Gündüzün kavurucu sıcağının ara ara kendini hissettirdiği taş duvarlar arasındaki avludayız. Yanı başımızda artık görevini koca bir saksı olarak sürdüren içinde nanelerin büyüdüğü bir havuz var. Yaşadığı onca zorluğa rağmen yüzünün güzelliği yitmeyen bir kadın karşımızda oturuyor. Ellerini nanelerin üstünde gezdirip kokusunu burnuna çektikten sonra sakince anlatmaya başlıyor.
Evlendiğinde 19 yaşına yeni girdiğini, annesiyle dayısının isteği üzerine bir evlilik olduğunu anlatırken “Ben eşimi evlenmeden önce görmedim” dediğinde bu durumun, içinde yumru olarak kaldığını anlayabiliyorsunuz. “Annemler kararı vermişti. Ben de korkuyorum ama az çok biliyorum görücü gelene kahve yapılır. Beni görmeye sadece kaynanam ve kayınbabam geldi” derken o gün eşiyle tanışmamış olmanın içindeki evlilik korkusunu daha da büyüttüğünü söylüyor. “Babam çok sorumsuzdu, annem de sürekli bizi korkuturdu. Eşimi ilk nişan günümüzde kuaförde gördüm ama önce kayınım sandım. Yanıma oturdu ama dönüp bakamıyorum. Sonradan fotoğrafına baktım. Özel olarak fotoğrafımız bile çekilmedi. Kendi kendime çerçeve aldım, olduğum fotoğrafları büyütmeye çalıştım ama her şey yapay gibiydi. O arada babam da nişan günü saçımdaki başörtüsünü çıkardım diye kızmış. Bu arada ben 13 yaşından beri başörtüsü takıyorum.”
‘AİLEM NİŞANDAN DÖNMEMİ İSTEMEDİ’
Nişandan 4 ay sonra eşi ona bir telefon göndermiş, ailesi karşı çıkmış ama evleneceği adamı tanımak adına telefonu kabul etmiş. Telefon konuşmaları eşinin annesinin istekleri üzerinden dönmüş hep. Eşyalar, oturulacak ev her şey kaynanasının zevkine göre olmuş. Ona da kaynanası ve annesinin arasında kalmak düşmüş. “Sözde bir gelinlik giydim. Kaynanam masraf olmasın diye fotoğraf çekilmesini istemedi. Ben de artık aileme yük olmaktan kurtulmak için her şeyi kabul ettim. Annem nişandan dönmemi istemedi çünkü dönersem kimse beni gelip istemezdi.”
Anlatırken arada sesini kısıp kendisiyle beraber getirdiği iki kızının yaşadıklarını duymasına engel olmak istiyor. 17 yıllık evliliğinden üç kızı var. Ancak yaşadıkları arasında en zoru evliliğinin ilk günleri olmuş. “Evlendiğimde evlilik hakkında hiçbir şey bilmiyordum. Kimse bana bir şey anlatmadı, bu yüzden çok zorluk yaşadım. İlk çocuğumu düşürdüm. O sırada tecavüze uğruyor gibisin. Bir gün sağlık ocağına gittim, muayene olmaktan korktum. İki ay acı çektim, enfeksiyon kaptım, sürekli kanamam oluyordu. Ben çok kötü olunca hastaneye kaldırdılar. Doktor ‘Dışarıdaki hayvan senin kocan mı?’ diye sordu. Durumumu düşünün artık. O gün ailemin yanına geri dönmek istedim. Onlar için fazlalıktım ama şimdi onlara ihtiyacım vardı.” Bu isteği üzerine kaynanası eşini köşeye çekip “Bunun başından önceden bir şeyler geçmiş ki böyle hasta numarası yapıyor” demiş. Bunu duyunca ailesinin yanına geri dönmek istemiş ve gitmiş de ancak ailesi eşinin yanına geri dönmesi için onu sıkıştırmış. Ardından eşi gelip yaşadıkları yer olan Mersin’e onu geri götürmüş. Ancak kaynanasının attığı yeni bir iftirayla işler yeniden karışmış. İntihar edip herkesten kurtulmak istemiş ve o esnada hamile olduğunu bilmiyormuş. “Yine de kurtuldum ama bebek zarar gördü. Bunlar olurken ben yeniden Antep’e ailemin yanına gelmiştim. Ailemin ikinci defa yanımda olmasını istedim ama olmadılar. Erkek kardeşlerim büyük olsaydı bize sahip çıkardı. O zaman bebek falan umurumda değildi şunlardan bir kurtulsam diyordum. Ama şimdi çocuklarımı çok seviyorum” diyor.
‘RESMİ NİKAH BİLE MASRAF OLUYOR DİYE AYLAR SONRA YAPILDI’
Yaklaşık bir yıl sonra, eşinin ailesiyle yaşarken evlerini ayırmaya karar vermişler. “Kaynanama bu zamana kadar ‘Neden bana bu iftiraları attın?’ diye hiç sormadım ama o güzel yıllarımı yok ettiği için onu asla affetmeyeceğim” dedikten sonra eşine konu geliyor. “İlk zamanlar onu sevmeye başlamıştım ama şu an iki arkadaş gibiyiz. Beni korumaması, gördüğüm şiddet… İki çocuğumu kaybettim. Bunlar yüzünden artık sevgiye inanmıyorum sadece eşime değil hiçbir insana karşı bir şey hissetmiyorum. Resmi nikahımız bile hastaneye gidip gelirken masraf çok çıkıyor diye aylar sonra yapıldı. Çocukluğum, gençliğim kaybolup gitti. Saçlarımı bile evlenmeden önce kestim çünkü hiçbir şey istediğim gibi olmamıştı.”
