Sadece beslenme hakkı değil, çocukların esenliği için 1 öğün ücretsiz, sağlıklı yemek
'Bence karar vericilerin yapması gerekenler çok net, raporlar da ortada. Bizim yapmamız gereken ise çocukların bu haklarının hayata geçmesi için istikrarlı savunuculuk ve dayanışmadır.'

TÜİK verilerine göre çocuklar Türkiye nüfusunun %26,5’ ini oluşturuyor. Düşünsenize, ülkenin neredeyse üçte biri ülkenin nasıl yönetildiğine karar veremiyor ama alınan kararlardan doğrudan etkileniyor!

Öğretmen olan arkadaşlarım -bu arkadaşlarım sosyo-ekonomik anlamda dezavantajlı bırakılmış bölgelerdeki okullarda çalışıyorlar- okullarda yapılan rutin aramalarda, çocukların cüzdanlarında çoğu zaman 10-20 liradan başka para görmediklerini büyük bir kaygı ile aktarıyorlar. Yapılan araştırmalar okula beslenme ile gelen azınlık çocuk grubunun beslenme çantasında ise çocukların gelişimlerini destekleyecek besleyici gıdaların olmadığını aktarıyor. Çoğu zaman çocuklar, tek öğünle tüm günü geçirmeye çalışıyorlar.

KARAR VERİCİLER ÇOCUKLARLA BİR TAHAKKÜM İLİŞKİSİ GELİŞTİRİYOR

Çocukların yaşama ve gelişim hakkını doğrudan etkileyen, temel haklarına erişimini engelleyen gıda yoksunluğunu sadece yaşanmış bir ekonomik krizin sonucu olarak tanımlayamayız.

Bu, bana kalırsa, sosyal devletin sadece yazılı, resmi metinlerde var olmasının, çocuklarla ve haklara erişimde desteğe ihtiyacı olan gruplarla tahakküm ilişkisi geliştirmeyi tercih etmenin politik bir sonucu. Bir çeşit “açlıkla terbiye etme” yönetimi. Parası olan ailelerin çocukları için şükrettiği, parası olmayan ailelerin çocuklarını ve hayatları Allah’a emanet ettiği bir dönem yaşıyoruz.

BU KOŞULLARDA ÇOCUKLAR EĞİTİME NASIL DEVAM EDEBİLİR?

İşim gereği hem çocuklarla hem de ailelerle sıkça çalışıyorum. “Hali vakti yerinde” ailelere mensup çocuklar da kantin fiyatlarından, su bile alamadıklarından, harçlıklarının yemek yemek için yeterli olmadığından yakınıyor. Çocukların sağlıklı, kaliteli ve ücretsiz yemeğe ihtiyaçları var.

Okullar; çocukların gelişimi, güvenliği, esenliği için çok önemli yerler. Ama karanlıkta uyanan, şanslı ise servislere binen, floresan ışıklar altında ve kalabalık sınıflarda, müfredattaki zorunluluklardan dolayı ihtiyaçları öğretmeni tarafından anlaşılmayan, forması, kitapları çok pahalı olan, aç bir şekilde dersleri anlamaya, sınavlardan geçmeye çalışan ve buraya daha eklenecek bir sürü olumsuzluklar eşliğinde bir çocuk, okula ne kadar süre devam edebilir ki?

Tek öğünle idare etmeye çalışan ya da o günü hiç yemek yemeden geçiren çocuklar varken, akran zorbalığının genelde en belirgin yaşandığı alanlar olan kantinlerden, kantinin fiyat ve gıda bakımından denetlenmesinin olumluluğundan da bahsedemeyiz. Çocukların açlıktan okullarda bayılması da yaşama ve gelişimleri için uygun gıdalarla beslenememesi de Türkiye’nin imzacısı olduğu Çocuk Hakları Sözleşmesi Madde 6’nın ifade ettiği, devletin yükümlülüğünün yerine getirilmediğinin bir göstergesi.

Şimdiye kadar kamunun “yetemediği” alanlarda belediyeler, sivil inisiyatifler ve sivil toplum örgütleri göreve ortak oldu; seferberlik denildi, çoğu zaman bu rolü devraldı. Onlar devraldıkça temel yükümlülükler yerine getirilmese de olur hale geldi belki de. Elbette kamu sorumluluğunun yerine getirilmesi, diğer kurumlarla işbirliği ile mümkün. Ancak destek beklentisi başka, temel görevi devretmek başka.

Yerel seçimler öncesi belediyelerin, temel hakları bir lütuf gibi vadetmesi ise çocuklar üzerinden rant sağlamaktan başka bir şey değil. Bu kadar yoksulluk içinde oyumuzla -bir umut- çocukların karnı doyacak diye sevindiğimiz bir çaresizlik içindeyiz.

PEKİ NE YAPACAĞIZ?

Peki ne yapacağız? Veri toplayacağız. Çocuklar, ev ve okul dışında nerelerdeler? Çocuklar okula gidemediklerinde ne yapmak zorunda kalıyorlar? Maalesef yasaların olanaklı hale getirdiği dışarıdan okul bitirmeyi neden çocuklar da tercih eder hale getiriliyor? Özellikle çocuk yoksulluğu, çocukların evlilik yolu ile istismarı, okul terkleri, çocuk işçiliği, çocukların gelişim ve esenliği ile ilgili verilere ihtiyacımız var.

