‘GÜLPERİ’: Kadının gelenekten kopamadan özgürleşme çabası
Gülperi için ödünsüz yaşamanın yolunu bulmak, özgürlüğe yönelen tehdit ve engellerle baş edebilmek kolay değil. Ama o, özgürleşme arzusunu diri tutabilecek, yenik düşmeyecek biri izlenimi veriyor.

Dizinin baş kişisi Gülperi, Ege’de bir kasabada doğup büyümüş, üniversiteye gitmeyi hayal ederken baba baskısından İstanbul’a kaçarak Eyüp ile evlenmiş ve sonra Eyüp’ün Taşkınhan’daki ailesinin yanına yerleşmişlerdir.

Üç çocuk doğuran Gülperi, eşinin ailesiyle uyum sağlamıştır. Ancak Eyüp’ün kaybıyla birlikte aileyle arası açılır. Kayınpeder Yakup Taşkın, varlıklı bir toprak ağasıdır. Torunlarına her türlü olanağı sağlar. Ama onları kendi istediği biçimde yetiştirmeye niyetlidir. Hasan’ı veliahtı olarak görür, ondan “benim istikbalim” diye söz eder. Buna izin vermeyen Gülperi’nin yazgısı bundan sonra çocuklarınınkine göre çizilecektir.

Çoğu anne için çocuklarıyla olan ilişkisi bir ortak yaşama (symbiosis) haline dönüşür, hele de baba yoksa. Ancak anaçlığa varan anneliği, Gülperi’nin elinde olmadan, koşullarının zorlamasıyla tüm yaşamını belirlemektedir. Çocuklarının geleceği açısından kent (İstanbul) onun için bir umut kapısıdır. Çocuklarıyla birlikte kente göç ederler. Ancak anne olarak sorumlulukları, onun kesintisiz bir çalışma yaşamı sürdürmesine engeldir. Yasal güvenceden yoksun, düşük ücretli, temizlik işleri, kapıcılık vb. işlerle evi geçindirmeye çabalar. Düzenli bir gelirinin olmayışı çocuklarını sahiplenmesini güçleştirmektedir. Güvenebileceği tek kişiyse işleri nedeniyle başvurduğu, ilk aşkı avukat Kadir’dir.


GÜÇSÜZ MÜ AHLAKLI MI?
Görünürde güçsüz bir kadındır Gülperi; ama güçsüzlüğü ahlâklı oluşundan kaynaklanmaktadır. Kadir’in yardımlarını kabul edişi, kadının arkasında erkek gücü olmadan dik duramayacağı algısına yol açabilir; üstelik gençliğindeki taşrada yetişmiş, yoksul Kadir artık tanınmış, varlıklı bir avukattır. Evlidir. Bir kızı vardır. Ancak, Gülperi’nin dürüstlüğü, sorumluluk duygusu, haksızlıklar karşısındaki duyarlılığı, okumaya düşkünlüğü, onu çevresindeki diğer kadınlardan farklı kılmaktadır. Kadir’le arkadaşlığını dostluk ve saygı temelinde yürütmeye çalışır. Onu “kurtarıcı” olarak görmez; ondan yardım alırken benliğinden vazgeçmez. Kadir’e cinsel olarak yakınlaşmaz. “Güçlü” kadın imgesi, “namus” anlayışını zorlamaz. Güçsüzlüğünü, ahlaklı oluşuyla yenebilmektedir. Buna zorunludur, çünkü nereye gitse genç, yalnız ve dul bir kadın olmanın ağırlığını da beraberinde taşımaktadır. Hikayede altı çizilen bu nokta önemlidir: Dul kadının içselleştirdiği otosansür, kadın bedenini denetleme işlevini görür; böylelikle kadının toplum dışına itilmemesi garanti altına alınmış olur.

EJDER’LE EVLENMEYİ NEDEN KABUL ETTİ?
Gülperi günlük yaşam pratikleriyle kadın ezilmişliğine karşı tutumu arasındaki çelişkiyi yaşar. Gelenekle boğuşmasınınsa sonu gelmemektedir. Kayınpederi Yakup ardına geleneği alıp Gülperi’yi, ona tecavüze yeltenen oğlu Ejder’e, torunu Bedriye’yi de kıza tecavüz eden bir akraba çocuğuna peşkeş çekmeye yeltenir. Akrabalık, toplumuzda başat etken olmayı sürdürdüğünden gelenekler de canlılığını korumaktadır. Geleneksel değerler, toplum üzerinde yasalardan daha etkili olabilmektedir. Gülperi’nin de hak mücadelesi sırasında hep savunma konumunda kalışı, koşulları gereği kendi kararlarını vermesinin çok güç oluşu yüzündendir. Ejder’le evlenmeyi çocuklarının hatırı için kabul eder. Ama kızının “başına geleni” öğrenince, bu işte parmağı olan kayınpederine isyan bayrağını çeker.


