Rüyalar insan beyninin yansımalarıdır. Hele bazı rüyalar vardır ki insan o rüyanın gerçek olmasını o kadar diler ki… Türkiye’de de kimilerinin rüyaları kolayca gerçekleşirken, kimilerinin rüyaları her zaman rüya olarak kalmaya devam eder. Özellikle emeği ile geçinenlerin rüyaları nedense bir türlü gerçekleşemez. Hele ki rüya sahipleri erke ve parasal güce sahiplerse rüyaları efsaneye bile dönüşebilir. Bizim ülkemizde de birilerinin rüyası gerçekleşti ve biz sağlık emekçileri arasında şehir efsanesine dönüştü. Niye mi? İş yerlerinizin bir rutini, bir ritmi vardır. Kendine özgü bu ritim, kendine özgü sosyal yapılarla kişilik kazanır. Her iş yerinde günlük sohbetlerde merak edilen şeyler, genellikle bu ritmi bozan yenilikler ya da değişikliklere dairdir. Çalıştığım iş yerinde de yaklaşık iki yıldır sohbetlerimizin ana ve gizemli bir konusu olarak “şehir hastaneleri” ilk sırayı almaktadır. “İl sağlık müdürlüğünden yetkililer demiş ki”, “başhekim dedi ki”, “hastane müdürü dedi ki”, “sorumlumuz dedi ki” ile başlayan ve birbiri ile çelişen türlü bilgiler yorucu nöbetlerimizde, soluklandığımız zamanları renklendirdi uzun süre. Sizin yaşamınızı derinden etkilendiren bir konu hakkında bilgi sahibi olamamanız bir yana, sizi yok sayan bir unsurun oluşturduğu yeni bir yapıda çalışmak oldukça endişe verici bir durum değil mi? Ben bu durumun kaygısı ve endişesini uzun süredir taşımaktayım. Ankara Şehir Hastanesinden hizmet alacak olan Ankaralıların da bazı konularda kaygılanmaları gerektiğini düşünmekteyim. Haklı ya da haksız kaygılar olduğunu düşünebilirsiniz elbette. Hizmet aldığınız zaman ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınızdır.
‘İNSAN VE İNSANA DAİR HER ŞEYİ ÖĞÜTMÜŞ’
Yaklaşık bir ay önce bu gerçeklikle tanıştım. Uzun mu uzun, yukarıdan ve aşağıdan gelen pırıltılarla gözlerimin kamaştığı bir koridorda ilerlerken bir korna sesi ile irkildim. Ömrünün büyük bir kısmını hastanede ve hastane koridorlarında geçiren ve daha ne kadarını da geçireceğini bilmeyen (emeklilikte yaşa takılan verilen hakların nasıl geri alındığını iyi bilen) bir kadın sağlık emekçisiyim ve bu nedenle golf arabasını arkamda görünce oldukça şaşırdım. Şöyle bir etrafıma bakındım, neredeydim ben? Hastanedeyim ama burası hastane gibi kokmuyordu, hastane gibi işlemiyordu, daha çok ticarethanenin gelişmiş devleşmiş haliydi, öylesine bir dev ki tüm ilkeleri, tüm kavramları yerle bir etmiş, insana ve insan emeğine dair her şeyi öğütmüş… Öğüttüğü çarktan çıkan kıvılcımlarmış aslında gözlerimi kamaştıran. Işığa engel olacak insanlar, küçülmüşler, hiçleşmişler… Karınca gibiler adete, kendilerinin ağırlıklarından onlarca kat fazla yükü taşıyorlar. Çoklar ama yoklar… Kendimi başka bir evrende, bir yabancı gibi hissettim şehir hastanesinde.‘NİTELİKLİ SAĞLIK HİZMETİNDE KISTAS NE?
