İşten sahneye: Sanatla insanlığımızı hatırlıyoruz
İranlı tiyatro yönetmeni Masoud Nourmohammadian’ın yönetmenliğini üstlendiği, Adalet Ağaoğlu'nun kaleme aldığı Çıkış adlı oyun Esenyurt'ta Ekmek ve Gül tiyatro topluluğu tarafından sahnelendi.

Adalet Ağaoğlu'nun 1973'te kaleme aldığı Çıkış adlı oyunu, Ekmek ve Gül Tiyatro Topluluğu tarafından Esenyurt Erol Olçok Kültür Merkezi'nde prömiyerini gerçekleştirdi. İranlı tiyatro yönetmeni Masoud Nourmohammadian’ın yönetmenliğini üstlendiği oyunun başrollerinde Ozan Ali Doğu Arat ve Havin Zilan İlhan sahne aldı. Prömiyere Emek Partisi Genel Başkanı Seyit Aslan, milletvekili İskender Bayhan, As Plastik işçileri ve çok sayıda işçi ile kadın katılım gösterdi. Özellikle iş çıkışında oyuna gelen işçiler arasında, tiyatroyu ilk kez deneyimleyenlerin heyecanı dikkat çekiciydi. Bu oyun, yalnızca sahneye konan bir hikâye değil, işçilerden oluşan bir ekibin kolektif emeğiyle hayat bulmuş bir sanatsal üretim oldu. Ses ekibinden yönetmenine kadar neredeyse herkes işçi; üstelik hiçbir ücret talep etmeden, gönüllü olarak bu sürece dahil olduklarını anlatıyor.

Bir kız çocuğunun kapalı bir evden kurtulma mücadelesini ve babasıyla olan karmaşık ilişkisini konu alan Çıkış, seyircinin zihninde derin izler bıraktı. Diyaloglar, babanın kontrolcü doğası ile kızın özgürlük arzusunu incelikli bir biçimde işledi. Babası tarafından sınırları çizilen bir dünyada yaşamak zorunda kalan kızın, "Yalnız kalmanı istemiyorum" haykırışı, seyircide hem özgürlük arayışını hem de babasının yalnızlığıyla yüzleşmenin zorluğunu hissettirdi. Oyunda sahneler, kadınlar üzerindeki baskıyı açıkça gözler önüne serdi. Baba-kız arasındaki bu gerilim, izleyiciye yalnızlık ve özgürlük arayışının bedelini sorgulattı. Masoud Nourmohammadian’ın yönetimi, sahne tasarımı ve oyunculuklar oyunun duygusal yoğunluğunu artırdı. Kızın cesareti ile babasının endişeleri arasındaki denge, izleyiciyi iki duygu arasında sürükledi.

Oyunun yönetmeni Masoud Nourmohammadian ve ekibi, prömiyer sonrası seyirciyle buluşarak oyun hakkında röportaj verdi. Tiyatro ekibi, işten çıkıp sahneye koşarak sanatsal üretime katılmanın yorgunluğunu hissettiklerini, ancak aynı zamanda bunun onlara büyük bir anlam kattığını dile getirdi.


‘METAFORİK ANLATIMIYLA DİKKAT ÇEKİYOR’

50 yaşındaki İranlı yönetmen Masoud Nourmohammadian, İran'da tiyatro yönetmenliği üzerine lisans ve yüksek lisans eğitimi almış bir akademisyen. İran’da Federico García Lorca, Antonio Skarmeta, Anton Çehov gibi yazarların eserlerini sahneye koymuş ve kendisinin yazdığı iki oyun da sahnelenmiş. Nourmohammadian, aynı zamanda Uluslararası Araştırma Tiyatro Federasyonu'nda bir numaralı eleştirmen olarak tanınıyor.

İstanbul’a 4 yıl önce, eşinin burada öğrenci olması nedeniyle gelen Nourmohammadian, Tavşan Tavşanoğlu oyununu izlerken Ozan Ali Doğu Arat ile tanıştığını belirtiyor. Arat’ın kendisine bir oyun teklifi sunduğunu ve birlikte çalışmaya başladıklarını anlatan yönetmen, "Bu oyun, Türkiye’nin ve komşu ülkelerin sorunlarına benzeyen bir metaforik anlatımıyla dikkat çekiyor" diyor.

