Kılıçdaroğlu'nun açıklamasının görünmez kıldıkları...
Ne kapitalist sömürü ne de işçi çocuklarının açlık sorunu yeni bir mesele değil! Meclis gündemine getirilmesi konunun tartışılması, yerel yönetimlerin konuya dair adım atması örgütlü çalışmanın ürünü.

25 Kasım Cuma günü kadınlar Taksim’de, 27 Kasım Pazar günü de Kadıköy’de sokağa çıkıp krize, yoksulluğa, devlet şiddetine ve eril şiddete karşı protesto haklarını kullanmak istediler. Her iki eylemde de sokaklar adeta terörize edildi, polis şiddeti ifrata vardı. Bu iki gün arasında başka bir gelişme yaşandı. Kemal Kılıçdaroğlu 26 Kasım Cumartesi günü sosyal medya üzerinden “Evlatlarımızın bir kısmı yarı aç yarı tok okula gidiyor” diyerek eşiyle birlikte bir açıklama yaptı.

Bir süredir yaptığı bu açıklamaları mutfakta yapıyor olmasının elbette iletişim psikolojisi bakımından bir açıklaması var. Hayat pahalılığının şiddeti en çok orada hissediliyor çünkü. Bu defa, bir anne, bir kadın olarak Selvi Kılıçdaroğlu’na da hem görsel hem de sözel olarak yer verilmiş olmasının, muhtevası “çocuk açlığı” olan bir iletinin isabetini artırmaya yönelik olduğu da aşikâr. Açıklama bu yönleriyle tartışılabilir hiç şüphesiz.

Zarf da önemsiz değil ya, şimdilik mazruf daha acil bir gündem, ona bakalım!

Zira konuşmanın içeriğinde burjuva muhalefetin merkezi olan CHP’nin ve içerisinde yer aldığı Millet İttifakı’nın siyaseten görünmezleştirmeye çalıştığı çok önemli iki şey var: sınıf savaşımı ve örgütlü kadın mücadelesi.

Kılıçdaroğlu, çocukların “kuru ekmek ve su” ile okula gittiği derecede bir yoksulluk ve açlık tablosu çizerken bunun zıddının zenginlik olmadığını, adalet(sizlik) olduğunu söylüyor. Kim bu çocuklar? Yoksulların çocukları. Yoksulların da işçiler, işsizler, emekliler ve onların aileleri olduğu malum. Yani Kılıçdaroğlu, emekçi halkın çocukları, zenginler yüzünden değil, işi adaleti sağlamak olan ama işini yapmayı beceremeyen siyasetçiler yüzünden okula aç gidiyor demeye getiriyor.

SORULAR, SORULAR...

O zaman kendiliğinden bir sorular zinciri beliriveriyor: Milyonlarca emekçinin her gün daha fazla mesai kovaladığı, daha fazla çalıştığı halde yoksullaşmasında patronların hiç mi suçu yok? Pandemide kısmi çalışma ödenekleriyle işçilerin emek gücünü ucuza ve ölümüne sömüren kapitalistler, bugün o işçilerin çocuklarının okula aç gitmesinden sorumlu değil mi? Kod 29’la işten atılan, bu yüzden de yeni iş bulmakta zorlanan, sürekli işsizlikle adeta açlığa mahkûm edilen işçilerin çocukları değil mi bu çocuklar? Pandemi sonrasında “Daralmaya gidiyorum” gerekçesiyle işçilerin kıdem tazminatlarını, mesailerini, alacaklarını iç eden patronlara karşı fabrika önlerinde direnen işçilerin evlatları değil mi kuru ekmekle okula gidenler? İşçileri sömürerek çocuklarını aç bırakanların zenginliğine bakmayalım, zıt görmeyelim, öyle mi?

Bu çocukların açlığının tam da zıddıdır o zenginlik! Hem de uzlaşmaz bir biçimde! Zira o zenginliğin, o servetin birikmesinin yolu o işçilerin sömürülmesinden, o işçi çocuklarının da açlığından geçer! Burada bir sınıf savaşımı vardır; işçiler bir araya gelip örgütlü bir şekilde tam da zıddı olan o kapitalistlere karşı mücadele etmedikçe çocukları aç kalır, kalıyor da.

Evet, devletin de elleri temiz değil, hiç değil! Çünkü o bir sınıf devletidir. Devlet hazinesi dediğin koskoca bir memleketin emek gücü ordusunun, işçi sınıfının ürettiği değerdir. İşçilerin bu hazineden daha çok pay alması, kapitalistlerin daha az pay alması anlamına gelir. Bu da sınıf savaşımının pek çok görünümünden biridir. Emekçi çocuklarına okullarda ücretsiz ve nitelikli bir öğün yemek verilmesi, işçi sınıfının payını büyütecek bir taleptir. Onun iradesi ve gücü Meclise ve hükümete yansıdığı oranda gerçekleşebilir.

SEÇİMİ BEKLEMEYE VAKİT VAR MI?

