24 Haziran’da ülke sandık başına gidecek. Bize sormadan, sözümüzü saymadan yaşamlarımız, bedenlerimiz, kimliklerimiz üzerine karar verenler şimdi de “tek adam yönetimini” bize oylatacak, hem de 16 yıldır ülkeyi yönetmelerine rağmen. Yangından mal kaçırırcasına seçim startı verdiler. Gidişatın iyi olmadığını gördüklerinden belli ki bu acelecilik.
Gidişat iyi değil evet, 16 yılda memleket de, yaşamlarımız da karanlık bir tablonun içine sürüklendi.
Peki, ne için oy istiyorlar bizden ve biz neye oy vereceğiz?
Sandığa giderken, her geçen gün büyüyen dertlerimizi, küçülen ekmeğimizi, umutlarımızı, kız kardeşlerimizle paylaştığımız hayallerimizi de çantalarımıza koymayı unutmayalım.
İşte, 16 yıldır sandıklarımızda biriktirdiklerimiz... Sadece kime, neden oy vermememiz gerektiğini değil nasıl bir ülkede yaşamak istemediğimizi de gösteriyor, sandıklarımızda birikenler... Gelin onları bir bir açalım şimdi:
YOK SAYILAN EMEĞİMİZİN HAK ETTİĞİ DEĞERİ GÖRMESİNİ İSTİYORUZ
- Türkiye’de 16 milyondan fazla yoksul kadın var, her 10 kadından 2’si yoksul.
- Çalışan kadınların yüzde 64’ü çalışma koşularından memnun değil.
- Her 10 kadından 3’ü kayıt dışı çalışıyor ve çalışan kadınların yarısı emekli olamayacak.
- 2015 yılından bu yana 1 milyon kadın, çocuk bakımı nedeniyle işten ayrılmak zorunda kaldı.
- Erkeklerle aynı işkolunda, aynı fabrikada, aynı süreyle çalışan kadınlar, aynı ücreti almıyor.
- Kadınlar evde parça başı, fabrikalarda gündelik ve esnek zamanlı işlerde çalıştırılıyor ve ‘işçi’ olduğu kabul bile edilmiyor.
Maddeler uzayıp gidebilir ama tablo çok açık; emeğimize değer verilmiyor. Eşitsizliğe mahkum ediliyor, yoksulluğa sürükleniyoruz.
Esnek ve güvencesiz çalışmanın kural haline geldiği; en küçük sıkıntıda işten ilk çıkarılanların kadınlar olduğu; işyerlerinde baskı, mobbing, işten atma tehdidiyle sindirilmeye çalışıldığımız bir düzende; “İşsizliğin çift hanelerde olmasının sorumlusu kadınlar ve gençlerdir” diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, şimdi bizden başkan olmak için oy istiyor.
Bizi ihtiyaca göre ‘anne’, ihtiyaca göre ‘işçi’ sayanlara, emeğimizin değerini yok sayanlara oy yok!
Oyumuzu, başta çocuk bakımı gibi çalışmamızın önündeki engellerin kaldırılmasına; güvenceli iş, yaşanabilir ücret, 8 saat işgünü, işçi sağlığı ve emeklilik haklarımızın tanınmasına; işyerlerinde, sendikalarda söz, yetki ve karar sahibi olmaya vereceğiz.
KADIN VE ÇOCUĞA YÖNELİK SUÇLARIN SON BULMASINI İSTİYORUZ
- 2018 yılının ilk üç ayı da dahil son 15 yılda 6 bin 546 kadın öldürüldü. Katillerin birçoğu kadınların en yakınlarıydı ve bazı kadınlar devlet koruması altında olmasına rağmen öldürüldü. Bu cinayetlerin yüzde 50’sinden fazlası, olağanüstü “güvenlik önlemleri”yle hayatımızın antidemokratik koşullara mahkum edildiği OHAL sürecinde gerçekleşti.- Çocuk istismarı son 10 yılda yüzde 700 arttı. Son 10 yıllık tablo korkunç. Çocuğa yönelik istismar son 10 yılda 300 bini geçerken, adliyelerde 4 tecavüz davasından biri çocuklarla ilgili. Çocuğa yönelik cinsel saldırıların sadece yüzde 5’i ortaya çıkıyor, yüzde 95’i gizli kalıyor. Türkiye erken evlilikler açısından Avrupa ülkeleri arasında birinci sırada.
