Nergis’in ayakta kalma savaşı: ‘İki üniversite bitirdim, kızımı okula yazdıramıyorum’
Nergis, 36 yaşında. İki üniversite bitirmiş. Facebook gruplarında her an iş arıyor. Zengin muhitlerde kartını da dağıtıyor: “Güvenilir, eli çabuk, hijyenik temizlikçi… Nergis Bilmemne!”

Adı Nergis. Onu, Facebook’ta son zamanlarda üye sayısı yüzbinleri aşan bir iş arama grubunda buluyorum. Facebook’ta günlük işler için açılmış çok sayıda böyle grup var, beş tanesine ben de üye oldum yaklaşık bir ay önce, gözlemlemek için. Nergis de bunların hepsine ve daha fazlasına üye. İş duyurularının altına yaptığı yorumlar dikkatimi çekiyor. Messenger üzerinden ulaşıyorum. Uzun zaman yanıt vermiyor. Sonra görüşmeyi, yaşadıklarını anlatmayı kabul ediyor. “Belki değersizlik hissimi biraz olsun aşarım, sesimi duyan, benimle benzer şeyleri yaşayan birileri yalnız olmadığını hisseder” diyor görüşmeyi kabul ederken.

Anlattıkları, pandemi döneminde derinleşen ağır işsizlik sorununun çarpıcı bir görünümünü sunuyor. Tek başına kızıyla ayakta durmaya çalışırken, aldığı nakdi ücret desteği hiçbir hayati ihtiyaca yetmediği için sürekli olarak günlük işler arıyor. Facebook’taki iş bulma grupları dışında pek çok whatsapp grubuna da üye. Sabah gözünü açar açmaz bu gruplara göz gezdirdiğini, bütün gün elinden telefon düşmediğini anlatıyor. Koli katlamadan, barkod vurmaya, kot düğmesi zımbalamaktan, yemekhanede yardımcı eleman olarak çalışmaya önüne ne iş gelse yapmış. Elinde avucunda ne varsa sattığı iki odalı evin kirasını bir ay ödüyorsa, diğer ay ödeyemiyor. Kızıyla el yordamıyla iş arama kartları hazırlamışlar: “Güvenilir, eli çabuk, hijyenik temizlikçi…” Göktürk’e gidip posta kutularına atmışlar bu kartları. Kızını bu yıl okula gönderememiş imkânı olmadığı için. Bu onun büyük yarası…

“İşsizlik demek çaresizlik demek, aptallaşmak, durgunlaşmak, güçsüzleşmek, güçsüzleştikçe de hissizleşmek, alıklaşmak demek bence...” diye anlatıyor içinde bulunduğu duygu dünyasını. İçi bulanıyor işsizlikten söz ederken.

Öfkeli. Milyonları insan yerine koymayan devlete ve iktidara öfkeli… Milyonların işsizlikle mücadelesini Nergis anlatıyor…

BABASI KIZIMI GÖRMEYE GELMİYOR ‘BİR ŞEY İSTERSE ALAMAM, MAHCUP OLURUM’ DİYE…

Adım Nergis. 1985 doğumluyum, 7 yaşında bir kızım var. Kızım 3 yaşındayken boşandım. 4 yıldır kızımla birlikte hayatımızı iki başımıza sürdürmeye çalışıyoruz. İletişim mezunuyum. Ayrıca dışarıdan Kamu Yönetimi okudum. Evlendiğimde bir şirketin insan kaynaklarında çalışıyordum. Kızım doğduğunda, bakıcı parası ücretimi kat kat geçtiği için işi bıraktım. Evli olduğum kişi de evi geçindirebiliyordu yani, kendim bakayım dedim. Sonra boşandım zaten, boşandığım kişinin bir tek kuruş katkısını görmedim. Şimdi ise öyle bir beklentim yok. Hani neredeyse ben ona para vereceğim elimde olsa, öyle kötü durumda. Hafta sonları gelip kızını bile görmüyor, “Kız bir şey isterse alamam, çok mahcup olurum, iş bulana, kendimi toplayana kadar hafta sonu görüşlerini yapmayalım” dedi. İyi dedim, ne diyeyim...