‘KARDEŞLERİME BEN BAKARDIM, BİR GÜN OKULA GİDER BİR GÜN GİDEMEZDİM’
Beraber biraz daha geriye okul yıllarına gidiyoruz. “Annem her sene bir çocuk doğururdu. O çocuklara ben bakardım. Okula bir gün gider iki gün gitmezdim, öğretmen de kızardı. Ben de ondan korkunca okula gitmek istemezdim. 1. sınıfta okulu bıraktım sonradan açık öğretimden ilkokulu bitirdim. Sorunlar çok olmasa daha da devam ederim okumaya ama sorunlar çok.”
Şimdilerde kaynanasıyla arasının iyi olduğunu ama onu hiç sevmediğini söylüyor. “Ben onun işini yapardım, ineğine bile bakardım acırdım ona. O da benim güçsüz olduğumu bilir eziyet ederdi ama şimdiki gelinlerine bana yaptıklarını yapamıyor.”
Baskı ve iftiralar arasında geçen yıllarda ekonomik olarak Mersin’de yaşamak zorlaşınca hep beraber memleketleri olan Suruç’a dönmeye karar vermişler. “Suruç’ta evimi bir ambara koydular. Ben de ortada kaldım. O zaman da hayat zordu, mecburen Suruç’a gittik. Eşim sonra iş için yeniden Antep’e gelince biz de peşinden geldik. O sırada bir çocuğum vardı, bir de dış gebelik geçirdim.” Dış gebelik sonrası geçirdiği kanama onda yeni bir tepkinin oluşmasına neden olmuş ve herkese rest çekmeye karar vermiş ve çıkıp Antep’e gelmişler. 10 yıl da Antep’te geçince ekonomik olarak zorluklara dayanamayıp yeniden Suruç’a dönmüşler. “Eşim kaynakçı olduğu için sürekli başka illerde işe gidiyor. Ben evin hem erkeği hem kadınıyım.”
4 yıl önce döndükleri Suruç’ta tavuk kümesini kendine ev yapmış. Bir süre sonra kaynanası elektriği ve suyu kesmiş ve 4 ay boyunca öyle yaşamak zorunda kalmışlar. “Artık kendimi savunuyorum onlar üstüme geldikçe öfkelendim ve kendimi savunmayı öğrendim.” diyor yaşadığı zor günleri anlatırken. Kardeşleri gelip de yaşadıklarını görünce onu çocuklarla beraber Antep’e getirmişler. “Soğuk, çocukları dışarda yıkasan olmuyor, içerde de olmuyor. Gittik 1 ay Antep’te kaldık sonra eşim bize Suruç’ta ev tuttu. Ardından ev aldık her şey düzene girdi derken eşim çatıdan düştü platin takıldı bir yıl evde kaldı. Öyle olunca evi sattık bir kısmıyla geçindik bir kısmıyla borç ödedik. Şimdi eşim iyi, biz de kiradayız, yapılmasını beklediğimiz bir ev var.”
SURUÇ’TA KADIN OLMAK…
Suruç’ta bir kadın olarak yaşamayı sevmediğini ama orada yaşamanın ekonomik açıdan daha kolay olduğunu söylüyor. Yaşadığı hayat ona herkesin kötü olduğu fikrini getirmiş ama kadınların içinde yaşadığı bu durumun da değişmesi gerektiğinin farkında o yüzden Suruç’ta bir kadın derneği kurulsa seve seve görev alabileceğini söylüyor. “Kadınlar birbirinin yarasını kapatmak zorunda. Suruç’ta kadınlar çok cesaretsiz, boşanmak isteyenler oluyor ama bunu yapamıyorlar.” Devletin ve hukuk sisteminin de kadınların arkasında olmadığının farkında bu yüzden kadınların yaşadığı kötü hayattan ancak birlik olmalarıyla kurtulabileceklerinin özellikle üstünde duruyor.
Onun anlatacağı bizim dinleyeceğimiz daha çok şeyin olduğunu bilerek taş binadan ayrılıyoruz. İçinde kadınları bir araya getirmenin arzusuyla ona yeniden üç kızıyla beraber Suruç yolu görünüyor.
Fotoğraf: Pexels
İlgili haberler
Oyun çağımızda zorla evlendirildik, ceremesini hay...
Emine, Ayfer, Fatma, Sevgi, Nursel, Ayşe, Elif… Oyun oynarken evlendirilmiş, küçücük bedenleri ilk a...
Hoş geldin Menekşe!
Menekşe… 12 yaşında evlendirilmiş, altı çocuğuyla yıllarca şiddet sarmalının içinden bir çıkış aramı...
Bu iş yerinde grev var: Corning grevinde kadın işç...
Kablo üretimi yapan Corning fabrikasında Lastik-İş üyesi işçiler toplu sözleşme talepleri için grevd...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.