Dizi dünyasından kadınlara düşen: Bu hep böyle gider mi?
‘İzleyiciler olarak, cinsiyet ayrımcılığına, kadın düşmanlığına yer veren yapımları ekrandan kaldırabilecek güce sahip olduğumuza inanmamak için bir neden yok.’

Popüler kültür, genelde eğlence aracı gibi algılanır. İzleyicinin yanlış bilgilenmesini, bilinçlenmesini engelleyici etkisi gözden kaçırılır. Dolayısıyla eğlence aracı oluşunun yanı sıra siyasal bir araç olduğunun farkına varılması gerekir. İnsanlar neden hak ve özgürlüklerine kayıtsız kalıyorlar? Özçıkarlarının aleyhine olarak neden sağ partilere oy veriyorlar? Bu tür sorulara yanıt aramak hem yurttaş hem de okur ve izleyici için yaşamsal önemdedir.

Küresel medya, son otuz yıldır tüketim ideolojisi dışında bir ideolojisi olmayan bir izler-kitle yarattı. Bugün gelinen noktada popüler kültür, artık izleyici üzerinde hiçbir etki bırakmıyor. Sözgelimi diziler, beğenilerek mi yoksa alternatifsizlikten mi izleniyor? Dizi sektörünce “halk istiyor”, deniyor; talebin arza neden olduğu savunuluyor, ama sakın halk kendisine sunulanlara alıştırılıyor olmasın? Anketlerle bu seçenek de değerlendirilmeli. Nitekim dizi tutmuşsa, aynı konu, kılık değiştirmiş haliyle, ısıtılıp ısıtılıp izleyicinin önüne konuyor.

ZENGİNSEVER, CİNSİYETÇİ, DÜZEN YANLISI DİZİLER

Pahalı diziler, endüstriyel bir anlayışla çekilir. Eğlence, entrika, merak ve sanatsal öğeler iç içe geçirilmiştir. Sıradan bir konu, dekor, kostüm, mekan göz kamaştırıcı, izleyiciyi tatmin edecek nitelikte; kâr güdüsü ağır bastığı için de sistemle uyumlu, pazarlanabilir olmalıdır.

Toplumun, bireylerin gerçek bilgilerini iletmekten uzaktır çoğu; ön yargı ve ayrımcılıkla mâluldur. Olay örgüsüne farklı kesimlerden kadınlar ve erkekler yerleştirilir. Değişmeyen izlek yoksulluk- zenginlik kutuplaşmasıdır. Bireyler arasında hiyerarşi olsun ki “üst”, “ast”ı sömürebilsin, ezebilsin. Zenginin yoksul karşısındaki tutumu budur. Aynı şekilde kadın aşağılanmalı ki erkek yücelsin. (Eşitlik olursa bu gerçekleşemez.) Kadın dayanışması yerine kadın kadının kurdudur, çeşitlemeleri… Zenginlik simgesi olan giyim kuşam mekan, araba gibi unsurlardaki şatafat zengin kadının, alt katmanlardan çalışan kadınlara hükmetmesine yardımcı olur. “Kurtarıcı” erkek figürüyse açık ya da örtük bir biçimde, eksik değildir. Dizi karakterleri, her türden eylemlerinde, kabul gören bir yaklaşımla yansıtılır; eleştirilmezler. Onları olmaları gereken yerde tutma tavrı, sistemin çıkarınadır. Sistemin kurallarına göre “oynayamayanlar”sa feda edilecek kesimlerdir. (Yoksullar, işsizler, kadınlar vb.)

EĞER EN ÇOK KADINLAR İZLİYORSA…

Araştırmalara göre dizileri en çok kadınlar izliyormuş; çoğu, kadınlar için üretiliyorsa bunları sorgulamak kadın mücadelesi içinde görülmelidir. Artık filmlerin bizim izleme alışkanlarımıza göre yapılması için algoritmalar devreye sokuluyor. Cinsiyetçi ön yargılar dizi dünyasında da öylesine sağlam ki, “alternatif” dizilerin şansı olamıyor. Cinsiyet ayrımcılığına maruz kalmaksa kadın açısından güç yitimi demektir. Cinsiyetçilikle mücadele edilmemesi, sıradan erkekleri, onların kadından üstün oldukları duygusunu, güçlendirerek meşrulaştırmaya yarıyor.

Dizilerde cinsiyet ayrımcılığının olmaması beklenemez. Cinsiyetçi ön yargılarla cinsiyetçilik karşıtı öğeler bir arada bulunabilir. Önemli olan biz izleyicilerin bunu fark etmesidir. Ancak genelde olayın özüne bakacak yerde bizimüzerimizde bıraktığı etkiye göre değerlendiriyoruz diziyi. Eleştirel izleyici olmaktan çok gördüklerimizi özümsemeye yönelik bir ruh haline meyledebiliyoruz. Burada sorun, kendimizi çok yönlü olarak nasıl geliştirebiliriz noktasında düğümleniyor. Pembe dizide bile toplumsal, siyasal bir içerik ve cinsiyetçilik ,örtük biçimde de olsa vardır. Bunu fark etmek için izleyici olarak zihnimizi zorlamamız gerekir.

AŞK KLİŞELERİNİN GERÇEĞİ: ERKEĞİN SAHİPLİĞİ VE DENETİMİ

Kendimizi çok yönlü geliştirmemizse zamanımızı verimli kullanıp kullanamadığımıza bağlıdır. Bunun için neden kendimize zaman ayırmayalım? Yeri geldiğinde televizyondaki kadın programlarının yavanlığından yakınmıyor muyuz? Ama hem ağlarım hem giderim, sözündeki gibi gıkımızı çıkarmıyoruz. Oysa manevi yaşamımızı besleyecek, zenginleştirecek kitaplara, filmlere, dizilere olan ihtiyacımız, hele de şu pandemi döneminde kendini fazlasıyla hissettiriyor.

