Türkan: Bana hayatta kimse yazık diyemez
Küçük yaştan itibaren yoksulluğa ve şiddete maruz kalan Türkan bugün hayata bağlı, güçlü, ayakları üzerinde duran bir kadın olarak çıkıyor karşımıza.

Hani “Hayatımı anlatsam roman olur, yazsam film olur” denen hikayeler vardır ya Türkan’ın öyküsü tam da böyle bir öykü. Kendi de böyle tanımlıyor yaşamını. Şiddet dolu bir yaşam içinden sıyrılıp kimseye muhtaç olmadan yaşayan ve yaşamı hakkındaki kararları kendi veren bir kadın artık Türkan. Hayata tutunma sebepleri de çocukları, torunları ve sokak hayvanları…

Türkan’ın acı dolu ama onu güçlendiren hikayesi 1968 yılında anne babasının Almanya’ya çalışmaya gitmesiyle başlıyor. 4 kardeşin en büyüğü Türkan; küçük kardeşi daha 8 günlükmüş annesi bıraktığında. Anne-baba Almanya’ya gidince onları dede ve neneye emanet etmiş. Yoksulluk koşulları, şartlar herkes için çok zormuş tabii. Dedesi bakamayınca 1 yıl sonra amcasına vermiş Türkan ve kardeşlerini. “Ekmek çaldığımı hatırlıyorum” diyerek tarif ediyor o günkü yoksulluklarını. Ve devam ediyor: “Kazanmaya başlayınca Almanya’dan para gönderiyorlar ama gelen paraları saklıyor amcamlar. Annemlere de ‘Çocuklar çok iyi durumda merak etmeyin’ diyorlar. Ama evde halimiz perişan, ben resmen hizmetçiyim, itip kakıyor kötü davranıyorlar. Duvarları çamurla sıvanmış bir okulumuz vardı yıkık dökük, kar var, ayağımda ayakkabı yok, sınıftan beni çağırıyorlar, ‘Dağda keçi yavrulamış, git o keçiyi al gel’ diyorlar. Bitleniyorduk, önüme çamaşır yığıyorlardı soğuk suyla o çamaşırları yıkıyordum. Bunları düşündükçe bazen o kadar öfkeleniyorum ki, nasıl durmuşum ben ayakta diye!”

ŞİDDET DOLU BİR ÇOCUKLUK

15 yaşında birine kaçmış Türkan, bu kaçış hayatının dönüm noktası olmuş. Kendinden 7 yaş büyük olan ve yüksek okulda okuyan o sevdiğine kaçınca aileler arasında sorun yaşanmış. 6 ay bir arada kalabilmişler. 6 aylık süreçte hamile kalmış, o dönem aileler barışmaya çalışmış ama kavga etmişler. “Tabii hamile olduğunu söylemek de kolay değil kimseye söyleyemiyorum da. Bir gün bana ‘Çabuk giyin gidiyoruz’ dedi. ‘Nereye gidiyoruz?’ diye sorduğumda cevap vermedi. Beni bizim evin bahçesine bıraktı, hiç arkasına bakmadan gitti. Ben sandım gelecek. Annem içeriye soktu beni, bana bir tekme salladı, küfürler etti.”

Günden güne de karnı büyümeye başlamış Türkan’ın, ne yapacağını bilememiş. İntiharın yollarını aramış korkusundan. “Birileri duyarsa ne yapacağım ben, diyordum karnım çıkmaya başladıkça. Annemden daha çok şiddet görmeye başladım hamile olduğum anlaşılınca. Kimseye anlatamıyordum yaşadıklarımı. Annem beni dövdü, tekmeler attı, üstüme çıktı çiğnedi. Karnım ağrımaya başladı, artık bebek karnımda mı öldü ne olduysa. Aç kalıyordum, dayak yiyorum, üvey anne midir gerçek anne midir belli değil! 

‘KIZININ BİTMEYEN HASRETİ’

Bu yaşananlardan sonra bir gece komşuları olan bir erkeğin kendini kaçırdığını anlatıyor. Hiç istememiş onu, hiç sevmemiş, ama bir kurtuluş olarak da görmüş. “Çünkü annemin şiddetine maruz kalıyordum, ‘Bu evdeki kahrı çekeceğime gideyim onun kahrını çekeyim’ dedim. O evliliğimde de hamile kaldım. O evlilikte de şiddet gördüm. Çok kıskançtı, çok dövüyordu. Fındık ağacına bağlayıp dövmüştü bir kere. Kapıyı kitler de öyle giderdi işe. Sonra bir kızım oldu, kızım 9 aylıktı kucağımda, beni annemin evine bıraktı. Babama ‘Kızını istemiyorum, ayrılacağım’ demiş. Annem, babam çocuğumu istemedi, memelerimden süt akıyordu kızımı elimden aldılar. Sonra aradan biraz zaman geçti yine başka birine verdiler. Elazığ’ın bir köyüne gelin gittim 3 tane çocuğum oldu.”

