Anlatılan bizim hikayemiz çünkü bizim hikayemiz de anlatılmaya değer
Ken Loach’un Üzgünüz, Size Ulaşamadık filmi neoliberal dönemin işçi ailelerine yaşattıklarını anlatıyor. Kapitalizmin sattığı “hepsi sizin tercihiniz” yalanının gerçeklerini seriyor ortaya.

Bazı kitaplar vardır daha okurken tanıdık gelir, bazı filmler de öyle. Tanıdık bildik hayatları anlatır, bazı duygularımıza, hatıralarımıza dokunur. Şüphesiz Ken Loach bu hissiyatın sinema kanadında en önde bayrak tutanlarından. 

Hani yaz geliyor; zengin oğlan, fakir kız, çalışılan büyük holding, havuzlu villa, bir yudum alınıp bırakılan portakal suları geçidinden ibaret yaz dizileri de basıyor ya sıcaklarla birlikte…

Ne herhangi bir karaktere ne de hikâyenin bir köşesine kendimizi ya da tanıdıklarımızı oturtabildiğimiz bu görüntülerle yine haşır neşir olacağız ya hani… Tam bu zamanlarda kendi hikayemize dair bir sinema deneyimi yaşamak için Ken Loach’ın son filmi ‘Üzgünüz, Size Ulaşamadık’ filmini aldık bu ay kadrajımıza. Evet, direkt bir kadın hikayesine odaklanan bir film değil, ama anlatılan hikaye bizim hikayemiz, ve filmin önemli karakterlerinden biri olan Abbie’de kendimizi bulmamamız, o işçi sınıfı ailesinin gelgitlerinde, zorluklarında, çözüm ararken hep bir çözümsüzlüğün içinde kalmalarında bugünümüzden bir parça görmememiz mümkün değil…

SAHİ, 8 SAAT İŞ GÜNÜNE NE OLDU?

Ken Loach filmlerinin zaten izleyicilere ücretsiz ve ulaşılabilir olduğunun altını çizelim. Ken Loach İngiliz işçi sınıfının hikayesine odaklanan bir yönetmen. Bu film de günümüz İngiltere’sinde geçiyor. Geçim sıkıntısı çeken bir çekirdek aile, kadın, Abbie yaşlı bakım hizmetlerinde çalışıyor, eşinin işlerinin bir süre ters gittiğini ve yeni işe başvurduğunu filmin başında anlıyoruz. Bir kargo dağıtım şirketinde işe giriyor fakat sadece çalışmak için girilen borç batakları ve bu süreçte artan iş saatleri ile bir ailenin yaşamak için verdiği mücadeleyi izliyoruz. Buradan sonrasını çocuklar için tahmin edersiniz, kendinden küçüğe bakan ablalar, abiler, kendisini yetiştirmek zorunda kalan çocuklar…

Artık bir yerden sonra çiftin çalışma saatleri o kadar artıyor ki eşler ne birbirini ne de çocuklarını görmeye başlıyorlar. Abbie’nin çalıştığı bakım hizmetleri sektörü İngiltere’de zaten hep yoğun sömürü ile bilinir ki bu yüzden hep göçmenlerin yoğunluklu çalıştığı iş alanıdır. Ricky’nin ise filmin başında girdiği yeni iş başına bela olacaktır. Kendi işini kurduğu yanılsaması ile girdiği borçları, gitmediği günler için ödediği cezaları ve gitgide şirkete bağımlı hale gelişini görüyoruz. Abbie’nin bakmaya gittiği yaşlı bir kadın, -ki aradaki konuşmalardan zamanında sendika mücadelesi veren eski bir işçi olduğunu anlıyoruz- ‘14 saat çalışıyor görünüyorsun, 8 saat iş gününe ne oldu?’ diye soruyor. Görünüşe göre bu tempoda çalışmayı Abbie seçiyor çünkü.

BİZİM İSTEDİĞİMİZ BU DEĞİL!

Kapitalizm bir hayal satıyor. Aslında Riccky’nin kendi işinin olduğu ve kendisi için çalıştığı yanılsaması ya da aynı Abbie’de olduğu gibi çok çalışmayı kendisinin seçtiği gibi bir hissi pazarlıyor bize. Her ikisi de sıfır saat kontrat (zero hour contract) dedikleri, güvencesiz sözleşmeli çalışma sisteminde çalışıyorlar ki bu durum İngiltere işçi sınıfının şu an en büyük sorunlarından biri.

