GÜNÜN MESELESİ: Kadın, Göçmen, İşçi, Filipinli
Filipinli kadın işçilerin hikayeleri birkaç kıta ve birer okyanus kadar uzak görünüyor. Gerçekte ise çoğu zaman iki-üç sokak kadar yakınlar hepimize...

2015 senesinde Annie Kelly ve Hazel Thompson, The Guardian için yazdıkları bir yazı ile dünya genelinde önemli bir soruna çok çarpıcı bir şekilde işaret etmişlerdi. Filipinli kadın işçilerin çalıştıkları ülkelerde sonu ölüm ile biten trajik öyküleri dünyanın dikkatini bir süreliğine göçmen işçilere çekebilmiş, yazı binlerce kez okunmuş ve defalarca paylaşılmıştı(1). Öykünün talihsiz kahramanları, kendisinden tam on iki ay boyunca haber alınamadıktan sonra ailesine öldüğü söylenen Marilyn ve ikinci intihar teşebbüsünde başarıya ulaşan Terril, ailelerini geride bırakıp çalışmak için ülkelerini terk eden ancak geri dönemeyen ne ilk ne de son kişilerdi. Yakın tarihe dönüp baktığımızda, çalışmak için gittiği Kuveyt’te 2016 yılından beri kayıp olan Filipinli bir kadının henüz geçtiğimiz Şubat ayında bir evin buzdolabında ölü olarak bulunması insanlık olarak hiç kat edilmemiş uzun ve yorucu bir yolun hala başlangıcında olduğumuzu gösteriyordu(2).

Filipinlilerin para kazanmak için ülkelerini terk etmeleri ilk kez 1974 yılında devlet tarafından çıkarılan ve yurt dışına iş gücü ihracatını öngören İş Kanunu ile başlıyor. Filipinler devletinin iş gücü ihtiyacını karşılayabilecek pazarlara işçi göndermek adına diğer devletlerle yaptığı ikili anlaşmaların temel sebebi ise petrol krizinden sonra yaşanan kötü ekonomik gidişat(3). Bugün hala iş imkanlarının kısıtlı olduğu ülkede kalan kadınlar para kazanmak için yaygın olarak seks işçiliğine başvuruyorlar.

Filipinli işçiler bugün dünyada 190’ın üzerinde ülkede istihdam ediliyorlar. İlk tercihleri genelde Kuveyt, Katar, BAE gibi petrol zengini Arap ülkeleri oluyor zira bu ülkelerde kazançları daha yüksek. Sadece Kuveyt’teki Filipinli işçi sayısı 250 bin civarında. İngiltere, Güney Kore, Singapur, İtalya, Kanada, Çin ve Amerika da yoğunluklu olarak gittikleri ülkeler. Başta öyle olmasa da ev ve bakım-sağlık işlerinde ün salan kadın işçiler zamanla erkeklere göre daha tercih edilir hale geliyorlar. Hatta Filipinli kadın bakıcı öyle bir stereotip haline geliyor ki, hatırlarsanız geçtiğimiz aylarda BBC’ye röportaj verirken çocukları odadan içeri dalan uluslararası ilişkiler profesörü Robert Kelly’nin Asya kökenli eşini birçoğumuz çocukların Filipinli dadısı sanmıştık(4).

Böyle bakınca Filipinli kadın işçilerin hikayeleri birkaç kıta ve birer okyanus kadar uzak görünüyor. Gerçekte ise çoğu zaman iki-üç sokak kadar yakınlar hepimize. Çünkü çalışmak için tercih ettikleri ülkelerden birisi de Türkiye. Ankara’da yaşayanlar onlarla bir pazar günü Ulus-Esat dolmuşlarında veya Nenehatun Caddesi’nde muhtemelen karşılaşmışlardır. Henüz sayıca çok fazla değiller ama burada, Ankara’da da çeşitli işlerde çalışarak yaşamlarını sürdürmeye çabalıyorlar. Bu işler dünyada olduğu gibi çoğunlukla ev içi emeğe dahil; masörlük veya yabancı şirketlerde getir-götür işleri dışında İngilizce bildikleri için çocuk bakıcılığı en yaygın iş onlar için. Hatta İngilizce bilmeleri Özbek bakıcılara göre “fiyatlarını” daha da arttıran bir faktör. Öyle ki, Filipinler’den bakıcı getiren şirketlerle bu durum bir sektöre dönüşmüş.