Kız üzülüyor tabi, üzülmez mi... Yapayalnız çocuk. Herkes gibi o da kendini değersiz hissediyor. Daha 7 yaşında hissettiği en büyük duygunun bu olduğunu görüyorum. Bu ülkede kendini değerli hisseden kim var zaten? Elimden geldiğince benim canım, biriciğim olduğunu hissettirmeye çalışıyorum. Benim değerlim olduğunu… Ama ben ne kadar değerliyim, onu düşünmemeye çalışıyorum. Annelik çok zor bu dönemde. Çok.

KIZIMI ANNEME GÖNDERDİM, EVİMİ KAPATTIM

Ne yaptım boşandıktan sonra? Eski işyerime yeniden başvurdum, almadılar. Başka yerlere CV üstüne CV gönderdim, hep elim boş kaldı. Önce bir alışveriş merkezinde büyük bir markanın outlet mağazasında iş buldum. Çalışma saatleri çok uzundu. Kızım küçüktü. Ailemden kimse İstanbul’da değildi. Masraflardan kısmak için de evdeki eşyaları babamın bir arkadaşının Bağcılar’daki deposuna koyduk, ben de üç kadına ev arkadaşı oldum. Hem işe yakındı hem de hiç değilse masraflar bölündü. Kızımı Bandırma’da annemin yanında bıraktım, izin günlerinde gidip gördüm. Çok zorladı o koşullar beni. Ben de sonra Arnavutköy’de bir kablo fabrikasında büküm işi buldum.

Tam para biriktirdim, bir oda bir salon ev buldum, kızı da kreşe yazdırdım, kreşten alıp birkaç saat bakacak birini ayarladım, az çok düzene girdik derken pandemi başladı. Kızımla yeni evimize taşındığımızın 4. ayında… Büyük yıkım oldu. Haziran ayında annemi kaybettim. Babamı abimin yanına yerleştirdik, Bursa’da. Onun üç çocuğu var, benden daha zor durumdalar, babamın emekli maaşı hiç değilse biraz katkı olur diye. Bu arada işte kısa çalışma ödeneği uygulaması başladı. Sonra bir kapa bir aç, ne olduğumuzu şaşırdık. Kız ortada kaldı. Komşumdan rica ettim işte olduğum süre kızıma bakması için. Sağ olsun. Bana yardımı çok. Sonra ücretsiz izne çıkarıldım. Günde 39 lira ile geçinmem beklendi. Gidip bölüm müdürüne yalvardım; “Anlar beni” dedim, hiç değilse kısa çalışma yapayım diye. Elimden bir şey gelmez, fabrika bile kapanacak durumda, dedi. Hâlâ kapanmadı tabi fabrika. Olan bize oldu.

Şu an ücretsiz izinde görünüyorum. Sigortam yatmıyor. Günlük 47 lira bir para alıyorum. O paradan olmamak için istifa edip de sigortalı bir iş arayamıyorum. Çünkü o da elimden giderse her şey iyice tepetaklak olur.

ESKİDEN, ‘CAHİL İNSANLAR ÇOCUĞUNU OKULA GÖNDERMEZ’ SANIRDIM
Çocuğu bu sene okula yazdırmadım, uzaktan eğitim ne faydası olacak diye düşündüm… (Susuyor, karşılıklı bakışıyoruz…) Ya bu kendime çocuğu okula göndermemek için bir bahane... Evde internet yok, aylardır kirayı bir ödemişim bir ödememişim, elektrik parasını zor ödüyorum. Okulun altından kalkamadım işin doğrusu. Zaten tam 7 yaşında da değil ki daha, yeni girdi yani, küçük. Önümüzdeki eylülde başlasa kaybı olmaz, hem belki o vakte kadar toparlarım biraz. Kimse de arayıp sormadı zaten bu çocuğu niye okula yazdırmadın diye. (Yine uzun bir suskunluk…) Bak, bu konu içimde öyle bir yara ki, sen sorana kadar kendime gerçekçi bir açıklama yapmamak için hep bahaneler uydurmuşum kendi içimde. Sana anlatırken işte bir gerçeği söylüyorum, bir bahane sıralıyorum… Çocuğumu okula gönderemedim ben ya! Eskiden cahil insanlar çocuğunu okula göndermez sanırdım. Hayat işte… Ama tabi ki eylülde ne yapıp edip göndereceğim okula…
GÜNLÜK 19 LİRAYA PAKETLEME, ZIMBALAMA, BARKOTLAMA

Fotoğraf: Facebook gruplarındaki iş ilanlarının ekran görüntüleri

Sürekli iş arıyorum, buluyorum bazı günlük işler… Bulmaya çalışıyorum diyelim.

