Şiddeti önlemek için devlete etkin yükümlülükler veren İstanbul Sözleşmesi’nden Türkiye’nin Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın hukuksuz kararıyla çekilmesinin resmileştiği gün, Erdoğan kameralar karşısına geçip birkaç sene önce açıklaması gereken Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Ulusal Eylem Planını açıkladı. “Dün kadına yönelik şiddetle nasıl mücadele ediyorsak, bugün de yarın da mücadeleyi sürdüreceğiz” dedi ve İstanbul Sözleşmesi etkin bir biçimde uygulansaydı 10 yıldır çoktan yerine getirilmiş olması gereken yükümlülükleri kendi “yerli ve milli projesi” olarak açıkladı. Yani İstanbul Sözleşmesi’ni tümüyle antidemokratik, tümüyle hukuksuz bir biçimde fesh eden tek adam, sözleşmenin gereklerini “ulusal eylem planı” olarak “müjde” diye duyurmuş oldu.
Ulusal Eylem Planının tam da sözleşmeden çekilmenin resmileştiği gün açıklanması, İstanbul Sözleşmesi’nin toplumun geniş kesimleri tarafından sahiplenildiğinin, iktidar ve yandaşları tarafından tüm olanaklar ve manipülasyonlar devreye sokularak karalanmasına rağmen toplumun geniş kesimlerinin AKP’nin bu kararının yanlış olduğunu düşünüyor olduğunun iktidar tarafından da görüldüğünün bir kanıtı. Bu haliyle Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Ulusal Eylem Planı iktidar için bir “temizlik operasyonu”. Bu haliyle bu plan, İstanbul Sözleşmesinden çekilerek devletin etkin mücadele gereğinin yerine getirilmesi konusunda tüm sorumluluğunu bıraktığını ilan etmesi nedeniyle boş bir balon. Ama bir yandan da bu plan, kadın hareketinin son 1 yıldır dur durak bilmeksizin yürüttüğü kampanyaların, sözleşmeye sahip çıkmak için yaptığı çalışmaların, sokağı terk etmeme ısrarının yarattığı etkinin somut bir göstergesi. Kadınların her gün katlanarak artan şiddete karşı hayatlarına sahip çıkma ısrarının ne kadar “politik” bir ısrar olduğunun da kanıtı. Hangi partiden, hangi görüşten olursa olsun, geniş kesimlerin kadına ve çocuklara yönelik şiddet konusunda iktidarın yarattığı adaletsizlik ortamının sorumluluğunu taşıdığını görmesinin, bu sorumluluğunun aynı zamanda hesap da sorulması gereken bir şey olması noktasına daha çok taşınmasının da bir işareti.
Bu Ulusal Eylem Planı ile, 1 Temmuz’da İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçmediğini ilan etmek için ülkenin dört bir yanında eşzamanlı olarak sokağa çıkacak olan kadınlara, sokak eylemlerinin bir parçası olmasa da şiddetin bizzat devlet eliyle teşvik edildiği gerçeğini her gün kendi hayatında deneyimleyen geniş kadın kesimlerine bir mesaj vermek istiyor iktidar. Erdoğan’ın daha önceki konuşmalarından farklı olarak ulusal eylem planını açıklarken kullandığı ifadelerde de bir değişiklik söz konusu; kadını erkeğin “tamamlayıcısı” olarak gören, kadınla erkeğin eşit olmadığını her fırsatta fıtrat vurgusuyla ilan eden, şiddeti bir vicdan ve merhamet meselesi olarak ele alan Erdoğan, bu sefer "Bizim kadına yönelik şiddetle mücadele çerçevesinde aldığımız tedbirlerin, yaptığımız düzenlemelerin, hayata geçirdiğimiz uygulamaların kadınların haklarına, hukuklarına, onurlarına sahip çıkmamızın tek sebebi eşref-i mahlukat olan insan sıfatıyla kendilerine olan saygımızdır. Dün kadına yönelik şiddetle ve kadınların insan olarak sahip oldukları haklarını kullanabilmesi konusunda nasıl mücadele ediyorsak bugün de yarın da aynı mücadeleyi sürdüreceğiz." dedi. 2021 Türkiyesinde cumhurbaşkanı sıfatlı bir kişinin kadınların “insan” olduğunu ve haklarıyla var olduklarını söylemesi alkışla karşılanacak bir şey değil elbette. Ama iktidar zihniyetinin kadınları bu zamana kadar koyduğu yer düşünüldüğünde, bugün Erdoğan’ın tam da bugün bunları söylemek zorunda kalmasında kadınların “insanca yaşamak” için verdiği, hayatlarına haklarına sahip çıkmak için sürdürdüğü mücadelenin de önemli bir yeri olduğunu unutmamak lazım.
Elbette bu yetinilecek bir şey değil. 10 yıldır kadına yönelik şiddetle bırakalım mücadele etmeyi, şiddetin her türünü tüm zorbalıklarıyla meşru kılmaya çalışan bir iktidarın tam da kadınların sözleşmeden vazgeçmeme kararlılıklarını açıklıkla ifade ettiği günlerde bu kararı hiç tanımadan sözleşmeden çekilip, aynı gün ulusal eylem planı açıklamasında ikna olunacak, mutlu olunacak bir tek şey bile yok. Zira; göz boyamak için ulusal eylem planı açıklayıp şiddete karşı sıfır tolerans ilan ettiği günlerde bir yandan da çocuklara ve kadınlara karşı büyük bir hak gaspı harekâtına girişen iktidar, 4. Yargı Paketi ile her tür adaletsizliği “hukuk” kılıfına sokmanın peşine düşmüş durumda. Defalarca gündeme getirip tepkiler nedeniyle geri çektiği çocukların zorla evlendirilmesi, çocuk istismarcılarının affı gibi konuları bir kez daha dayatmaya hazırlanıyor. Mecliste yine göz boyamak için kurulan şiddetin nedenlerinin araştırılması komisyonunda çocuklarla evlenmenin “insan hakkı” olduğunu ilan eden bürokratlar, şiddetin tolere edilebilir olduğunu düşünen bakanlar cirit atıyor. “Reform” diye sundukları 4. yargı paketiyle cinsel istismar, kasten öldürme, işkence gibi “katalog suçlar” için “somut delil” şartı getiriyorlar. Alenen kadınlara ya da çocuklara yönelik cinsel suçlarda hiçbir erkeğin tutuklanmayacağını, ‘somut delil’ yoksa mahkûm edilmeyeceğini “hukuk” kılıfına sokuyorlar. Kabul etmiyoruz.
Bu iş bizim için 1 Temmuz’da bitmedi, bitmeyecek. Haklarımıza yönelik gasp planlarının farkındayız, hayatlarımıza sahip çıkmak konusunda ısrarlıyız. Mücadeleye devam edeceğiz!
Fotoğraf: Ekmek ve Gül
İlgili haberler
İl İl 1 Temmuz eylemleri: İstanbul Sözleşmesi bizi...
Kadınlar, “Haklarımızdan, hayatlarımızdan, İstanbul Sözleşmesinden vazgeçmiyoruz” demek için 1 Temmu...
'İstanbul Sözleşmesi’nden vazgeçmiyoruz, 1 Temmuz’...
Haklarımızdan Vazgeçmiyoruz İstanbul Sözleşmesi'ni Uygula Kampanya Grubu yayımladığı manifestoda, on...
1 Temmuz’a az kaldı, kadınlar sokakta, iktidar ‘fi...
Haklarımızı hedefe koyan geniş saldırı furyasına karşı mücadele etmekten vazgeçmediğimizi dile getir...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.