Arat ise oyunun seçim süreci hakkında şunları söylüyor: “Hocam bir elektrik fabrikasında işçi olarak çalışıyordu ve maaşına zam istediği için işten çıkarıldı. Türkiye’de göçmenlerin yaşadığı sorunları da bu süreçte deneyimledi. Adalet Ağaoğlu’nun oyununu okurken hocamla birlikte, oyunun toplumsal özgürlük ve kapitalizme karşı mücadelenin sembolik bir anlatımı olduğunu gördük.”

‘İŞÇİLERLE KOLEKTİF TİYATRO YAPIYORUZ’

Nourmohammadian, "Bu oyun sadece Türkiye’nin değil, İran’ın da içinde bulunduğu duruma benziyor. Bir ev, diktatör bir baba ve dışarı çıkmak isteyen bir kız çocuğu var. Bu, baskıcı bir sistemin halkı nasıl kontrol altında tuttuğunu gösteren bir metafor. Oyunda babayı kapitalizm, kızı ise toplumsal özgürlük isteyen kesimler olarak yorumladım" diyerek oyunun toplumsal boyutuna dikkat çekiyor.

Oyun hazırlık sürecinde işçi arkadaşlarının büyük bir katkısı olduğunu belirten Arat, “Biz bu oyunu profesyonel bir ekiple değil, işçi arkadaşlarımızla birlikte hazırladık. Provalarımızı onların mesai çıkışlarında gerçekleştirdik ve kolektif bir çalışma süreci yürüttük” dedi.

Nourmohammadian, oyunun sıfır bütçeyle sahneye çıkarıldığını ve dekorları bile eski oyunlardan kalan malzemelerle hazırladıklarını belirtti. Oyun ekibi, kazandıkları gelirin Ekmek ve Gül Derneği'ne aktarılmasını amaçlıyor. Arat, "Tiyatro, birilerinin tekeli altında değil, halkın sanatıdır. Bu yüzden oyunu arka mahallelerde, işçi sınıfının yoğun olduğu bölgelerde oynamak istiyoruz" dedi.

İstanbul’da çeşitli belediyelere başvuran ekip, Kasım ayında Küçükçekmece Belediyesi’nde oyunu sahnelemeyi planlıyor. Arat, “Sanat, toplumun bilinçlenmesi için en güçlü araçlardan biri. Özellikle yoksul kesimlerde tiyatroyu yaygınlaştırmak, amacımızın temelini oluşturuyor” diyerek sözlerini tamamladı.

‘TİYATRO GERÇEK HAYATLA KESİŞİYOR’

Oyuncu Havin Zilan İlhan, annesi sayesinde tiyatroya adım attığını ve yaşadığı süreci dile getirdi. Tiyatroya başlama hikayesini anlatan İlhan, “Benim annem tiyatroya gidiyordu. Bir tiyatro kulübü açacaklarını söylediler. Önce istemedim ama annem gitmemi istedi. O şekilde tanıştım tiyatroyla” dedi. Daha önce tiyatro eğitimi olmadığını belirten İlhan, sahnede hem oynayarak hem de öğrenerek bu süreci geliştirdiğini söyledi.

Tiyatro sürecinin kendisine kazandırdıklarından bahseden İlhan, “Hem ders çalışıyorum hem tiyatroya geliyorum. Aynı anda birçok şeyi yapmayı öğreniyorum. Bu benim için iyi bir şey” dedi. Bu sürecin hayatına kattığı değişiklikleri de vurgulayan İlhan, düşünme ve bakış açısında önemli farklılıklar yaşadığını belirtti. 

TİYATRO YALNIZCA BURJUVAZİNiN TEKELİNDE OLMAMALI!

Yardımcı Yönetmen Eren Seyrek, tiyatroya olan ilgisini ve bu süreçteki deneyimlerini anlattı. Seyrek, tiyatro üretimindeki sınıfsal ayrımı da eleştirdi. Tiyatronun yalnızca elit kesimin tekelinde olmadığını vurgulayan Seyrek, “Tiyatro üretme algısı burjuva bir algıya dönüşmüş. Seçkin bir tiyatrocu sınıfı olur ve bunlar tiyatro üretimi yapar. Bizim üretim sürecimiz ise bu algıyı kırıyor. Hocamız işçi. Ben fabrikada çalışıyorum. İş çıkışı gelip bu sürece dahil olmak yorucu olsa da sanatsal üretimin herkesin hayatının bir parçası olabileceğini gösteriyor” dedi. Sanatın ve tiyatronun insan varoluşunun en temel unsurlarından biri olduğunu vurgulayan Seyrek, “Sanatsal üretim insanlığın, varoluşundan beri insana özgü bir üretim alanı. Tiyatro da öyle. Biz burada işten çıkıp sanatsal üretim yaptığımızda insan olduğumuzu hatırlıyoruz. Asıl özel olan şey bu” diyerek sanatın insanlık üzerindeki etkisini dile getirdi.

