Dünyada kadın işçilerin sendikalaşması konusunda önemli adımlar atılmış ve bu oran artmış olsa da Türkiye’de hâlâ sendikalı kadın işçi oranı oldukça düşük. Kadınların sendikal süreçlere katılması, daha aktif üyeler haline gelmeleri gerekiyor. Bu; sendikal mücadeleden, kadın-erkek arasında ücret ve hak eşitliği mücadelelerine, toplumsal cinsiyet eşitliği mücadelesine kadar çalışma hayatında kadın işçilerin mücadelesini emek mücadelesinin ayrılmaz ve önemli bir parçası haline getirecektir.
Dünya nüfusunun yarısını, dünyadaki iş gücünün ise üçte birini oluşturan kadınlar, bulunduğu her alanda sömürülüyor.
Kadına daha doğduğu andan itibaren öğretilen, yüklenen roller kadının fizyolojik özelliklerinden değil, “toplumsal cinsiyet” rollerinden kaynaklı. Öte yandan kadının aile içindeki konumu, toplumsal üretimdeki yerini de belirlemiştir. Ev dışında çalışmaya başlayan kadınlar daha baştan dezavantajlı durumdadır; çünkü daha ucuz ve vazgeçilebilir, daha örgütsüz bir iş gücünün üyeleridir.
Kadının en önemli işlevi “analık” olarak görülürken, ailenin bütün bakım sorumluluğu da kadına yükleniyor. Cinsler arasındaki eşitsizlik yüzünden sömürülen kadın, iş yaşamında da ikinci kez “emekçi” olarak sömürülüyor.
Toplumsal cinsiyetin baz alındığı kadın işi-erkek işi tanımlamaları ile kadınlar; sabır gerektiren, el becerisi isteyen, duygusal emeğin yoğun olduğu işlerde istihdam edilirken, erkekler daha yüksek pozisyonlarda ve yönetimsel-karar alma mercilerinde istihdam ediliyor. Bu cinsiyetçi iş bölümü, kadının ücretli emek alanındaki varoluşunun niteliğini de belirleyen bir durum.
Kayıt dışı, düşük ücretli, güvencesiz işlerde çalıştırılan kadınlar; kadın emeğinin bu güvencesiz ve ikincil emek olma durumundan da kaynaklı iş yerinde tacize, ayrımcılığa, mobbinge maruz kalıyor. Kriz dönemlerinde ise ucuz, güvencesiz ve ikincil olan kadın emeği ilk gözden çıkarılan oluyor ve bu durum iş yerlerinde ilk işten çıkarılanların kadınlar olmasına neden olabiliyor.
Bu bakış açısıyla emek alanında oluşlarıyla iki kez sömürülen kadın işçiler özellikle çalıştıkları işlerde mutlaka örgütlü olmalı ve sendikal hareketler içinde yer almalı. Toplu iş sözleşmesi süreçlerine dahil olup maruz kaldıkları, taciz, mobbing, ucuz iş gücü olma ihtimallerini ortadan kaldırmayı hedeflemelidirler. Toplu iş sözleşmelerinde cinsiyet ayrımcılığına dayanan hiçbir madde eklenmemeli, her ne kadar 4857 sayılı İş Kanunu'nda belirtilmiş hakları olsa da analık, doğum izni, süt izni, gece çalışması gibi haklar tekrar TİS maddeleri arasına eklenmelidir.
Kadın emeğinin erkek emeğinden farklı olmadığı, emek mücadelesinin kadını erkeği olmadığı, TİS ile belirlenmeli ve kadın işçiler için pozitif ayrımcılık ilkesi uygulanmalıdır.
İlgili haberler
Kadın işçiler olarak haklarımızı öğrenmeliyiz
Toplantıya katıldığım günden beri düşünüyorum. Ezilen büzülen, hor görülen bir işçiyim ben. Bu ülked...
Sözleşmelerde kadın işçilerin talepleri neden yer...
İşkolunda 130 bini aşkın işçiyi ve ailelerini doğrudan ilgilendiren sözleşme görüşmeleri, bu yıl met...
Sözleşmenin bitmesi analık ödeneğini kesmez
Analık ödeneği alırken belirli süreli iş sözleşmesi sona eren kadın işçinin analık ödeneği kesilmez....
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.