Komşumun oğlunun yönlendirmesiyle Küçükçekmece’de bir depoda paketlemeye gittim, geceleri çalıştık, barkotlama gibi bir iş. 12 gün sürdü. Günlük 21 lira aldım.

Sonra orada tanıştığım bir kadın kot düğmeleri zımbalayan bir atölyede bazen günübirlik işçi aradıklarını söyledi, kendisi de gidiyormuş, iş çıkınca beni de aradı. Bir 10 gün kadar da o işi yaptım. Günlük 23 lira aldım.

Sonra orada bir arkadaşın tavsiyesiyle Ömerli’de bir karton kutu imalathanesinde katlama makinesinde çalıştım, 20 gün sürdü. Günlük 19 lira aldım.

Sonra oradaki bir abinin yönlendirmesiyle Hadımköy’de bir PVC granül fabrikasında yemekhanede yardımcı eleman olarak çalışmaya başladım. 2 ay sürdü. Günlük 25 lira aldım.

Böyle üst üste sayıyorum ama biri bitiyor diğeri hemen başlıyor gibi değil bu işler. Aralarında bazen 10 gün bazen bir ay, bazen iki ay boşluk oldu.

‘YATAK, MİKSER, ÇOCUĞUN KIYAFETLERİ, ÖRTÜ NE VARSA SATTIM’
Ev eşyalarımı sattım arada. Çift kişilik yatağı sattım, kızımın yatağını sattım, kanepede yatıyoruz şimdi ikimiz. Aklına ne gelirse sattım işte; mikser, meyve sıkacağı, yemek takımı, annemin çeyiz diye işlediği hani olur ya böyle nakışlı dantelli örtüler, onları… Hatta kendime birkaç parça ayırıp iyi durumda olan kıyafetlerimi de sattım Dolap uygulamasında. Letgo’dan kızımın doğumunda giydiği, hatıra olsun diye sakladığım tulumlarını, bale tütüsünü, bale patiklerini filan bile sattım. 10 lira, 30 lira, 50 lira, 100 lira… Ne gelirse onu kâr biliyorsun.
GÜNLÜK 50 LİRAYA KÖPEK BAKICILIĞI

Telefon elimden hiç düşmüyor. Sürekli iş peşindeyim. Çeşitli whatsapp grupları var, günübirlik işçi alımı bilgileri geliyor, her sabah gözümü açar açmaz, daha yüzümü yıkamadan ona bakıyorum. Bir sürü facebook grubuna üyeyim, işte çeşitli işler paylaşılıyor. Hani böyle kadın grupları filan var ya, çok üyeli facebook grupları, sürekli oralardayım, bakıcı arayan, temizlikçi arayan; ne bileyim köpeğine baktıracak olan ne çıkarsa. Çıktı da bir kere. Bir aile şehir dışına çıkacakmış, kadın yazmış köpeğimizi bırakabileceğimiz birini arıyoruz diye. Çok da tatlı bir şeydi, kızıma da iyi gelir dedim, tabi asıl derdim, 20 gün için günlük 50 lira para veriyorlardı. Konuştuk anlaştık. Köpek 20 gün bizde kaldı. İlk günler çok havladı hayvancağız, alışık değil. Komşular çok rahatsız oldu. Anlattım utana sıkıla durumu. Dedim, “Bu paraya ihtiyacım var. N’olur idare edin…” Sağ olsunlar. İdare ettiler. Günde iki kere sokağa çıkardık köpeği, yemeğini verdik, sevdik oynadık. Şu dönemde yaptığım en güzel, en temiz, en rahat iş oldu vallahi (gülüyor).

