ODTÜ Toplumsal Cinsiyet Çalışmaları Topluluğu, “Osmanlı’dan Bugüne Türkiye’de Kadın Mücadelesi” paneli düzenledi. Panele konuşmacı olarak “Osmanlı Kadınlarının Hayat Hakkı Arayışının Bir Hikayesi” kitabının yazarı Aynur Demirdirek ve Ekmek ve Gül yazarı Fulya Alikoç katıldı.
Demirdirek, Osmanlı kadınlarının, 1800’lerin sonundan başlayarak dernekler kurduğunu, basını kullandığını, konferanslar düzenlediğini, yani geleneksel alanların dışında var olmayı hedefleyen çalışmalar yaptığını anlattı. O dönem ev dışında çalışmanın öğretmen olmak, telefon idaresinde çalışmak gibi alanlarla kısıtlı olduğuna dikkat çeken Demirdirek, kadın mücadelesinin Cumhuriyet’in kuruluş döneminde de devam ettiğini, kadınların doğrudan bir baskı grubu oluşturmasalar bile faaliyetleri ile kurucu kadroları sıkıştırdığını, bu yüzden “Kadınlara belli haklar verildi” cümlesinin yanlış olduğunu ifade etti.
KADIN MÜCADELESİNİN UĞRAKLARI
Ekmek ve Gül yazarı Fulya Alikoç ise Türkiye’deki kadın mücadelesini “kadınların kamusal alanla ilişkisine dair üç temel uğrak üzerinden” yorumladı. Alikoç, 19. yüzyılda sanayi kapitalizminin gelişiminden Birinci Dünya Savaşı’na kadarki süreci ilk uğrak, İkinci Dünya Savaşı’nı ikinci uğrak, neoliberal dönüşüm sürecini ise üçüncü uğrak olarak ele aldı.İlk uğrakta karşımıza kadınların işçileşmesi, emek üretkenliğinin artışı, vatandaşlık ve oy hakkı mücadelesinin çıktığını ifade eden Alikoç, farklı sınıflardan kadınların üzerinde ortaklaştığı bu mücadelenin, işçi sınıfı kadınlarının talepleri bakımından aynı zamanda burjuvaziye karşı mücadele anlamına da geldiğini söyledi.
Dünya Savaşları sırasında kapitalist ülkelerde kadınların kamu hizmetine çekildiğini ve zorunlu olarak çalıştırıldığını belirten Alikoç, savaşların bitiminde ise kadınların yeniden eve döndürüldüğünü anlattı. İkinci Dalga Feminizmin, 2. Dünya Savaşı sonrası Amerikan orta sınıf ailesindeki ekmek kazanıcı baba, yuva yapıcı anne rollerine tepki olarak doğduğunu, stratejisinin ise evli ev kadınlarını en klişe erkek işlerine koşmaya çağırmak olduğunu aktardı. Türkiye’de bu sürecin yansımalarının daha çok sosyal devlet uygulamaları ile belirdiğini ifade eden Alikoç, bunda Sovyetler Birliği’ndeki kadınların sahip olduğu hakların birinci dereceden etkili olduğunu vurguladı.
NEOLİBERALİZMLE FEMİNİZMİN BULUŞMASI
Fulya Alikoç, 1980 öncesi dönemde Türkiye’de kadın hareketinin esas olarak işçi sınıfı hareketiyle yan yana ve sosyalist karakterde olduğunu, ancak ‘80 sonrasında İkinci Dalga Feminizmin neoliberal dönüşümü destekler nitelikte taleplerinin baskın duruma geldiğini ifade etti. Devlet ve piyasa ilişkisinin neo liberal dönüşümü sürecinde özelleştirme, esnek çalışma, düşük ücret politikalarıyla, sınıfın kazanılmış haklarına yönelik yoğun bir saldırı yaşandığını hatırlatan Alikoç, bu arada kadın emeğinin de daha ucuz, daha esnek, daha güvencesiz, daha örgütsüz hale geldiğine dikkat çekti. Alikoç, “Sınıf hareketi bu dönemde neo liberal saldırılara karşı sınıfın haklarının ve örgütlülüğünün korunması gündemiyle hareket ediyordu. Oysa örneğin kapitalizmin ücretlerin düşürülmesi ve kadın emeğinin daha yoğun sömürülmesi hedefleriyle feministlerin ‘aile ücreti’ne yönelik tepkileri ve gece çalışma yasağı gibi koruyucu önlemleri ‘cinsiyetçi’ bulmaları örtüşüyordu” dedi. Bugün geçmişte İkinci Dalga Feminizmi savunan birçok feministin de bu örtüşmeyi sorguladığına dikkat çeken Alikoç, son yıllarda tartışılmaya başlanan “yüzde 99’un feminizmi” iddiasının çıkış noktasının bu sorgulama olduğunu belirtti.İlgili haberler
19. Yüzyıl Osmanlı taşrasında hane içi çatışmalar...
Her hafta farklı bir konunun tartışıldığı Yoğurtçu Kadın Forumunda bu hafta Osmanlı’da aile içi çatı...
GÜNÜN BELLEĞİ: Osmanlı döneminde kadının tarih sah...
Osmanlı dönemindeki kadınların yaşantılarına kısaca bir bakış atarak baskıların ve kadın mücadelesin...
ODTÜ’deki ‘abaza yürüyüşü’ gelenek değil taciz!
ODTÜ’de yıllardır elektrik kesintilerinde kadın yurdu önünce yaşanan tacizler dün akşam da yaşandı....
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.