‘TİYATRO KADINLARIN ÖZGÜVENİNİ ARTIRDI’

Küçükçekmece Ekmek ve Gül Kadın Dayanışma Derneği'nden ve aynı zamanda tiyatro oyununda sesçi olan Kader Çağla Vural, tiyatronun kadınlar üzerindeki etkisini ve sürecin nasıl geliştiğini anlattı. Vural, Küçükçekmece’de kurulan derneklerinin bir yıldır çeşitli faaliyetler yürüttüğünü belirterek, “Derneğimizde çeşitli atölyeler yapıyoruz. Tiyatro da bunlardan biriydi. İlk oyunumuzu geçen yıl sergiledik. Çok güzel geri dönüşler aldık” dedi. Vural, özellikle 8 Mart’ta sergiledikleri oyunun kadınlara özgüven kazandırdığını vurguladı.

Tiyatro çalışmalarının kadınlara farklı bir perspektif kazandırdığını ifade eden Vural, “Kadınlar, ‘Yapabiliyoruz’ diyerek kendilerine güven kazandı. Provalar ve oyunlar çok eğlenceliydi. Kadınlar, çeşitli alanlarda kendilerini geliştirebileceklerini gördüler” dedi. Ayrıca, bu projeyle daha fazla kadına ulaşmak ve derneğin adını duyurmak istediklerini de ekledi.

Kadınların tiyatro çalışmalarına katılımı sırasında eşlerinden tepki alıp almadıkları sorulduğunda Vural, "Tepki aldıkları noktalar oluyordu ama yine de bir şekilde geliyorlardı. Mesela iki saat orada kalmaları gerekiyorsa bir saatini ayırabiliyorlardı, ama yine de katılıyorlardı" dedi.

Vural, tiyatroya daha önce hiç gitmemiş ya da tiyatroda oynamamış kadınların da bu süreçte yer aldığını belirterek, “Çoğu kadın tiyatroya hiç gitmemişti ya da sahnede hiç oynamamıştı. Bu deneyim onlar için farklı ve özgüven kazandırıcı oldu” diye konuştu.

'SÜREKLİ EKMEK KAVGASI İÇİNDEYDİM İLK DEFA TİYATROYA GELDİM!'

Onlardan biri de oyun sonrası konuştuğumuz Ayşe. Ayşe ilk defa tiyatro geldiğini anlatarak, küçük bir ilçede büyüdüğünü ve metropol bir şehre gelince çalışmak zorunda kaldığını ifade etti. İki çocuğuna bakarken kendine vakit ayıramadığını belirtti. “Sürekli bir mücadele, ekmek kavgası içinde olduğumuz için gidemedim” diyerek tiyatroya ilk defa geldiğini söyledi.

Oyunun temasıyla kendi yaşamı arasında güçlü bir bağ kuran Ayşe, “Buradaki tiyatro oyununda bir kız çocuğunun eve kapatılması ve onun dışarı çıkması anlatılıyor. Türkiye'deki kadınların durumu hemen hemen öyle...” diyerek hissettiği ortak duyguları paylaştı. Tiyatro deneyiminin ona kattığı mutluluğu ifade eden Ayşe, gelecekteki oyunlara katılacağına söz vererek, “İkinci çalışmalarında hep geleceğim” dedi.

Fotoğraf: Eylem Nazlıer/Evrensel

İlgili haberler
‘Tiyatro yapmak bana iyi geldi’

'Öncesinde tiyatro izlemeyi çok sevmezdim ama bizzat bir parçası olunca tiyatroya olan bakışım da de...

İptal edilen ilk tiyatro festivali Kadın Oyunları...

Türkiye'nin ve Avrupa'nın kadın temalı tek tiyatro festivali olan Kadın Oyunları Festivali, gerekçe...

BEKEV Tiyatro Topluluğu oyununa çağırıyor

Buca Evka1 Kadın Kültür ve Dayanışma Evi Derneği (BEKEV) Kadın Tiyatro Topluluğu Gazoz Kapağı Yarım...