cihadist barbar çeteler. Avrupa’nın dibinde Avrupa’ya en uzak. Hiçbir coğrafya bu kadar çelişkiyi kabul etmez; hiçbir kadın böyle bir kadere boyun eğmez. Sömürgecilik tarihinden, Amerikan işgallerinden, Arap Baharı’ndaki yengi ve yenilgilerden öğrenerek halklar bir kez daha ayakta, kadınlar en önde: DEĞİŞ ORTADOĞU!Sudan’da enflasyon, devalüasyon, işsizlik ve zamların biriktirdiği öfke ekmeğin 3 kat pahalanmasıyla geçen yıl aralık ayında patladı. bu yıl nisan ortalarında Sudan’ın dinci faşist diktatörü Ömer Beşir’i deviren halk ayaklanmasına kadınlar öncülük etti.
İşsizliğin ve yolsuzluğun ifrada vardığı Irak’ta sokağa taşan değişim arzusunun en önemli taşıyıcısı kadınlar oldu. Özellikle de genç kadınlar. Başbakan Adil Abdulmehdi istifa etmek zorunda kaldı.
Dabkeysedabke, yogaysa yoga, kavgaysa kavga… Direnmekse en iyisini biz yaparız diyen Lübnan’lı kadınlar direnişin ön cephesini oluşturdular. Hariri istifa ettiğinde ise ne istediklerini bilerek haykırdılar: “Hepsi, yani hepsi!”
İlgili haberler
Latin Amerika’da ABD destekli ‘kadın kırımı’
20. yüzyıldan günümüze devam eden ekonomik, politik ve askeri ABD müdahaleleri, uyuşturucu karteller...
Asya kadınların sırtında duruyor
Dünyanın en büyük kıtasında yağma, talan ve yoğun emek sömürüsünden kadınların payına düşen yine ezi...
Şiddet her kıtada yürürlükte, Afrika hiç hariç değ...
Güney Afrika polis kayıtlarına göre geçtiğimiz yıl 2 bin 930 kadın cinayetinin işlenmiş. Bu her 3 sa...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.