- Kadın ve çocuklara yönelik şiddet ve istismar artıyor. Her geçen gün daha fazla kadın şiddete maruz kalıyor; tacize, tecavüze uğruyor; “Boşanmak istedi, evlilik/sevgililik teklifini kabul etmedi” gibi bahanelerle öldürülüyor. Kadını ailenin dışında yok sayan zihniyet, “arabuluculuk” uygulaması ile boşanmayı zorlaştırırken, nafaka düzenlemesiyle kadınları evlilik içinde süren şiddet cenderesine hapsetmek istiyor.
Hükümet bir yandan kadına yönelik şiddete karşı uluslararası sözleşmelere imza atarken diğer yandan da “Kadın ve erkek eşit değildir” söylemleriyle kadını güçsüzleştiren zihniyete zemin hazırlıyor.
“Çocuk istismarını önleyeceğiz” diyerek yasa hazırlayanlar, bir taraftan cezaları artırarak göz boyamaya çalışıyor, diğer taraftan çocuk evliliklerini normalleştirerek “çocukla ilişkiye girilebilir” algısını besliyor. ‘İdam’, ‘hadım’ diyerek de kendi sorumluluklarını örtbas etmeye çalışıyorlar.
“Şiddet ve tecavüz artmadı, sadece görünür oldu” diyen, tahammülsüzlüğü kadınları tiyatro sahnesinden indirmeye kadar varan hükümet, şimdi bizden oy istiyor.
Bu zihniyetin ve şiddet ortamının güçlenmesini sağlayanlara, kadın ve çocukları mağdur eden bu uygulamalara imza atanlara oy yok!
Oyumuzu; kadınları ve çocukları güçlendiren düzenlemelere; kadına ve çocuğa yönelik suçları bireysel cezalarla örtbas edenlere değil toplumsal bilinçlenme ve gerçek değişim yaratanlara; adalet mekanizmalarının kadınlar ve çocukları gözetir hale getirilmesine, kadına yönelik şiddette, kadın cinayetlerinde, çocuk istismarında ‘iyi hal’, ‘haksız tahrik’ gibi indirimlerin kaldırılmasına vereceğiz.
İRADEMİZİN TANINMASI, SÖZÜMÜZÜN DEĞERLİ KILINMASI İÇİN...
- Kadın milletvekilleri, belediye eş başkanları, kadın siyasetçiler cezaevinde.
- OHAL ile 11 kadın ve 1 çocuk derneği kapatıldı.
- 25 bin kamu emekçisi kadın KHK’lerle işinden edildi.
İktidar kadınları toplumsal yaşamdan, siyasetten uzaklaştıran yasalara, uygulamalara imza atıyor. İrademizin ve kazanımlarımızın yok sayıldığı; bedenimiz hakkında söz sahibi dahi olamadığımız, cinsiyetçi uygulamaların hayatın her yanına yayıldığı bir dönemde, üç yıla yaklaşan OHAL’in en büyük yansımasını da biz yaşıyoruz. Kadın derneklerinin kapatıldığı, kadın belediye başkanların, vekillerin tutuklandığı, binlerce kadının işinden edildiği, giydiği kıyafetler gerekçe gösterilerek kamusal alanlarda, toplu taşıma araçlarında saldırıya uğradığı, üstelik bu saldırıyı önlemek yerine suçlusu bizmişiz gibi bizi “pembe taşıtlara” tıkarak toplumdan tamamen ayırmak isteyen AKP iktidarı bizden oy istiyor.
Oyumuzu bu düzenin sürmesine değil; irademizin yok sayılmamasına, iş yaşamından kamusal yaşama kadar her alanda söz sahibi ololmaya, OHAL’in kaldırılmasına, eşitliğin ve demokrasinin hayata geçirilmesine vereceğiz.
BARIŞ, HUZUR VE GÜVENLİK İÇİN...
Ülkenin içinde bulunduğu çatışmalı ve güvensiz ortam en çok biz kadınları etkiliyor. Öldürmenin yaygınlaştığı, siyasetin dilinin şiddetten beslendiği ortamda kadına yönelik şiddet de kadın cinayetleri de artıyor. ‘Erkekliğin’, ‘gücün’, ‘savaşçılığın’ övülmesi biz kadınlara şiddet olarak dönüyor.Öte yandan savaşın ve güvensizliğin yarattığı ekonomik sonuçlar da ilk biz kadınları etkiliyor. Doların yükselmesi, kriz beklentileri “yedek iş gücü” olarak görülen biz kadınların işsiz bırakılmasına yol açmaya başladı bile.
