1 Mayıs’a doğru çalışma yaşamının hali ayan beyan ortaya çıksın diye, işçi kadın mektuplarını paylaşıyoruz ekmekvegul.net’ten. Her sektörden, her çalışma biçiminden, her yaştan, her bölgeden kadınlar dertlerine derman ararcasına paylaşıyorlar çalışma acılarını. Çok çeşitli, çok katmanlı, çok farklı sorunlarda, bir; kadınların ısrarla çalışmaya devam etme çabasını (ki bu çoğu örnekte bir istek değil bir ‘zorunluluk’ olarak karşımıza çıkıyor), iki; patronların ve patron temsilcilerinin ezme, sömürme ve tahakküm kurma konusundaki “yaratıcılıklarını” ve sınır tanımazlıklarını görüyorsunuz.
Kadınların ısrarla çalışmaya devam etme çabasının arkasında kredi borçları, yetişilemeyen eğitim, sağlık masrafları, eve giren tek ücretle en temel ihtiyaçların bile giderilememesi, zamlar vergiler vs ile artan gündelik harcamalar var. Yoksa aslında “çalışmanın kendisinin özgürleştirici bir potansiyel taşıması” gibi bir durum söz konusu olduğu için değil, çalışma yaşamı bugün kölelik haline gelmiş olmasına rağmen kadınların çalışması bir zorunluluk haline geldiği için bu “ısrar.”
Nasıl çalışıyorlar peki? Kadınların yüzde 45.6’sı 1000 TL’nin altında aylık ücret alıyor. Çalışan kadınların toplamda yüzde 7.2’si yarı zamanlı çalışıyor. İstihdam edilen kadınların yüzde 43’ü kayıt dışı. İşyerinde ayrımcılığın çeşit çeşit rengi var, işyerinde şiddet aleni ve ‘normal’, eşitsizlik sıradan, kadın olmak her türlü zorbalığın meşrulaşabileceği “kölelik damgası” gibi…
Sırtını birbirine yaslayan hükümet ve patronların elbette sömürüde yaratıcılıkta sınır tanımaması hiç “olağanüstü” değil. Patronların elinin ne kadar rahat olduğunu bizzat her şeyin tepesindeki isimden birkaç seferdir üstüne basa basa söylediklerinden biliyoruz zaten: Patronlar ne istediler de hükümet 5 kat fazlasını vermedi?! OHAL de bunun içindi, şimdi seçim de bunun için…
Tam da 1 Mayıs öncesi bu itiraflar, seçim sürecinde AKP’nin kime sırtını yaslamak istediğini, kimden umutvar olduğunu göstermesi bakımından da manidar.
Hatırlarsınız, referandum sonrası çıkan tabloda, en çok büyük kentlerde -bir bakıma çalışma yaşamına daha çok dahil olabildikleri yerlerde- kadınların “hayır” oyu kullandığının altı çizilmişti. Kadınların bu “hayır”ında içine itildikleri çalışma ve yaşam koşulları, süreklileşen baskılar, geleceğe ilişkin kaygıların da büyüttüğü değişim özlemi, kendilerine vaat edilenlerle gerçekte yaşadıkları arasındaki derin çelişki de çok etkili olmuştu. Aynı biçimde “evet” kullanan kadınların da gerekçelerinin aslında kadınların ‘iyileşme’ beklentisinden olduğu bilinen bir gerçek. Dert aynı, tutum farklıydı.
“17 Nisan’dan itibaren her şey çok güzel olacak” diyen AKP’nin şimdi “Bizi çok kötü şeyler bekliyor, bir an önce seçim yapmazsak durum kötü” minvalindeki şantajcı açıklamalarının, referandumdaki “hayır” damarının beslendiği çelişkileri artıran bir yönü var. “E hani her şey iyi olacaktı? Vaat edilenle gerçekte yaşadığımız arasındaki bu çelişki nereye kadar” soruları kadınlar arasında önemli bir tartışma.
10 yıldır Ekmek ve Gül olarak çeşitli kentlerde belirli aralıklarla pazar yerlerinde kadınlarla röportajlar yaparız. Bu röportajlarda geçim sıkıntısı başat bir konu olarak öne çıkar, kadınlar en temel ihtiyaçları karşılayamıyor oluşun hayatlarını nasıl katmerli bir biçimde zorlaştırdığını anlatırlar. Derdini dile getirenler yanında muhakkak “Niye öyle diyorsunuz, çok şükür eskisinden daha iyiyiz” diye cümleye başlayıp hükümetin de propagandasını yürüttüğü yollar, köprüler, paradan sıfır atmaları anlatan birileri olur. Daha doğrusu olurdu. Bu sene yaptığımız çarşı pazar röportajlarında belirgin bir biçimde gördük ki, bu cümleleri dile getiren yok.
Bu ‘baskın seçimin’ temelindeki ekonomik-siyasal-toplumsal krizin gündelik görünümleri, özellikle yoksul kadınların hayatında daha etkili. Ama kamusal tartışma olanaklarından her anlamda yoksun bırakıldıkları için, “büyük siyaset meseleleri”, “erkek meseleleri” olarak görülen-yansıyan seçim tartışmalarına kadınların katılımları da daha sınırlı. Ancak bu sınırları kaldırabilirsek, hayatın içinden beslenen dertleriyle kadınların bu seçim sürecindeki itirazları daha belirleyici olabilir.
Bunu referandumda yapabilmişti kadınlar. Kuaförler, bakkallar, dernekler, işyerlerinin tuvaletleri (referandum döneminde rujla yazılan yazılarla anket yapılan fabrika tuvaletleri kapılarını hatırlayın), çocuklarını bekledikleri okul bahçeleri, kadınların sadece kendi fikrini ifade etmeye değil, karşısındakinin fikrini değiştirmeye de dönük bir çabayı gösterip alanlarını genişletmeye çalıştıkları yerler olmuştu.
Yine yapmamız gereken bu. Bu sefer çelişkiler daha derin… Sohbetler daha koyu olabilir :)
İlgili haberler
Fabrikadaki kadınlar tuvaletinin kapısından refera...
"Denizli’de büyük bir tekstil fabrikasında fikirlerini tartışamayan kadın işçiler, kadınlar tuvaleti...
GÜNÜN İLGİNCİ: Popüler kadın dergilerinden kadınla...
Almanya’da ana akım kadın magazin dergileri 24 Eylül’de yapılacak federal seçimlere daha fazla kadın...
Pazardaki kadınlar dertli: Onlar et yesin biz ot
Ekonomik gidişatı anlamak için Ankara’da pazarın yolunu tuttuk. Kadınlara ‘Ekonomi büyüyor, diyorlar...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.