Ellerimizden aldıkları, almaya çalıştıkları her hakkımızı isteğe bağlı gibi bir renkli pakette önümüze sunuyorlar. Bundan sonrası senin ‘istediğin kadar’ -günde 14 saatlere varan- çalıştığın iş yaşamı oluyor.

BU SÖMÜRÜNÜN SÜSLENMEYE İHTİYACI YOK

Kapitalizmin gözümüze soka soka yaptığı hak gasplarını aynı netlikle anlatıyor Ken Loach. Bir romantik sinemasal anlatıma girişmeden, dramatize hikâye seçmeden. Hatta bu yüzden de bazı eleştirmenler tarafından çok eleştiriliyor.

Ben de bunca açık sömürünün bir süslemeye ihtiyacı olduğunu düşünmeyenlerdenim ne yalan söyleyeyim. Aksine bunlar bizim hayatlarımız, çoğunluğun hayatları. Ve o ‘sıradan, sıkıcı’ diye lanse edilen o hayatların da anlatılmaya değer olduğunu daha çok hissettiriyor ve bu hisle birlikte iyi geliyor. ‘Üzgünüz, Size Ulaşamadık’ şahsında Ken Loach’ın tüm filmlerini toplumsal gerçekçi bir seyir için ısrarla öneriyoruz. İyi seyirler…


ANNELİK İMKANSIZ BİR GÖREV OLARAK BOYUNA DOLANIRKEN…

Abbie’nin çalışma ve yaşam koşullarının özeti bir sahne anlatalım. Aman dikkat, bu kısım biraz spoiler içeriyor. Ona göre okuyun : )

Şehrin bir köşesinden diğer köşesine bir otobüsten inip diğerine binerek sürüklenen, günün büyük bölümünü yaşlı insanların bakımı ile geçiren Abbie, bu bakım işini muhtemel ki devletin taşere ettiği bir şirketin işçisi olarak yapıyor. İşini seviyor aslında; çünkü yardımseverlik duyguları da yoğun bir kadın. Ama şirket Abbie’den öyle kısa saatlerde yapmasını istiyor ki işini, yetişemiyor hiçbir ihtiyaca.

Yalnızlıktan psikolojisi yıpranmış bir yaşlı kadının içine düştüğü yürek burkan durum karşısında Abbie dayanamıyor ve şirketi arıyor, “Ona daha fazla zaman ayırmam lazım” diyor. Aldığı yanıt “Daha fazla vakit yok…” Abbie, bu yaşlı kadınının kızının neden gelip annesiyle ilgilenmediğini sorguluyor sonra. Kızıyor ona. Oysa, kendisi de haftalardır küçük kızını uyumadan önce yakalayamıyor, oğlunun ergenlik sorunlarıyla baş etmek için çabalasa da, mümkün olmuyor bu. Annelik ve evlatlık, “ailenin” bu kadar yüceltildiği neoliberal dönemde imkansız bir görev olarak dolanıyor yoksul kadınların boynuna…

Künye
Üzgünüz, Size Ulaşamadık (Sorry, We Missed You)
YÖNETMEN: Ken Loach
OYUNCULAR: Kris Hitchen, Debbie Honeywood, Rhys Stone, Katie Proctor, Ross Brewster
YAPIM: 2019 İngiltere, Belçika, Fransa
SÜRE: 100 dk.
İlgili haberler
Güçlü olmadığında, yaslan bana…

ABD'de yükselen bir şarkının anlattıkları: Güçlü olmadığında/ Yaslan bana/ Arkadaşın olayım/ Devam e...

İktidarın ‘biz’ diye saydıkları arasında kimler va...

Açık söyleyelim; pandemi döneminde kendini yalnız hissetmeyen bir tek kesim varsa o da sermayeydi. O...

Ne eski ne yeni, tek normal: İki sınıf karşı karşı...

Hükümetleri ve sivil toplum kuruluşlarıyla örgütlü burjuva sınıfı bir yanda, sendikal örgütlüğü zayı...