Merhaba sevgili Ekmek ve Gül okuyucuları, ben size İstanbul’dan yazıyorum. Son süreçte Suriyelilere ilişkin fazlasıyla linç haberleri okuduk, hatta bindiğimiz otobüslerde, oturduğumuz mahallelerde, çalıştığımız iş yerlerimizde... Savaştan kaçmanın, savaşmayı reddetmenin hatta belki de savaştan, silahtan korkmanın suç sayıldığı bir dünyada yaşıyoruz çünkü.
Ben size kısacık ama beni çok etkileyen ve içimi açan bir olayı anlatmak istiyorum bu mektubumda. Çalıştığım iş yerinin yemekhanesinde üç tane kadın çalışıyor. Bu kadınlar asgari ücretle geçinmeye çalışan kadın işçiler aynı zamanda. Sabahları yemekhanenin önünde sigara içerken kağıt toplayan bir çocuğun sürekli sabahları geldiğini, bu kadınların da tüm karton, kağıt kutu gibi şeyleri ona verdiklerini fark ettim. Tabii bir yandan bunu görmek çok iyi geldi ama bir yandan bir sürü soru da vardı aklımda. Acaba çocuk nereli? Kaç yaşında? Nasıl ve nerede yaşıyor? Eğer mülteciyse kadınlar bunu biliyor mu? Bilseler yine yardım etmeye devam ederler mi? Onlarca soru aklımda dönerken bir yandan da sigaramdan birer nefes çekip duruyordum. Aradan biraz zaman geçti, çocuk artık gelmiyordu. Hatta bir ay kadar bir süre hiç görmedim kendisini. Artık kasıtlı olarak yemekhaneye gidip çocuğun gelip gelmediğini kontrol ediyordum kendimce. Kadınlar acaba kovdu mu diye düşündüm bir ara. Sonra bir sabah yine klasik sigara içme ritüelini gerçekleştirirken çocuk geldi! “Günaydın” dedim önümden geçerken, şaşırıp duraksadı ve kırık bir Türkçe’yle “Günaydın abla” dedi. Yemekhanedeki kadınlar çocuğu gördüğünde birden çığlık atmaya başladılar. Bir baktım ki çocuğu gördükleri için o kadar mutlu olmuşlar ki, gözleri parlıyor üçünün de. Ben içeride ne olup bittiğini anlamaya çalışırken birisi bana çocuğun bir ay önce Suriye’ye gittiğini, dönmediğini zannettiklerini anlatırken, diğeri ona kahvaltı hazırlıyordu. Diğer abla ise “Gel bak sana bir sürü karton topladık. Nerdeyse biz bir araba alıp satacaktık kartonları” diyerek gülüyordu. Çocuk ayrı mutlu, kadınlar ayrı mutlu. Ben inanılmaz şaşkındım çünkü ‘Suriyeli’ denilince tüm milliyetçilik damarları kabaran onlarca insanla karşılaştığım ve hatta zaman zaman tartıştığım için ne hissedeceğimi bilemedim. Kadınlardan birisi depodan bir araba dolusu karton çıkardı, hatta ben de o kartonları görüp “Neden burada tutuyorlar?” diye düşünmüştüm ve o gün anladım sebebini. Diyeceğim o ki, bu üç kadın belki hiç geri gelmeme ihtimali olan bir mülteci kağıt toplayıcısı çocuk için her gün karton biriktirmişler. Ama sadece karton değil, belli ki baya da özlem biriktirmişler. Kahvaltısını yaptıktan sonra hemen arabasını alıp gözden kaybolan çocukla artık her sabah selamlaşıyoruz, havadan sudan dili yettiğince sohbet ediyoruz. İşte gülmek bulaşıcıdır, sevmek bulaşıcıdır, paylaşım bulaşıcıdır...
Her birinize paylaştıkça büyüyen sevgi gönderiyorum bu ay!
İlgili haberler
4 ülkede mültecilik: Kendimi hiçbir yere ait hisse...
Mahnaz İranlı bir Kürt. 5 yaşında ülkesini terk etmek zorunda kaldı. Irak, Türkiye, Danimarka, İngil...
Türkiye’de mülteci kadınların durumu
Dünya Mülteciler Günü’nde kadın mültecilerin durumunu sosyolog Nilüfer Körükmez ve Suriyeli mülteci...
GÜNÜN DİKKATİ: Dünyadaki mülteci çocukların yarısı...
Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin (BMMYK) verilerine göre, dünya çapında toplam...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.