MAĞDUR DEĞİL, KURBAN DEĞİL...
Yörenin feodal erkek egemen yapısı, kayınpeder Yakup’un Gülperi’yi çarşının ortasında dövmesiyle gözler önüne serilir; ticaretin, devletin kurumlarının, kahvehane vb. mekanların merkezi olan çarşıda, gözler önünde… Yöre, kamusal denetimin kente göre daha yoğun olduğu bir yerdir; kadınların en küçük aykırı bir hareketi göze batar.

Ancak “gözaltı” kentte de bitmez. Gülperi, erkeklik değerlerine savaş açmıştır. Erkeklerin hemen tümünün sergilediği erkeklik kodlarının başında cesaret ve delikanlılık gösterileri gelmektedir. Oğlu Hasan’a ve Kadir’e de bu yüzden çatar. Hikayede doğru iletişim, şiddetsiz iletişimdir, iletisi sık sık yinelenir. Hasan, duyguları çok güçlü olduğundan kolay öfkelenir, taşkınlık yapar, onu yatıştırmak da Gülperi’ye düşer.

Hikayede kadına karşı şiddetin bütün biçimleri sergilenir. Gülperi, başlangıçta evde gördüğü şiddeti açık etmez, ama şiddete uğradığında mağdur psikolojisine girmez; güçlendikçe sesi çıkmaya başlar ve hem kendi yaşamına hem de çocuklarının yaşamına sahip çıkar. Bedriye de başına gelenden ötürü “kurban” konumuna düşmez; olayın müsebbibi olan dedesi Yakup’a, hastane odasında, insanlık dersi verir.

KADER ÇOCUKLARI NEDEN KAÇIRDI?
Yakup’un eşiyse adamın destekçisi, aynı zamanda da kurbanıdır. Ailenin evlenmemiş kızı Kader de annesi gibi babaya sormadan adım atamaz. Eş ve anne olamamanın ezikliğini yeğenlerine annelik ederek yenmeye çalışır, ama bu rolü öylesine içselleştirmiştir ki çocukları Gülperi’den kaçırmaktan çekinmez. Gelenek, görenek, namus dayatmaları bu kadınların da yaşamını karartmıştır. Kadın sanki erkek için var olmuştur! Yakup ve avenesi (yakın çevresi) bize bunları düşündürtür. Bazıları da fark edilmeyen erkek egemenliğiyle ortaya çıkarlar. Gülperi’nin çocuklarının velayetini alabilmesi için kendisine formalite icabı evlenme teklif eden, Hasan’ın karanlık işlerle uğraşan patronuyla, “dul” kadına sahiplik taslayan erkek avukatın öbüründen farkı yoktur; o da Hasan’a, çocuklarına kavuşabilmesi için annesinin kendini “ispat etmesi”bakımından evlenmesini salık verir. Kadir’in örtük baskısıysa aşkını ima eden konuşma ve davranışlarının ardına gizlenmiştir. Gülperi, “erkek himayesi” bekleyen, mazlum bir kadın değil, kendi kararlarını tek başına alabilen bir kadın olduğunu hissettirir Kadir’e. En zor günlerinde bile Kadir’in bulduğu değil, kendi bulduğu işte çalışır.


ŞEYMA’NIN İSYANI DÜZENİNİN BOZULMASINA
Kadir’le avukat eşi Şeyma’nın zaten iyi gitmeyen evlilikleri, Gülperi’nin ortaya çıkışıyla çıkmaza girer. Şeyma, eşinin de onayıyla evlendikten sonra mesleğini bırakmıştır. Neoliberal politikalarla değişen değerler, yeni yaşam tarzı, bunlar iyi hoştur ama… rekabet ortamı hırsları beslemekte, yarış atmosferi yaratılmakta, her konuda kuşku ve güvensizlik… Şeyma zamanını boşa geçiren, boşluktan doğan sıkıntıyla para harcayarak, kafasına eşine takarak yaşamı hem kendine hem eşine ve kızına zindan eden bir kadındır. Erkek egemen toplumun kategorilerine hapsolmuştur; eşini değil, Gülperi’yi karşısına alır. İsyanı da düzeninin bozulmasınadır. Ölesiye kıskandığı Gülperi’den kurtulmak, kocasını geri kazanmak için taktik ve stratejiler geliştirir; ucuz hilelere başvurur, bundan utanç duymayacak kadar da bencildir. Hikayede ne Kadir izleyicinin görmek istediği koca tipidir, ne de Şeyma eş ve anne tipidir. Modern toplumda cinsel rollerde gevşeme olmuştur ama sonuç ortadadır!

FEODALİZM VE KAPİTALİZMİN PENÇESİNDE KADINLAR VE ERKEKLER
Gülperi, Kadir’e olan duygularını patronu ve kendisini kolladığı için aynı zamanda dostluk kurduğu Ayten Ablasından saklamaz. Ama bu aşkın imkansızlığını da ortaya koyar. Kadir boşansa bile bu onu kararından caydırmayacaktır. Çocukları her şeyden önemlidir Gülperi için. Ayrıca kendi dünyasından olmayan birini kabullenmenin güçlüğünün farkındadır.

