Yine de gülümsememizi kaybetmeyelim…
Bugünün kötüsünde yarına umutla bakan bir okuyucumuz, Hülya Bal’dan korona sürecinde kadınların yaşamına dair bazı notlar…

Hayat gerçekten çok kısa, bir nefes gibi! Öyle ki; yarın, bugün dünde kalacak. Hikayemiz ne olursa olsun hayata tutunarak umut ederek yaşamak gerek; çünkü umut biterse insan biter.   

Hayat; kadına adil davransa haklarında cinsiyet ayrımı gözetmese kadın belki de daha çabuk ulaşacak kimliğine. Öyle bir durumda geç kalınmışlığın hesabını sorgulayarak bakmayacak hayata!

Kadın emeğine, ekmeğine en çok da gülümsemesine sahip çıkarak yaşamak ister. Fakat ne mümkün. Toplumun dayattığı cinsiyetçi kimlik ile ikinci sınıf vatandaşlık statüsünde öngörüldüğü şekilde mutlu edebilirse mutlu olacak; aksi taktirde mutsuz.

Biz tohumlarını serpecek karşılığında ben olgusu hasadını biçecektir. Neden değer yargıları vardır? Sevecek, mutlu edecek, eleştirmeyecek, üzmeyecek… Kendisi olmak için mücadele etmeyecek, nasılsa ben olamıyorum düşüncesi ile umudu tali yolda bırakıp, ana yolda bütün kazaları dikkate alarak yoluna devam edecektir. Karşısına dönülmesi zor virajlar çıksa bile yoluna devam edecektir.

Emeği ile dokunduğu ailesi, işi ve çocukları için güzellikler umut eder. Nakış nakış işler umudunu. Boyun eğer güçlü olmasına rağmen güçsüzlüklere. Dış dünyaya kapatır aile çemberini, bütün çabası ben olgusu ile gelişen dünyayı mutlu etmektir. Kendi payına mutsuzluk düşeceğini bile bile piyangonun amortisine kanaat eder. Şayet dış dünya ile bağlar güçlenir ise iç dünyasında bağların zayıflayacağı düşüncesi bilinçaltını rehin alır.

İşte korona virüsünün baş gösterdiği ülkemizde de kadının yaşamı aynı şekilde devam eder. Ve kadınlar gerek iş gerekse ev yaşantısında kaderine terk edilir. Hayat eve sığar sloganı ile kadının esareti artar ve evler artık koruyucu ortamlar olmaktan çıkmaya başlar. Erkeklerin iktidarlarının hüküm sürdüğü evler kadınların seslerinin bastırıldığı ortamlar olur. Uzaktan eğitim gören çocukların eğitim sorumluluğu ve ev işleri ile baş başa bırakılır. Kadın için az da olsa nefes aldığı yaşam süreci tamamen biter yerini esaret yaşamı alır. İçine hayat sığdırılan evler kadın ve erkeğin ortak yaşam alanı iken erkil birey evde misafir olur. Halbuki kamusal alanda kadın ve erkek eşittir diye düşünülür!

Pandemi sürecinde işçi, işsiz, ücretsiz ev emekçisi ve emekli kadınlarımız yine bedel ödeyerek hak arayışına devam ederler. Çalışmaya devam etmek zorunda olan kadınlarımız işten atılma korkusu, işyerlerinde yaşadıkları baskı ve salgın korkusu ile, işsiz kadınlarımız; yine yoksulluktan nasiplerini almaya, ücretsiz ev emekçisi kadınlarımız; evlerinde en asli görevleri olan hizmet akdine, emekli kadınlarımız yine kıt kanaat geçim derdi düşünmeye devam ederler... Sanki ülkemizdeki pandeminin başlangıç serüveni kadınlara aitmiş gibi yükümlülüğün çoğu yine kadın yıkılmaya devam eder… Kadının toplundaki yeri her zaman olduğu gibi yok sayılmaya devam eder.

Kadın hayattır, kadın toplumun omurgasıdır, kadın ekmeğinin kavgasını verendir; karşılığında sadece ekmek ve gül isteyendir. Ve gülümsemesini yarına erteleyendir.

Merhaba gökkuşağının bütün renkleri ile yeniden inşa edilecek koronasız yarın; dostlukla ve güzellikle…


İlgili haberler
GÜNÜN DİKKATİ: Korona krizi neden özellikle kadınl...

Karantina ya da yoğun önlem gerektiren günlerde evde artan hasta ve bakım işleri, ücretli bakım işle...

Koronanın kaldırdığı örtüler

Sağlıksız koşullara terk edilen emek gücünün ayakta kalma sorunu ortadayken yalnızca sermayenin ihti...

Her kriz durumu gibi korona da en çok kadınları vu...

Hastanede bir şekilde korkularla çalıştıktan sonra evde bekleyen çocuklar, yaşlılar… Ve yine karşımı...