Filipinler devletinin Türkiye ile ikili herhangi bir iş anlaşması yok. Ancak bu durum Filipinli göçmenlerin Türkiye’yi tercih etmelerinin önünde bir engel oluşturmamış. İlk etapta Arap ülkeleri ile Avrupa arasında bir geçiş konumunda olması sebebiyle Filipinli işçiler tarafından mecburi bir durak olan Türkiye, zamanla Arap ülkelerine göre rahat olması ve bakıcılığın neredeyse bir sektöre dönüşmesi ile sonraki göç dalgalarında doğrudan tercih edilen bir ülke konumuna geliyor. İstanbul’dan sonra ikinci durakları ise Ankara.

MEKAN DEĞİŞKEN, SORUNLAR BENZER
Filipinli kadın işçiler de diğer tüm göçmen işçilerin karşılaştıkları sorunlardan azade değiller. Genel sorunlar haddinden fazla iş yükü, günde 20 saatin üzerinde çalışma, yetersiz beslenme, düşük ücret, psikolojik şiddet, pasaportun elinden alınması ve hatta cinsel istismar gibi durumları içeriyor. Bunun yanında kendilerine ayıracak vakitten yoksun olma ve dışarıya çıkamama gibi durumlar da yaygın. Bu tarz sorunlara en çok Arap ülkelerinde maruz kalıyorlar. Öyle ki, kötü muamele bu ülkelerle Filipinler arasında sık sık diplomatik kriz doğurabiliyor. Ancak bu sizi yanıltmasın, üç Filipinli kadın Judith Daluz, Nena Ruiz ve Natalicia Tracy’nin Amerika Birleşik Devletleri’nde yaşadıkları da ne akıl ne de vicdan alır cinsten(5).


Judith Daluz, Nena Ruiz ve Natalicia Tracy


Uluslararası basında Filipinli işçilerin yaşadıklarına dair neredeyse her gün bir yeni hikaye gün yüzüne çıkarken, ülkemizde durum biraz daha farklı. Bugüne kadar en detaylı bilgiyi Dilek Özhan Koçak ve Orhan Kemal Koçak “İstanbul Kimin Şehri?: Kültür, Tasarım, Seyirlik ve Sermaye” isimli çalışmalarında Filipinli ev işçilerine ayırdıkları bir bölümde veriyorlar. Bu çalışmada Filipinler’in iş gücü ihracatına nasıl başladıkları, diasporada ne kadar işçi olduğu, emeğinin kullanım biçimi ve İstanbul ile ilişkileri emek ve sömürü üzerinden detaylı biçimde ele alınıyor.

Ülkemizde de gerek çalıştıkları ev halkı ile gerekse yaşadıkları çevrede birçok olumsuz durumla karşılaşabiliyorlar. Çocuk bakıcısı olarak girdikleri işlerde, yemek ve temizlik gibi ev içi işler de genelde Filipinli kadın işçilere bırakılıyor. Kendilerinden hizmet dışında duygusal anlamda da eve odaklanmaları isteniyor. Yabancı bakıcıların akşam dönecek bir ailelerinin olmaması ev sahipleri için en önemli avantajlarından birisi olarak görülüyor. Sürekli evde oldukları için kendilerinden her durumda her zaman hazır bulunmaları bekleniyor. Kimi ev sahibi işçisine genellikle Pazar olmak üzere haftanın bir gününü izin günü olarak belirliyor. Ancak tüm ev sahipleri bu kadar anlayışlı değiller. Çoğunlukla ülkelerine yaptıkları ziyaretler uzun zaman aralıklarını içeriyor, zira bakımını üstlendikleri çocukları bırakamıyorlar. Bu “denizaşırı annelik” (6) hali denizin gerisinde kalan kendi çocuklarını görmemek gibi bir zorunluluk getiriyor. Koşulların evden eve değişken olmasının sebebi ise Filipinli bakıcıların haklarını koruyan standart bir sözleşmelerinin bulunmaması.

ANKARA'DAN İKİ HİKAYE
Filipinli kadın işçi gerçeği ile ilk defa mezun olduğum yaz tanıştım. 2014 yazını iş aradığım sürede boş kalmamak için düğün organizatörü olan halamın şirketinde geçirdim. Ben şirketten ayrılmadan iki hafta önce ise kendine taktığı İngilizce bir meyve ismiyle Filipinli bir kadın işçi geldi. Ankara’daki Filipinli komünitesinin küçük olması sebebiyle ne asıl ne de takma ismini burada yazmayacağım, biz kendisine C diyelim. C’nin tercih edilme sebebini “Filipinli kadın işçiler işten kaytarmadan ve çok sıkı çalışıyorlar” cümlesinde arayabilirsiniz. Geldiği günden onunla geçirdiğim iki haftanın sonuna kadar aralıksız çalıştı. Yaptığı işler genelde beden gücü isteyen işlerdi.