Ayrıca kadınlara kişiliklerinden vazgeçişlerine karşılık aşkta mutluluk vadeden klişeleri diline dolamış diziler karşısında hâlâ susacak mıyız? Bağımsızlık, kendini aşma ihtiyacı insani bir özelliktir. Toplumsal kimlikler kurgu oluşları nedeniyle sabit değil, değişebilir niteliktedir. Onun içindir ki, saçını süpürge eden kadın, erkekliğiyle övünen erkek rolleri de çağımızda toplumsal destek görmemektedir. Ancak topluma kök salmış cinsiyetçiliğin, dini öğelerle de harmanlanmış olarak kadınların bağımsızlık ihtiyacını, yaratıcılık potansiyelini, onların bu alana yönelik tüm yeteneklerini bastırmaya yönelik olması nedeniyle, geriye yalnızca aşk ihtiyaçları kalmaktadır. Kadın kendisine men edildiği için yaşadığı bu eksikliklerinin giderilmesini haliyle aşktan bekler. Eski kuşaktan feminist yazar Shulamith Firestone şöyle diyor: “Aşk, erkekler için, kadınlar için olduğundan tümüyle farklı bir şeydir: Sahip olma ve denetim demektir.” Bu saptama, kadınların yaşamlarını çeşitlendirebilecek bir toplumsal yapının bugünkü kadar gelişkin olmadığı bir döneme ait olduğu için bugünün kadınına yadırgatıcı gelecektir.

SADECE SEYİRCİ KALMAYALIM…

Öte yandan yeni meslekler genç kızlara açılırken kadının toplumda değişen konumu dizilere de yansıyor. Özellikle yabancı dizilerde eğitimli, meslek sahibi kadının iş yaşamındaki statüsünün artması, iş seyahatleri, evlenme- evlenmeme kararını kendi özgür iradesiyle alabilmesi gibi olumlu örneklere rastlıyoruz. Cep telefonunun, internetin kullanılması gibi küreselleşmenin yol açtığı dinamikler bizim dizilerde de yankı buluyor.

Ayrımcılığın önüne geçmek için atılacak her adım önemlidir. İzleyiciler olarak, cinsiyet ayrımcılığına, kadın düşmanlığına yer veren yapımları ekrandan kaldırabilecek güce sahip olduğumuza inanmamak için bir neden yok. Teknolojinin kadına sağladığı avantajlar ne güne duruyor? Cep telefonu, internette örgütlenme, ses duyurma kolaylaştı. Dayanışma neden önemli? Haklıyız, güçlüyüz, diyebilmek bizi güçlendirir. Dizi yapımcılarına toplumsal sorumluluklarını hatırlatmak biz izleyicilere düşer; ki bu “biz”in içine cinsiyetçilik karşıtı erkekler de dahildir. Dert ettikleri meseleleri, yapıtlarına yansıtan yönetmenleri de reyting kaygısına karşı yüreklendirmek yine bizim elimizde. Onlardan beklentimiz, sistemin gizlediği gerçekliği görünür kılmaları değil mi? Yapıtları da yaşamın kendisi kadar inandırıcı olmalı. Fabrika işçisi, sağlık emekçisi, işsizi, kayıt dışı çalışanı, toplumun yarısını oluşturan kadınların deneyimlerinden de nitelikli yapımlar çıkacaktır, sinema tarihinin gösterdiği gibi.

Bunun dışında çocuklara, gençlere rol model olabilecek bilim ve sanat tarihinde iz bırakmış kadınların öz yaşam öykülerinden derlenmiş yapımlar da gelmeli ekranlara. Tabii, harcanmış yeteneklerinki de: Albert Einstein’ın bilim dünyasında ünlenmesine borçlu olduğu eşi, kadın bilim insanı Mileva Maric’in evliliği uğruna kendinden vazgeçiş öyküsünde olduğu gibi.

Sonuç olarak, herkes izleyeceği diziyi kendi beğenisine göre seçer, kuşkusuz. Konusu spor, aşk, cinsel istismar, distopya, politika, çeteler, savaş vb. ya da dram, komedi türü olabilir. Önemli olan, yapımı izlerken kadın olarak kendimizi algılayışımız eril bakış açısıyla olmamalıdır.Buna dikkat etmemek, yapımdan alacağımız estetik hazzı da azaltacaktır. Ekrandaki kadına yönelik şiddet görüntüleri- eleştirel yolla olsa bile- hepimizi öfkelendirmiyor mu? Ucu bize dokunmayan sorunlara da ilgimizi eksik etmemeliyiz, belli mi olur, günün birinde bizi de kadınlığımızdan yakalayabilir. Her şey bir yana, bütün kadınlar kurtulmadan bireysel kurtuluşumuz kalıcı olabilir mi?

Görsel: Freepik

İlgili haberler
GÜNÜN NOSTALJİSİ: 90’ların unutulmaz dizileri

Erkek egemen aile yapısını içeriden mizahıyla boşa düşüren bir görev üstlenen evin kızı Sıdıka. Gaye...

‘Kadın’, dizi ve yaşam...

Kadın dizisi, toplumun sorunlarını ortaya seren, kadınlara duygusal kırıklıklarını anımsatarak ağlat...

Diziler, toplumsal cinsiyet eşitsizliğini derinleş...

Kadına yönelik şiddete dikkat çekmek için çekildiği söylenen bu dizilerde neden yaşamını devam ettir...