Haksız da değilim aslında. Mekansal büyüklük neden tercih edilir. Kamunun sürdürdüğü hizmetler 19 parçaya bölünüp, neden taşerona teslim edilir? 200-600 yataklı hastaneler optimum kapasite ile çalışan hastaneler olarak kabul edilirken, neden 3 bin 600 yatak kapasiteli hastane yaptırılır? Daha verimli, daha nitelikli sağlık hizmeti sağlamak için gerekli kriterler içinde yatak sayısının çokluğu bir kıstas mıdır? Ya da yatak sayısı 3 bin 500’ün üzerindeki hastanelerde daha nitelikli ve verimli sağlık hizmeti verildiğine dair bilimsel bir bulgu mu vardır? Bir ülkenin sağlık hizmetinin niteliğini neler belirler? Sağlık hizmeti, devasa hastaneler yapmakla mı sağlanır? Bir ülkenin Sağlık Bakanlığı, garanti sözleşmelerinde hasta ya da hastalık garantisi mi verir? Dünyanın 3. büyük hastanesi ya da Avrupa’nın en büyük hastanesine sahip olmak bir ülke için gurur kaynağı olmamalı, sağlıklı toplum yaratma derdinde olan ülkelerin önce hasta olmamayı sağlayan önlemleri almaları ve buna yönelik uygulamaları ile övünmesi gerekli değil midir? Temel görevlerinden biri hasta olmamayı sağlamak için gerekli tedbirleri almak olan bir kurumun politika yapıcıları, böyle kararlar alınca insan ister istemez huzursuz oluyor. Büyüklüğün faydasından kim ya da kimler sebeplenmekte? Kamu mu, halk mı, yoksa birkaç iyi adam mı?‘İNSANLIKTAN ÇIKMIŞ BİR HALDEYİZ’
Biz sağlık emekçileri özellikle temizlik hizmetlerinde, hasta bakım hizmetlerinde, yönlendirmelerde çalışan kadınlar olarak, mevcut hastanelerde zaten iş yükünün altında ezilmekteyiz. Harcadığımız efor, biyolojik yapımızın çok çok üstünde zaten. Şu an yatak başına 100 metre kare düşen hastanelerde bile nöbet ve vardiya sonralarında insanlıktan çıkmış bir halde evimize gitmekteyiz. Geleneksel rollerimiz sonucu evde de çalışmaya devam etmekteyiz. Şimdi yatak başına 287-312 metrekare düşen şehir hastanelerinde harcayacağımız efor bizi herhalde nöbet sonrasında tabiri caizse yere yapıştıracaktır. Bu fiziksel yorgunluk, mobbing, maliyet azaltma baskıları, az elemanla çok iş yaptırma, hemşire sayısının yetersizliği, angaryalar, uzamış çalışma saatleri, yönetim becerilerindeki yetersizlik gibi psikolojik risklerle birleşince, şehir hastanesi çalışanı ülkenin en tükenmiş çalışanları, şehir hastaneleri de en fazla çalışan tüketen hastaneler ya da insan öğüten kurumlar olarak çalışma ilişkileri biliminde yeni bir kavram olarak yerini alacaktır.ŞEHİR HASTANESİ CİLASININ ALTINDAKİLER
İnsanı var eden nedir? Fikirleri, eylemleri ve duruşu ile insan ‘Varım’ der. Çalışan kendi hakkında alınan kararlarda söz ve yetki sahibiyse, örgütlü hareket edebiliyorsa, sosyal-ekonomik yönü destekleniyorsa, liyakat ve kariyer ilkeleri ile mesleki tatmin ve ilerleyişini sağlayabiliyorsa o kurumda vardır ve önemseniyordur. Şehir hastanesindeki gözleri kamaştıran ışıltı, çok iyi işlenmiş bir ciladır aslında. Bu cila; bir tek kreşi bile olmamasından, şehrin dışına taşınmaktan kaynaklı mağdur edilen onlarca sağlık emekçisine ücretsiz servis sağlanmamasından, kafeteryasından kuru temizlemesine varan ayrıntılar düşünülmüşken giyinme odalarının ve kişisel dolapların sağlanmamasından, her geçen gün cebimize giren ücretin azalmasından, işletmesinin özel sektör tarafından yapılmasından ve özel sektör kurallarının geçerli olmasından, “hizmet alan” kelimesi yerine “müşterilerimiz” kelimesine geçilmesinden, çalışan sağlığı ve güvenliği ile ilgili mevzuatının uygulanıyormuş gibi gösterilmesinden ve halen Sağlık Bakanlığı yetkilileri tarafından sendikaların ve meslek odalarının görüş ve önerilerinin dikkate alınmamasından, taşınması ve kapatılması planlanan hastanelerin çalışanlarına yönelik yönetimlerce tek kelime açıklama yapılmamasından dolayı zaten dökülmeye başlamıştır ve şimdiden şehir hastaneleri şehir efsanesine dönüşmüştür.