Bir çocuğu yanında bir çocuğu kucağında en büyük kızını görmek istemiş bir gün. Büyük çocuğunu bir yakınına emanet edip, büyük kızımı görmeye gitmiş. “Onun hasretini çok çekiyordum. Açlık, sefalet, sarhoş koca dayağı, bir sürü şey yaşadım. Kendimi nakışa verdim. Eşim işe gidiyordu, ben çocuğu yatırıp koşuyordum kursa. Sertifika aldım öylelikle. Dayak yiyordum ama geleceğimi de düşünüyordum. Elbet bir gün güneş doğacak, diyordum. Bir dikiş makinem vardı bu dikiş makinesi ile dikiş dikiyor, para kazanıyordum. Kendime hiç yeni kıyafet almam ben. Başkalarının bana getirdiklerini kendime göre dikerim. Her şeyimi kendim yaparım, kendim dikerim. 16 yıl evli kaldım bu evliliğimde İstanbul’a geldik. Ben çalışmaya başladım ondan sonra ondan ayrıldım.”

AYAKTA KALMAYI SEÇEN BİR KADIN OLDU

Bir bankaya çaycı olarak girmiş Türkan. Müdürünün çok desteğini görmüş. Boşanmasına da o destek olmuş. “Her gün bir tarafım mor bir tarafım kırık gidiyordum işe. Bir gün beni çağırdı, ‘Niye her gün ağlıyorsun mutfakta? Niye böylesin, niye yüzün gözün mor?’ diye sordu. İşe gelmemi istemiyor dedim. Ama çocuklarıma çalışmak zorundayım, o kumar oynuyor içki içiyor… O müdür bana yardımcı oldu, onun yardımıyla evlilik cüzdanıma ulaşabildim ve sonra da boşanma davası açtım. Mahkeme 4 yıl sürdü, Neler çektiğimi Hasköy’de yaşadığım gecekondudaki komşularım bilir. Erkek kardeşim ‘Çocukların var, boşanma’ dedi önce, sonra da çocukları bırak gel birlikte yaşayalım’ dedi. ‘Ben çocuklarımı bırakmam, çocuklarımı kimseye muhtaç etmem de’ dedim. Küstü bana. Çocuklarımı da aldım, onları da büyüttüm, çalıştım, aç kaldım hiç kimseye ‘Açım’ demedim. Kendimi hiç güçsüz göstermedim. Merdiven sildim, bir gazetede çalıştım. Açık liseye yazıldım liseyi bitirmek için ama bitiremedim. Çocuklarımı okuttum, kendime küçük bir ev aldım. Emekli olabildim. Soğan ekmek yedim ama dürüstçe yedim. O yüzden de bana hayatta kimse ‘Yazık’ diyemez. Mahallenin muhtarı çocuklarıma tek başıma baktığımı biliyordu. ‘Muhtarlığa gelen kumanyalardan al götür’ diyordu bana. Almıyordum, almam. ‘Soğan ekmek yerim de başkasının yardımını almam kendim kazanırım kendimi ortaya çıkartırım’ dedim. Bir gün o muhtar bana ‘Muhtarlığa adaylığını koyabilirsin’ dedi. Ben de ‘Hayat bu belli mi olur belki karşına çıkarım rakip olarak’ demiştim. Sonra gerçekten muhtarlığa adaylığımı koydum. 13 aday vardı, tek kadın aday bendim. Sosyal medya hesaplarımı hacklediler, neler neler yapmadılar…”

AYRILDIĞI KIZINDAN GELEN MEKTUP…
En büyük kızına ulaşabilmek için çok uğraştığını da ifade ediyor Türkan. 15 yıl sonra kavuşabilmiş kızına. Hangi okulda okuduğunu bulup mektup yazmış. Kızı da kendine mektup göndermiş bir gün. O da mektubu çantasına koyup iş yerine gitmiş, orada okurum diye. Patronu mektubu okurken görmüş, aşk mektubu sanıp elinden almış. Okuyup da kızından geldiğini anladığında çok üzülmüş. “Para verdi bana o zaman gidip kızımı görmem için. Otobüs bileti aldılar, o zaman gittim kızımı gördüm. Çok şey yaşadım ama hep içime attım, hep gizli tuttum, yaşadıklarımı anlatmayı ayıp gördüm, içimde sakladım” diyor.


İlgili haberler
25 yıldır işçi olan Gülsel’in inadı: Ben haklarını...

25 yıllık işçi Gülsel her sektörde çalışmış. Sendikalaşma deneyimi de yaşamış, baskının en ağırını d...

Ahh! Gülizar içimizi yaktın!

25 Kasım bildirisi dağıtırken, bildiri alan Hatice abla anlatıyor Gülizar’ın neresinden tutsan şidde...

Muzaffer

Kendi emeğini ekonomik özgürlüğüne dönüştürmeyi başarır. Artık minnetsiz, başı dik, varlığını her or...