Hikayede feodalizm ve kapitalizmin pençesinde kıvranan kadınlar ve erkekler mercek altına alınır. Apartman sakinlerinin, eğitimli orta sınıfın iç göçle kente yerleşmeye çalışan yoksullara karşı gösterdiği tepki eleştirilir. Kişilerin yaptıkları kötülüklerde belirleyici olanınsa kişisel hataları değil, içinde yetiştikleri dönemin tarihsel-toplumsal koşullarının yol açtığı koşullandırmaları kıramamalarıdır. Dolayısıyla kötülüklerinden bütünüyle sorumlu tutulamayacakları ima edilir. Karakter betimlerinde de öne çıkan, iyi-kötü kavramları değil, karakterlerin birbirleriyle olan ilişkileridir, ki bu da onların değişip dönüşebilirliğini izleyiciye hissettirmektedir. (Bedriye’den dersini aldıktan sonra Yakup’un lavabo önündeki utancı, pişmanlığı… Kendisine her şeyi zorbalıkla elde etme alışkanlığı kazandıran ağalık konumunun simgesi bastonunu ve tespihini elinden bırakır. Ama gerçekle yüzleşmesi kısa sürer!)


İKİ KARDEŞİN DEĞİŞME VE DEĞİŞMEME MÜCADELESİ
Karakterlerin sınıf, cinsiyet ve kültüre göre değişen deneyimleri, çıkar ve talepleri sergilenir. Kişisel kurtuluş reçeteleriyse bir işe yaramamakta; kurulu düzen, karakterlerden hiçbirine mutluluğu yakalama şansı tanımamaktadır. Öte yandan insan hakları, kadın hakları, adalet vb. konulara değinilirken gençlik sorununa geniş yer verilir. Bedriye’nin okulda karşılaştığı akran zorbalığı, Hasan’ın hapse düştüğünde gençlik çeteleriyle uğraşması… İki kardeş modernleşmenin tadına taşrada varlıklı dede konağında varmışlardır. Kentte hem “değişme” hem “olduğu gibi kalma” söz konusudur. İki kardeş tüm çelişkilerin arasında “kendini bulma” mücadelesi verirler.

Taşra ve kentteki yaşam biçimlerinin farklılığı, gençlik sorunlarına da damgasını vurmuştur. Örneğin, Kadir’in iyi bir eğitim alan kızı Artemis, öğrenci olarak yalnızca kendinden sorumludur. Hasan’sa içinde doğup büyüdüğü yörenin kültürünü kente de taşıdığından bir erkek evlat olarak kendini ailesinden sorumlu hissetmektedir. Annesi ısrar etse de okula gitmeyi düşünmez, ata mesleğini (çekirdekten yetişme) sürdürme geleneği, okul eğitimi gerektirmez çünkü.

Kültürel farklılık arkadaşlıklara da yansır. Kızların Hasan’a ilgisi, buna karşılık onun araya mesafe koyuşu…


GÜLPERİ EYÜP İLE EVLENECEK Mİ?
Gülperi’nin öldü sanılan kocası Eyüp’ün ansızın eve dönmesi, olayların seyrini değiştirir. Eski tip delikanlılık kültürü,“erkeklik” konumu ve para gücüyle kendisini her şeye muktedir olduğuna inandıran babası Yakup’tan farkı yoktur Eyüp’ün. Eşraf ailesi gerçeğini gözler önüne serer. Gülperi’nin işyerini basar; kendisinden gıyabında boşanmış olan eski eşiyle yeniden evlenmek ister. Gülperi, çocuklarının hatırı için evlenmeye razı olur. Nikâh masasındaki yazgısı, Kadir’in salona girişiyle değişecek midir?

Sorunun yanıtı 25 Ocak’ta dizinin devamında.

Sonuç olarak, Gülperi’nin durumundaki bir kadın için ödünsüz yaşamanın yolunu bulmak, özgürlüğe yönelen tehdit ve engellemelerle baş edebilmek kuşkusuz hiç kolay değil. Ancak o, özgürleşme arzusunu diri tutabilecek, koşullara yenik düşmeyecek biri izlenimini veriyor.

Biz izleyicilerin beklentisini karşılayan bu tür dizilerin sayısının artması bizim onlara sahip çıkmamıza bağlı değil mi?

İlgili haberler
Azize Hemşire Miralay Tevfik’le neden evlendi?

Azize, eski ve yeni kocanın uğrunda birbiriyle kıyasıya mücadele ettiği ödül durumuna girdi adeta. A...

‘İstanbullu Gelin’in Zor Kararı

Süreyya’nın bebeğinin engelli doğacağını bile bile doğurmak istemesi bir nevi “annelik” tescili hali...

GÜNÜN KİTABI: Alt tarafı bir film (mi?)

Tülin Tankut’un 2004'te Papirüs Yayınevinden çıkan, yeni yazılarla sürekli güncellenen “Alt tarafı b...