EN ÇOK KADINLAR ETKİLENECEK
KADIN olmak hayatın yükünü omuzlarında değil de vücudun her noktasında hissettiriyor insana. Çocuk bakımı, hasta bakımı, hasta takibi, kronik hastalara bakım, yaşlı bakımının yükü de hastane dışında yine kadınların sorumluluğunda yürüyor ülkemizde. Dolayısı ile “Sağlık hakkına erişimden, sağlık hizmetinin sunumundan, niteliğinden, verimliliğinden en fazla etkilenenler de kadınlardır” demek yanlış olmaz herhalde.
Sizler de şehir hastanelerine erişme konusunda ciddi sıkıntılar yaşayabilirsiniz. Engelli bir hastanız varsa şehir hastanesine erişip, muayene olmak, tetkik ve tahlil yaptırmak sonuçlarını takip etmek epeyce vaktinizi alacak ve sizi oldukça yoran bir çaba ve strese sokacaktır. Ayrıca şehir dışında olan bu hastanelerde beklemek zorunda kaldığınızda, bir bardak çay içmek istediğiniz de ya da acıkıp karnınızı doyurmak istediğinizde, cebinizde AVM’ye gittiğinizde bulundurduğunuz kadar para bulundurmaya dikkat ediniz ya da tedarikli geliniz. Astronomik kira giderlerini ödeyebilmek, artan sağlık harcamalarını finanse edebilmek için cebinizden alınacak yeni katkı, katılım paylarına da hazırlıklı olunuz. Kamusal yararı her şeyin üstünde tutan sağlık hizmet ekibini şehir hastanesinde göremeyebilirsiniz. Görseniz bile aynı nitelikte sağlık hizmeti alamayabilirsiniz. Kısacası sizler açısından da hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Bu nedenle sağlık hakkınıza sahip çıkmak için sessiz kalmayın. Sağlık emekçilerinin herkese parasız, nitelikli, hakkaniyetli sağlık hizmeti taleplerine destek, mücadelelerine ortak olalım.
Çocuklar siz de patenleriniz varsa getirmeyi unutmayınız! Koridorlar geniş ve oldukça uzun. Hatta annelerinize de paten yapmayı öğretmeniz işlemlerinizi daha da hızlandıracaktır (aslında ben de öğrensem hiç fena olmaz). Yoksa golf arabasına binmek için uzun süre sıra beklemek zorunda kalabilirsiniz. Ha bir de navigasyon kullanmayı, kroki ve harita takip etmeyi de öğreniniz. Çünkü Şehir Hastanesi bildiğiniz hastaneler gibi değil ve umarım ki yolunuz hiç.
İlgili haberler
Şehir hastaneleri sağlıkta devrim mi?
Vitrinde ışıl ışıl koridorlar, geniş, konforlu odalar, güzler yüzlü sağlık çalışanları var. Peki şeh...
Pırıltılı reklamların arkasındaki şehir hastaneler...
Vitrinde ışıl ışıl koridorlar, geniş, konforlu odalar, güzler yüzlü sağlık çalışanları var. Peki şeh...
ŞEHİR HASTANELERİNDE ÇALIŞAN KADINLAR: Yorgun, tük...
‘Beş yıldızlı otel konforunda hastaneler açıyoruz’ denilerek açılan Mersin Şehir Hastanesini hemşire...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.