Tam da bu noktada Kılıçdaroğlu diyor ki, çocuklar için okullarda bir öğün ücretsiz yemek kampanyasını Mecliste gündeme getirdik, AKP ve MHP oylarıyla reddedildi. Bugüne kadar HDP, TİP, CHP konuyu Meclis gündemine taşıdılar. Usul birkaç dakika süren ‘el indir el kaldır, kabul edilmemiştir’ olunca hiçbir sorun çözülemiyor zaten. Bu, çocukların açlık sorununa çözümün gerçek bir demokrasiye bağlandığı nokta olarak başka bir tartışmanın konusu olmak üzere kenarda demlensin. Meselenin aciliyetine işaret eden Kılıçdaroğlu’nun acil çözümü de CHP’li belediyelerde yemek dağıtılması. Yani emekçilerin ürettiği değerden bir kısmı, yerel yönetim bütçelerinden çocuklarına aktarılacak.

Yeni bir sorular silsilesi: Peki ya, belediyelerin AKP’de olduğu yerler, oradaki çocuklar? O zaman ne yapalım? Seçimi mi bekleyelim?

Halk iradesini sandık dışına, halkın taleplerini Meclis ve kendi belediyeleri dışına taşırmayan bu siyasetin duyarlılık çağrısı yaptığı kesimlerden birinin de iş insanları olması garip değil elbet. İşçileri düşük ücretlere çalıştırıp ekonomik çıkmaza girdiğinde işten atan, yani çocuklarının yetersiz beslenmesine sebep olan kapitalistlerin o çocukları doyurmasını beklemek. Bu basit bir naiflik değil. Bu, değeri üretenin işçi sınıfı, ama üretilmiş değeri burjuvazinin bölüştüğü, bölüşürken de işçilere birtakım kırıntılar verdiği gerçeğinin üstünü örtmenin bin bir farklı yolundan biri.

Ama bu tarz-ı siyasetle görünmez hale getirilen ikinci bir şey var: Kadınların örgütlü mücadelesi. Kılıçdaroğlu öyle bir konuşuyor ki, çocukların açlık sorununu ona kimse göstermemiş, kimse onun gündemine sokmamış da o halkçı duyargalarıyla fark etmiş. Hayır!

Selvi Kılıçdaroğlu’nun “Gittiğimiz her yerde karşımıza çıkıyor” sözlerinden de anlaşılabileceği gibi, bu memlekette aylardır kadınlar kent meydanlarında stant kuruyor, okul önlerinde bildiri dağıtıyor, kadın örgütleri imza topluyor. Kadın gazeteciler uzmanlardan görüş alıyor; açlık çocuk bedenine ne yapar, zihni nasıl etkilenir diye!

Fotoğraflar: Ekmek ve Gül

Ekmek ve Gül; Mecliste, basında ya da herhangi bir yerde “Bakın bu bir kampanya, okurumuz, yazarımız, doğal muhabirimiz olan kadınlar örgütlüyor. Lütfen her nerede #1ÖğünÜcretsizNitelikliSağlıklıÖğün talebinden bahsedecekseniz bu kampanyaya, bu çalışmaya, bu örgütlü emeğe referans verin. Talebi birlikte büyütelim” derken bunu basit bir intihal yapılıyor kaygısıyla yapmıyor elbette! İşçi sınıfının, en çok da emekçi kadınların bu can yakıcı talebinin bir yalvarma yakarma konusu olmadığını, #1ÖğünÜcretsizNitelikliSağlıklıÖğün kampanyasının hedefli, yöntemli, bilinçli ve en önemlisi örgütlü bir mücadele olduğunu vurguluyor. Bunun üzerinden atlayan herkese de “Kadınların bu örgütlü tavrını görünmezleştirmeyin” diyor, buna izin vermeyeceğini belirtiyor.

Yoksa ne kapitalist sömürü ne de işçi çocuklarının açlık sorunu yeni bir mesele değil! Ama bugün kadınlar, bu mesele için bir araya geldi, sebatkâr bir çalışma yürütüyor. Meclis gündemine getirilmesi, burjuva muhalefetin merkezinde konunun tartışılması, yerel yönetimlerin konuya dair adım atması hep bu örgütlü çalışmanın ürünü. TBMM’den bir gün o yasa geçerse, okullarda nitelikli ücretsiz öğün dağıtılırsa ve nihayet çocukların açlık sorunu ortadan kalkarsa, bu da yine o örgütlü mücadelenin bir sonucu olacak.

Kılıçdaroğlu’nun anlayacağı dilden söyleyelim, kadınlar diyor ki “Seçime yürüyerek giden bir zarf değilim, mazruf kabarık, mühre sığmaz!”
Kolaj görsel: Ekran görüntüsü, @kilicdarogluk Twitter hesabından alınmıştır, kampanya imza standı/Ekmek ve Gül

İlgili haberler
Meclis göreve: Okullarda 1 Öğün Ücretsiz, Sağlıklı...

Meclis 1 Ekim’de açılıyor. Meclisin önünde çocukların okullarda bir öğün ücretsiz, sağlıklı yemeğe e...

İzmir'den 'okullarda bir öğün sağlıklı ve ücretsiz...

İzmir’de ‘Okullarda bir öğün sağlıklı ve ücretsiz yemek’ kampanyası için toplanan imzalar MEB'e ulaş...

Milli Eğitim Bakanı çocukların beslenmesine ilişki...

Milli Eğitim Bakanlığı, CHP Milletvekili Ömer Fethi Gürer’in okullardaki yemek hizmetleri ve kantinl...