Öğle araları ve iş çıkışlarında dolmuşa kadar yürüdüğümüz on dakikalık mesafede konuştuklarımızdan öğrendiklerim şunlardı: Türkçe bilmiyordu. Filipinler’de felçli eşini ve 6 çocuğunu bırakmıştı. Türkiye’ye gelmeden önce bir müddet, şimdi anımsayamadığım bir Ortadoğu ülkesinde çalışmıştı. Ankara’daki ilk işi ise Türk bir ailenin yanında hem çocuklarından hem de ev işlerinden sorumlu olarak uzun bir süre çalışmak olmuştu. Bu aileyi anlatırken hep minnetle andı. Öğle araları gizlice verdiğim wi-fi şifresi ile Skype üzerinden çocukları ile görüntülü konuştuğu olurdu. Filipinli bir başka kadın arkadaşı ile Nenehatun’da bir evde beraber kalıyorlardı.

İki haftalık kısacık sürede yaşadıkları tek bir olay, ülkenden uzakta herhangi başka bir ülkede “göçmen” “kadın” ve “işçi” iseniz yaşayabileceğiniz yüzlerce kötü olaydan sadece birisiydi. Ev arkadaşını “beğenen” üstelik evli bir komşuları, yüz bulamayınca çalışma izni olmayan Filipinli kadını polise şikayet etmekle tehdit etmişti. Yaşadığı korku ve panik, gözlerindeki çaresiz bakış, hızlıca çıkıp eve gidişi 2014 yazının geri kalanını bana kadın kimliği ve göçmenlik üzerine düşünmekle geçirtmişti. Ben halamın yanından ayrıldım, C’yi bir daha görmedim. Aylar sonra mesajlaştığımızda bir Türk ile evlilik hazırlığı yaptığını öğrendim. Muhtemelen çalışma izninin bitmesi gibi bir çıkmaza girmişti.

Konuşma fırsatı bulduğum bir diğer Filipinli kadın işçi, yabancı bir şirkette temizlik ve getir-götür işlerine bakıyordu. Filipinler’de öğretmen olduğunu, yeterince para kazanamadığı için Türkiye’ye geldiğini, burada öğretmenlik yapacağını zannettiğini ama kandırıldığını geldikten sonra fark ettiğini anlatmıştı. Daha önce çalıştığı yerlerden birinde fiziksel şiddete maruz kalmıştı. Bulunduğu şirkette geçiciydi, bir ailenin yanında çalışacaktı, onları bekliyordu. Sonradan öğrendim ki beklediği ailenin yanında çalışmaya başlamış, ancak işini düzgün yapmadığı, sık sık kaytardığı için, aileden aldığı üçüncü uyarıdan sonra kovulmuş.

Sayıları çok olmasa da Ankara’da bile biraz kurcaladığınızda Filipinli kadın işçilere dair birçok hikaye duymanız mümkün. Neşeli ve çekik gözlü bu minik kadınlar yaşadıkları onca şeye rağmen insanlara güvenmek konusunda hala aceleciler. Sanırım bunun sebebi, gurbetteysen tutunacak en az bir dala her zaman ihtiyaç duyman. En çok da “kız kıza” beraber eğlenmeyi seviyorlar.


MÜCADELE

Türkiye’de yavaş yavaş yerleşen ancak henüz çerçevesi belirlenmemiş Filipinli bakıcı sektörüne göre göçmen kadınlar için ülkemizde yaşamak sorunsuz, kolay ve hatta neşeli. Kısa bir Google araştırmasından da anlaşılacağı üzere bu sektöre göre ülkemizdeki bakıcıların en büyük derdi yanında çalıştıkları aile business class uçarken kendilerinin ekonomide uçması. Bunun yanında aç bırakılan, normalden fazla çalıştırılan, psikolojik şiddete maruz kalan, hatta bir habere göre bakıcılığını yaptığı çocuk ile göz göze gelmesi yasaklanan kadın işçiler basında kendilerine pek yer edinemeseler de ülkemizde de mevcut. Filipinli kadın işçileri dünyadaki durumlarından ve genel olarak göçmen işçi sorunundan ayrı değerlendirmek, başka ülkelere göre Türkiye’de rahat olduklarını düşünmek sorunlu bir durum. Nitekim göçmen işçilerin Türkiye’deki çalışma ve yaşam koşullarının iyileştirilmesine yönelik herhangi bir örgütlü hareketi de bulunmuyor(7).