Belediyelerin kentte yaşayan engelli, kronik hastalıkları olan, mülteci, azınlık, sosyo-ekonomik açıdan dezavantajlı, ailesinden uzak tüm çocukların sayısını ve durumunu biliyor olması gerekiyor. Belediyelerin çocukların esenliği için programlar geliştirmeleri gerekiyor. Bu programlara aileler de dahil olmak üzere öğretmen, okul öncesi çalışanı, psikolojik danışmanlar, servis şoförleri gibi çocuklarla çalışan yetişkinleri de katılması gerekiyor.

Çocukların beslenme sorununu, sadece bir beslenme sorunu olarak değerlendirmeden, bunun nedenlerini önleyebilecek stratejiler geliştirmeliyiz. Gıda güvenliği için uygun tedarik zincirini; gıdaların dağıtımı ve iletilmesi için çocuk dostu yöntemleri de planlamak yine karar vericilerin görevi. Çocukların kaliteli beslenmesini sağlayacak semt pazarları ve ücretlendirme politikaları, çocuklara uygun beslenme hazırlığı için farkındalık artırıcı bilgilendirmeler de buna dahil.

Bizler, çocuklarla çalışanlar, çocuklar için çalışanlar çocukların onurunu koruyarak ve onları araçsallaştırmadan nitelikli gıdaya erişimdeki sorunları raporlamalı, ilgili makamlara iletmeli, takibini yapmalıyız. Bu konuyu karar vericilerin gündemine sokmak ve kamuoyu oluşturmak da bizlerin görevi.

EĞİTİM HAKKI ÖZEL OKULLARIN SATTIĞI BİR HİZMET OLMAMALI

Merkezi yönetimden beklentim ise okul algısını değiştirmesi üzerine. Yıllar önce çalıştığım Tarlabaşı’nda bazı yoksul aileler güne geç başlamayı tercih ederlerdi. Geç uyanırlarsa çocuklar açım diye etrafta gezmeyecek, soba yakılmak zorunda kalmayacaktı. Güne ne kadar geç başlanırsa ekonomik olarak o kadar sürdürülebilir bir düzen oluşturulabiliyordu. Çoğu zaman çocukların erkenden kalkıp okula gitmesi, bu düzeni bozacak bir durumdu sadece.

Okul çocukların güvenle gittiği, kararlara katılabilecekleri, açlık yaşamadan keyifle öğrenecekleri, ayrımcılık yaşayamayacakları bir yer olmalı. Okullar çocukların hareket edip spor yapabilecekleri bahçesi olan, içinde kendilerini rahat hissettikleri kıyafetler giyebildikleri, kendi başlarına da zaman geçirebilecekleri kütüphanesi ve dinlenme odaları olan, özgürce soru sorup araştırma yapabilecekleri, sanata erişebildikleri, psikolojik ve fiziksel sağlıklarının gözlem altında olduğu, sabah gün aydınlığında gelip hava kararmadan ve ödevlerini orada çoktan yapmış olarak ayrıldıkları yerler olmalı. Bunun için okullara ayrılan bütçeler yeniden düzenlenmeli. Bu düzen bir lüks gibi, sadece özel okulların para ile sattığı bir hak haline gelmemeli.

Çocuklara, ailelere ve öğretmenlere beslenme ile ilgili bilgiler verilmeli, ama o bilgilerle çocukların karnını doyuracak sistemler yaratılmalı.

2023 Mayıs ayında Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Komitesi gözlem raporunu Türkiye’ye iletti. Komite, yaşanan çocuk hak ihlalleri karşısında endişelerini belirttiği raporda, çocukların okuldan kopmalarını ve esenliklerini etkileyecek tüm uygulamalar için devlete bir an önce önlemler alması ve tüm yasal düzenlemelerin Çocuk Hakları Sözleşmesi ile uyumlu olması için acilen gerekenleri yapmasını istedi.

Bence karar vericilerin yapması gerekenler çok net, raporlar da ortada. Bizim yapmamız üzerimize düşen ise çocukların bu haklarının hayata geçirilmesi için istikrarlı savunuculuk ve dayanışmadır.

Fotoğraf: Evrensel

İlgili haberler
MEB’in 4 yıllık planında 1 öğün ücretsiz yemek yok

Milli Eğitim Bakanlığının 2024-2028 stratejik planında, okullarda çocuklara 1 öğün ücretsiz ve sağlı...

Bir öğün ücretsiz yemek davası 21 Şubat'ta | Bu da...

Çocukların bir öğün ücretsiz ve sağlıklı yemek hakkı için mücadele sürüyor. Çocukların beslenme hakk...

21 Şubat'ta çocukların ücretsiz ve sağlıklı beslen...

Ekmek ve Gül olarak çağrısını yaptığımız bir öğün ücretsiz ve sağlıklı yemek kampanyası için Tuzluça...