TÜSİAD patronunun dile getirdiği ile işçi kadının istediği ‘eşitlik’ aynı mı?
Her 25 Kasım yaklaşırken şirketler şiddete 'ne kadar karşı oldukları' konusunda açıklamalar yapıyor. Bu yıl da Sabancı Vakfı ve TÜSİAD ortaklığında Ev İçi Şiddete Karşı Şirketler Ağı kuruldu...

Dominikli Mirabel kardeşlerin Trujillo diktatörlüğüne karşı mücadele ederken öldürülmelerinin 62. yılındayız. Devlet eliyle öldürülen bu üç kadın anısına mücadele günü ilan edilen 25 Kasım’a saylı günler kaldı. Kadınlar hala dünyayı saran ateş çemberinin etrafında hayatta kalma mücadelesi veriyor. Yoksulluk, şiddet, açlık, savaş ve göçleri içeren bir çember bu. Bir yandan insanlığın ortak birikiminin yarattığı bolluk ve zenginlik artıyor. Ancak insanlık için değil bir avuç ayrıcalıklı insan için... Bu bir grup ayrıcalıklı insan kendi zenginliğini sürdürebilmek için dünyanın geri kalanını düşük ücret, uzun çalışma saatleri ve iş cinayetlerine mahkum ediyor. Ek iş yapan, fazla mesaiye kalarak günde 18 saate yaklaşan sürelerde ölümüne çalışan emekçilere, hayatta kalabilmeyi lüks haline getiriyor neredeyse dünya kapitalizmi. Kadınlar artan yoksulluğun yarattığı bu korku ve şiddet ortamından en büyük payı alıyor.

Kadınların içerisinde bulunduğu koşullar böyleyken Türkiye sermayesinin başını tutan patron örgütü TÜSİAD ve Sabancı Vakfı “Ev içi şiddete karşı şirketler ağı” başlığı ile bir program düzenledi. Proje ortağı TÜSİAD’ın Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Turan’ın ifade ettiği şekliyle “Kadına yönelik şiddetle mücadele etmeden toplumsal cinsiyet eşitliğinin diğer alanlarında da istenilen ilerleme sağlanılamaz. Toplumsal cinsiyet eşitliği için kalıcı dönüşüm işyerlerinden başlayarak harekete geçildiği sürece kalıcı çözümlere ulaşılabilir.” Bu sözler TÜSİAD patronlarının fabrikalarında sabahın erken, gecenin geç saatlerinin kör karanlığında makinaların dişlileri arasında ezilen kadınların gerçekliğinden koparılarak ifade edildiğinde kulağa hoş geliyor. Oysa ortada apaçık bir gerçeklik var. Dünyanın her yerinde patronlar, onların iktidardaki temsilcileri ve emekçi kadınlar arasında açık bir savaş sürüyor.  Sermaye patronlarının kadınları boyunduruk altında tutması, daha fazla büyüyecek emek gücünü garanti altına almak, ev ve bakım yüklerinin giderek daha fazla kadınların sırtına bindirilmesi, kadınların bedeni ve hayatı üzerindeki denetimin arttırılması, sistemin devamı için yaşamsal önemde. Kendi sisteminin devamını sürdürürken “cinsiyet eşitliği, toplumsal dönüşüm, şiddetle mücadele” gibi kavramları ihtiyacı doğrultusunda piyasaya sürüyor ve genel olarak “ilerici” görünen kılıflara bürünüyor.

Türkiye’de de “ilerici” TÜSİAD’ın büründüğü kılıfın altında hepimizin bildiği gerçeklerin örnekleri var. Üretim ve kâr hırsıyla boyunduruğu altında tuttuğu kadın işçilerin ev içinde, sokakta, fabrikada yaşamın aktığı her alanda maruz kaldığı her türden şiddet... Pandemi döneminde tüm riske rağmen işçilerin çalışmak zorunda bırakılması, çocuklarını evde Allah’a emanet bırakıp işe gitme zorunluluğu, taciz, stres, mobbing, artan sayı baskısı ve fazla mesai zorunluluğunun yıpratıcılığı… Bunlar dev sermaye gruplarının üretim yapan fabrikalarında çalışan kadın işçilerin gerçekliği.

TÜSİAD’ın temsilcisi olduğu Koç Holding’e bağlı Ford Otosan’da çalışan kadın işçinin 2020 yılında yazdığı mektuptaki ifadeler sermaye gruplarının kendilerince çözüm ürettikleri şiddet meselesine başka bir yanıt niteliğinde:

“Sormak lazım ‘kadınları istihdam ediyoruz’ diyerek sömüren, kreş açması gerekirken bunun yerine çocuk parası veren, adet döneminde revire gitmek için bin takla atmak zorunda bırakan, sürekli yürüyen üretim alanında bazen tuvalete gitmek için bin türlü çileye maruz kalan bizler buna ne kadar inanalım? Kendi fabrikalarında kaç kadın tacize, mobbinge maruz kalıyor? Kaç kadın sömürünün en katmerli halini yaşıyor? Kaç kadın eşinden şiddet görüyor? Kaç kadın mobbinge yüzünden işi bırakıyor? Kaç kadın istediği sendikaya üye? Kadın hakları ve toplumsal cinsiyet konusunda çok hassas olduğunu iddia edenler kadınların sağlığını hiçe sayarak nasıl onları bu şartlarda çalıştırıyor? Koç holding istediği kadar şirin görünmek için açıklamalar yapsın. Gelip de kendi işçisinin halini görsün? Biz kadınlar görünür olmak vs. istemiyoruz. Sözümüz dinlensin, mobbing, sömürü olmasın, insanca çalışıp emeğimizin karşılığını alalım istiyoruz…”

TÜSİAD ve Sabancı Vakfının projesinin tartışmaya açtığı toplumsal cinsiyet eşitliği sorunu, bu sermaye gruplarının şiddeti oluşturan eşitsizliği yaratan ve derinleştiren esas faktörler olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Sermaye patronlarının tarif ettiği türden bir eşitliğin gerçekleri nasıl saptırdığını da kadın işçiler özetliyor. TÜSİAD patronu ile kadınların istediği eşitlik de birbirinden farklı şeyler kuşkusuz.

Fotoğraf: Ekmek ve Gül

İlgili haberler
Gericileşen, saldırganlaşan dünyada 25 Kasım’da öz...

Büyük bir baskı rejimi kurarak, ses çıkaranı sansür yasasıyla susturarak, tüm örgütlenme, ifade etme...

Kadın dostu postunda emekçi kadın düşmanlığının şa...

Farplas Yönetim Kurulu Başkanı Ahu Büyükkuşoğlu Serter ‘kadının iş dünyasında güçlenmesine destek ve...

GÜNÜN ŞARKISI direnişteki ETF işçilerinden: Şimdi...

Hakları için direnişe geçen ETF işçileri, tazminatlarına el koymak isteyen patronları Sanem Dikmen'e...