Dünyada ise durum biraz daha farklı. Filipinli kadınlar dünya genelinde örgütlenmenin öncülerinden. İngiltere, Amerika gibi ülkelerde 80’lerden bu yana çeşitli örgütlenme hareketleri sürdürüyorlar. İngiltere’de 1987’den beri faaliyette olan Kalayaan (Filipinliler’in kendi dilinde anlamı “özgürlük”), 30 ülkeden 3 bin üyeye sahip Birleşik İşçiler Birliği (UWA), Amerika’daki Filipina Women’s Network (FWN) ve Filipino Advocates for Justice bu örgütlenmeler arasında (8). Tüm bu örgütlenmeler temelde çok insanı bir hak arayışındalar: Saygı ve insan onuru. Günün sonunda, ülkelerine dönme şansı olmayan, koşulları kötü olsa da herhangi bir iş için minnet duyan ve çalışma koşulları muğlak olan Filipinli kadın işçilerin bu durumu onları savunmasız ve istismara açık bir pozisyona sokuyor.

Sonuç olarak, vasıflı veya vasıfsız, Filipinli kadın işçiler seks işçiliği dışında kendilerine açık tek sektöre yönelerek bir anlamda göçün kadınlaşmasında önemli bir paya sahipler. Tüm bu süreç elbette neoliberal politikalar, ev içi hizmetlerin metalaşması, artan iş gücü talebi ile birlikte değerlendirilmesi gereken daha kapsamlı ve karmaşık bir süreç. Bugün Filipinli kadın işçi sorununa ülkemizden baktığımızda sorunlar temelinde benzer bir tablo görüyoruz, ancak çözüm arayışı noktasında henüz bir hareketlenme yok. “Neşeli, çalışkan, görgülü ve ağzı sıkı Filipinli kadın işçi” gerçeğinin arkasında “sömürü ve ayrımcılığa uğrayan kadın, işçi, göçmen ve Filipinli” gerçeğinin yatıyor olduğunun farkına varmak için birtakım ciddi olayların yaşanması gerekmiyor.

(1) Annie Kelly ve Hazel Thompson, The vanished: the Filipino domestic workers who disappear behind closed doors, The Guardian, 24 Ekim 2015.
(2) BAE’de istismar edilen göçmen işçiler: Monica’nın öyküsü, BBC Türkçe, 28 Ekim 2015.
(3) Dilek Özhan Koçak ve Orhan Kemal Koçak, “İstanbul Kimin Şehri?: Kültür, Tasarım, Seyirlik ve Sermaye”, (Metis, İstanbul: 2016).
(4) Why did people assume an Asian woman in BBC viral video was the nanny?, BBC, 11 Mart 2017.
(5) Survivors of Human Trafficking, in Their Own Words, The Atlantic, 12 Mart 2018.
(6) Çağla Ünlütürk Ulutaş ve Aslıcan Kalfa, “Göçün kadınlaşması ve göçmen kadınların örgütlenme deneyimleri”, Ankara Üniversitesi KASAUM, 2009, No. 1 Sayı 2.
(7) Ünlütürk ve Kalfa, age.
(8) Sevda Karaca, Yeni Köleler: Göçmen Kadın İşçiler, Evrensel, 7 Nisan 2013.
(9) Christine Joy Ferrer, Filipina Domestic Workers on the Move, Reimagine, http://www.reimaginerpe.org/18-1/ferrer (Erişim Tarihi: 2 Nisan 2018)

Kaynak: lavarla.com

İlgili haberler
İsviçre’de bir göçmen: Madam boom boom

İskoçya’dan İsviçre’ye uzanan bir hikayenin başrolünde göçmen bir kadın: Madam boom boom. Parti üyel...

GÜNÜN ŞARKISI: Maria Farantouri’den Göçmen Kuşlar

Ne çok anne çocuklarını gözaltılarda kaybetti, kaybettirildi... Yüzlerce canın akıbeti belli değilke...

Kadınlığın göçmen, sığınmacı hali: Dayanışmaya dah...

Göç ve Sığınma Rejimindeki Kadınlar ve Toplumsal Cinsiyet Temelli Şiddet Konferansında dile gelen ge...