Suriye’de savaşa girmeye hevesli olanlar, ‘şehitlik’ övgüleri dizip kendi çocuklarını askere bile göndermeyenler, “hakaret”i siyaset dili haline getirip ülkeyi kutuplaştıranlar, barış umudunu politik hesaplara kurban edenler, ekonomiyi bu hale getirenler yani huzurumuzu kaçıranlar şimdi bizden oy istiyor.
Oyumuzu, nefretle beslenen kutuplaştırıcı, düşmanlaştırıcı politikalara değil; ölümlerin son bulmasına, dünya halklarının kardeşçe eşit haklarla yaşayabileceği, şiddetsiz bir yaşama, huzur ve güvenliğe vereceğiz.
EŞİTLİK VE GERÇEK ADALET İÇİN...
2014 yılında katıldığı ‘Kadın ve Adalet Zirvesi’nde konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan “Kadın ile erkeği eşit konuma getiremezsiniz, fıtrata ters” demişti. Kadın ve erkeğin eşit olamadığını söyleyen; kadınları “aile içinde”, kadınlığı da sadece “annelik” üzerinden tanımlayan; kadının yaşamını değersizleştirip evin içinde, erkeğin hizmetinde, çocuk, hasta, yaşlı bakımıyla sınırlı gören, kız çocuklarının okuldan alınmasının ve çocuk yaşta evlendirilmesinin önünü açan iktidar; şimdi bizden oy istiyor.
Evde, işyerinde, sokakta, tacize, tecavüze uğradığında sorumlu tutulan; şiddete uğradığında, öldürüldüğünde “Vardır bir nedeni” denilen; işyerinde tacize uğrayıp ses çıkardığında ilk işten atılan hep kadınlar. Evde, işte, sokakta, yargıda eşit görülmüyoruz.
Oyumuzu, bizi eşit görmeyenlere, anneliği, doğurmayı kadınların mecburiyeti olarak görenlere, kamusal alanda bizi ayrıştıranlara, bizi kadın, kız diye ayıranlara; bedenimiz üzerinden söz sahibi olmaya çalışanlara; erkek egemen zihniyeti besleyenlere; şiddeti, tacizi, istismarı kendinde hak görenlere değil; gerçek eşitliği ve adaleti savunanlara vereceğiz.
‘TEK ADAMLARI’ İYİ TANIRIZ; BUGÜNE DE GELECEĞE DE SAHİP ÇIKACAĞIZ!
Referandum döneminde söylemiştik şimdi yine söylüyoruz: Biz kadınlar tek adamı iyi biliriz. Evde, sokakta, işyerinde ve ülkede, bulunduğumuz her alanda kaderimizi “tek adam”lara emanet etmeyeceğiz. Bugünümüzü insanca yaşamak, geleceğimize güvenle bakabilmek, eşit haklara sahip olarak toplumda insanca yaşayabilmek için hayallerimizden, umutlarımızdan, neşemizden, kahkahamızdan ödün vermeyeceğiz.24 Haziran’da sandık başına gittiğimizde içimizi, dünyamızı, geleceğimizi karartanlara ‘dur’ demeliyiz. Bu ülkenin yarısı biziz; sözümüzün kıymetli, eylemimizin belirleyici olduğunu bilelim. Dertlerimiz ve sevinçlerimiz ortak... Özlemlerimizi ve umudumuzu da birleştirelim, geleceğimizi ellerimize alalım.
İlgili haberler
Kadınları hedef tahtasına koymanın 15 yılı
CHP’li Zeynep Altıok, AKP döneminde yöneticilerin ve bürokratların kadını hedef alan söylemlerini ra...
Seçim- geçim: Çelişkiler daha derin, sohbetler dah...
‘Erkek meselesi’ olarak görülen seçim tartışmalarına kadınların katılımı daha sınırlı. Bunu referand...
Rakamlarla kadın işçiler, tarih tarih politikalar
Kadınlar esnek, güvencesiz, kayıt dışı çalışmaya yönlendirildi; sağlık, emeklilik, ücretsiz kreş gib...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.