Meksikalı yazar Jennifer Clement’in Kadınlar Ormanı kitabının adını ilk duyduğumda, kadınların zorluklar içinde geçen yaşam hikayelerine ilişkin bir kitap olduğunu düşünsem de itiraf etmeliyim ki böylesine çarpıcı bir yapıtla karşılaşacağımı düşünmemiştim. Dört kız çocuğunun hayatının etrafında dönen hikayeler, onların nazarında Meksika kırsalında yaşayan kadınların nasıl bir yaşam mücadelesi verdiğini son derece etkili bir biçimde anlatıyor. Okudukça, Afrika kıtasındaki Nijerya’da faaliyet sürdüren İslami terör örgütü Boko Haram üyesi erkeklerin, yeryüzündeki tüm kadınları kendilerine eş olarak görmesi ile Kuzey Amerika kıtasındaki Meksikalı uyuşturucu kartellerindeki erkeklerin başta güzel kız çocukları olmak üzere, yoksul Meksikalı kadınları kendilerine (yani haremlerine) eğlence olarak görmeleri arasında hiçbir fark görünmüyor. Bu ortaklığın, sadece bahsettiğim yerlerde yaşanmadığını söylememe de gerek yoktur herhalde.
“Artık seni çirkinleştirmenin zamanı geldi, dedi annem ıslık çalarak. Dudakları yüzüme o kadar yakındı ki, ıslığının serpintisini boynumda hissettim. Bira kokuyordu. Kömür parçasını yüzümde gezdirirken aynada onu hissettim. Ne berbat bir hayat, diye fısıldadı.” diye başlıyor kitap. Okul çağına gelmiş her kız çocuğunu dikkatlerden uzaklaştırmak için çirkinleştirmek Meksikalı yoksul kadınların ilk yaptığı iştir. Sebep ise kız çocuklarının uyuşturucu kartelleri tarafından fark edilmemelerini sağlamak… Saçlarını kesmek, dişlerini boyamak ve tıpkı bir erkek çocuğu gibi giydirmek, bunların yetmediği yerde koruma çukurları kazıyıp, tehlike anında çocukları o çukura atmak, eşini, çocuklarını terk edip Amerika’ya kaçıp giden erkeklerin değil geride kalıp ne olursa olsun canı pahasına çocuklarını koruyan kadınların işi. Erkekler sorumsuzca yaşadığı ilişkilerin sonucunda yakalandıkları AIDS hastalığının yükünü, orada yaşayan kadınlara ve çocuklara yükleyip çekip gitmişler. Kadınlar kız çocuklarını çirkinleştiriyorlar, çünkü uyuşturucu kartelleri tarafından kaçırılan kızlar “yağmur fırtınasında su yolunda akıp giden yapraklardan biri” oluyor sadece. Ve bu “kader”den kızları korumak için ellerinden geleni yapıyor kadınlar; büyük bir yoksulluk, gündelik şiddet ve acımasızlığın sertleştirdiği yaşam içinde. Dört kız çocuğunun hikayesi gibi görünen kitap arka planda akıttığı bilgilerle de tüm Meksika’nın neden bir “kadınlar ormanı” olduğunu çarpıcı bir biçimde ortaya seriyor.
ÇÜRÜMÜŞLÜĞÜN İÇİNDE UMUT OLAN ANNELER VE KIZLARI
Kitap boyunca sürekli içki içerek kendini avutmaya çalışan kadınları görüyoruz, kendilerini ve çocuklarını korumak için binbir yolu deneyen de yine bu kadınlar. Parmak arası terlikleri ile bu Meksikalı kadınların, sol kollarının iç tarafını sigara yanıkları ile işaretlemeleri “ben yaşadım” demenin acı bir sembolü. Ayrıca “hesabım sorulsun” demek için kendilerinden geriye, kendilerine ne olduğunun bilgisini bırakmanın da bir yolu.
Annelerle kızların ortak hikayelerinin ustaca anlatıldığı bu roman bittiğinde, kitabın zihnimizde demlenmeye bıraktıkları, bir süre sonra kendi kadınlık deneyimimizle binlerce kilometre uzaktaki kadınların deneyimini ortaklaştırmamızı sağlıyor. Melise Kesmez’in muhteşem çevrisiyle kitap, iguanaların, yılanların ve akreplerin ama en çok da uyuşturucu baronlarının sözünün geçtiği, Atlas Okyanusu’nun öte tarafında 12 bin km uzaklıktaki ülkede, ne olursa olsun kadınların kızlarını korumak için mücadele ettiğini, yani umudun, direnişin, geleceği kazanma çabasının hep olduğunu hissettirecek size…
YAZARIN ŞAİRANE CÜMLELERİ, ÇEVİRMENİN BAŞARISI
Belirtmeden geçmeyelim. Melisa Kesmez, Atları Bağlayın Geceyi Burada Geçireceğiz, Bazen Bahar ve Nohut Oda gibi kitapların yazarı. Kadınlar Ormanı kitabının çevirmeni. Aslında; hangi kitabı çevirmişse kitabın o dildeki yazarı olma özelliğine sahip olacak kadar, kitabın Türkçe yazarı denmeyi hak edecek denli güzel bir çeviriye imza atmış.
Kitabın yazarı Jennifer Clement Meksikalı bir şair, dördü şiir olmak üzere 7 kitabı var. Şairliği kitabın her cümlesine sinmiş.
İlgili haberler
Bugüne ve geleceğe ışık tutan bir kitap: NASIL YAP...
Çernişevski; insanların ortak bir çalışma düzeninde yaşadığı, yaşlı ve çocukların mutfak işleri ve y...
Gündelik ırkçılığa bir de böyle bakın
Siyahlar beyazlarla aynı hastaneye, kuaföre bile gidemiyor, aynı tuvaletleri kullanmaları yasak,beya...
BİR BELLEĞİN AYAKTA TUTULUŞU: Kadınların Göç Hikay...
‘Yasak ilanıyla birlikte hayatımız altüst oldu. Oğlum sağlıklı bir çocuktu aslında ama Sur olayların...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.