EL YAPIMI ‘TEMİZLİKÇİ’ İLANI

Muhtarda numaram var, bir iş olursa haber versin diye. Daha önce çalıştığım her yeri sıraya koydum, haftada bir, bir tur arıyorum iş var mı, eleman istiyor musunuz diye. Çevredeki apartmanların yöneticilerine, apartman görevlilerine temizlikçi arayan olursa diye numara bıraktım. Kızımla oturup küçük kartlar hazırladık. Üstüne yazdık: Güvenilir, eli çabuk, hijyenik temizlikçi… Nergis Bilmemne… Numara… Hazırlarken güldük eğlendik, cetvelle ben kartları kestim, yazdım, o da işte çiçek miçek çizdi kenarına köşesine. Bir gün Göktürk’e gidip posta kutularına attık kızımla. Normalde çok kanıma dokunur böyle bir şey. Kaç üniversite bitirmişim. Yok. Artık açlık korkusundan, kızıma yetememekten, kirayı ödeyememekten başka kanıma dokunan hiçbir şey yok.

‘İŞSİZLİK DEMEK HİSSİZLEŞMEK, ALIKLAŞMAK, GÜÇSÜZLEŞMEK DEMEK’
Depresyona falan giremiyorum. Ama kendimi de hiç iyi, sağlıklı hissetmiyorum. İçim bulanıyor sürekli. Sürekli bir öğürme isteğim var. Sürekli başım ağrıyor. Böyle tık tık diye patlıyor sanki beynimde bir şeyler. Sanki beyin hücrelerim ölüyor gibi hissediyorum. Aklım durgunlaştı, reflekslerim zayıfladı. Yaşadığım his öfke gibi bile değil, öfkede bir canlılık vardır ya hani, bir kıpırtı vardır. Bendeki histe hiçbir hayat belirtisi yok gibi. Bunun adı çaresizlik bence… İşsizlik demek çaresizlik demek, aptallaşmak, durgunlaşmak, güçsüzleşmek, güçsüzleştikçe de hissizleşmek, alıklaşmak demek bence.
Güçsüzlüğümüzün, öyle tek tek senin benim onun güçsüzlüğü değil; hepimizin “Ya böyle hayat mı olur, siz bizi nasıl böyle bir hayata mahkûm ederseniz” diyemeyişimizin asıl bir aptallık hali yarattığını düşünüyorum. Bunu düşünmek beni öfkelendiriyor. Ben, 36 yaşında, iki üniversite bitirmiş, 7 yaşında bir kız çocuğu annesi Nergis olarak; sadece benim değil, kızımın da hayatının çalınmış olmasına öfkeliyim. Ama bu öfkemin bana şu an hiçbir faydası yok.
‘BİZ KENDİ HAYATIMIZA SAHİP ÇIKMADIKÇA…’

Ne olmalı? Bu soruyu sokaktan çevirip kime sorsan akıllı mantıklı yanıtlar verir; insanlara gelir desteği sağlanmalı, ücretsiz izin kaldırılmalı, bir an önce aşı olmalı herkes, zor durumda olan, işsizlikle karşı karşıya olan insanlara sosyal yardım sağlanmalı. Herkesin işi olmalı, işi… Bunu bu ülkenin en sıradan vatandaşları bile biliyor da devlet bilmiyor mu? Biliyor bence. Bal gibi de ne yapılması gerektiğini biliyorlar. Ama yapmıyorlar. Neden diye soruyorsun bana, nedeni açık değil mi? Biz böyle bu hayatları sürdürmenin bir çaresini bulmaya, kendi kendimize hayatta kalmaya çalışıyoruz, onlar kendi yandaşlarını, partililerini, şirketlerini besliyor. Bizim canımıza, hayatımıza zerre kadar değer vermiyorlar. Ölsek gitsek umurlarında değil. Biz kendi hayatımıza sahip çıkmadıkça kimse bize “sen benim vatandaşımsın, böyle rezil bir hayat olmaz” demeyecek.

Fotoğraf: Nergis'ten alınmıştır


İlgili haberler
DİSK-AR: Tüm işsizlik türlerinde kadın işsizliği ç...

Geniş tanımlı işsiz sayısının 10 milyonu geçtiğini belirten DİSK-AR, pandemide işsizliğin arttığına,...

İşsizliğin yarattığı gerçeklik: ‘Sanat tarihi mezu...

Yirmi iki yaşındaki çağrı merkezi çalışanı Esra’nın hikayesi, hayalleri, beklentileri bugün Türkiye...

Rosetta: Bir genç kadının gözünden işsizlik…

Rosetta özelinde anlatılan bu yaşam mücadelesi, bugün pandemi ve krizin kıskacında geleceğinden kayg...