Mağdur Hakları Yasa Tasarısı kadınları ‘mağdur’ edecek
“Mağdur Hakları Yasa tasarısı kadınların şiddetten uzaklaşmasını ve güçlenmesini değil ailenin korunmasını merkeze alıyor.”

Adalet Bakanlığının hazırladığı Mağdur Hakları Yasa Tasarısı Mecliste görüşülüyor. Yasa ‘mağdur’ olarak tanımladığı “suç nedeniyle fiziksel, zihinsel, ruhsal veya ekonomik olarak doğrudan zarar gören kişilere” dair birçok düzenleme getiriyor. Bu düzenlemelerde kadınlar için önemli pek çok şey de var. Tasarıyı inceleyen kadın örgütlerinin itiraz noktaları arasında öne çıkanlar şunlar oluyor:
Bu tasarı, boşanma/ayrılma süreçlerinde ya da aile içi şiddet nedeniyle ayrı yaşayan ebeveynler arasında çocukların özellikle babalarıyla kişisel ilişki kurmasına dair düzenlemeler yapıyor.
Tasarıda ayrıca suç mağdurlarına dönük maddi yardım ve koşullarında da düzenlemeler var.
Kadın örgütleri şiddet sarmalından sıyrılmaya çalışan kadınlar açısından bu düzenlemelerin şiddet ve ölüm tehdidini daha da artırabileceğine ilişkin kaygı duyuyorlar.
Mağdur Hakları Yasa Tasarısı’nı değerlendirdiğimiz Kadın Cinayetlerine Karşı Acil Önlem Grubundan Duygu Doğan tasarının tümünü sorunlu bulmuyor. “İçinde olumlu düzenlemeler de var. Özellikle karakol, savcılık gibi yerlerde şiddete maruz kaldığımız için şikayetçi olmak istediğimizde karşılaştığımız muamelelerin iyileştirilmesi gibi. Kadınların şiddet sebebiyle oluşan travmalarını yeniden yaşamaması ve şiddetten uzaklaşmak için verdiği mücadelede bir de kurumlar tarafından yıpratılmaması için gerekli olan düzenlemeler gibi...” Az sayıdaki olumlu düzenlemenin yanında boşluklar yaratan ve kadınların aleyhine sonuçlara neden olacak çok sayıda olumsuz düzenlemeler içeren Mağdur Hakları Yasa Tasarısına tamamen karşı çıkmanın doğru olmadığını, kadınlar olarak daha somut öneriler oluşturarak tasarıyı ele almamız gerektiğini söylüyor.

Mağdur Hakları Yasa tasarısı nedir, kadınlara ne söylüyor bu tasarı?
Tasarının gerekçesinde bu tasarıya neden ‘ihtiyaç duyulduğuna’ dair bir görüş sunuluyor. Tasarıyı hazırlayanlar bu tasarının cezalandırıcı, fail odaklı bir bakıştan daha çok onarıcı adalet ve ‘mağdur’ odaklı bir bakışa geçmeyle ilgili bir yaklaşım taşıdığını dile getiriyor. Yasa tasarısı, 1983 tarihli Şiddet Suçu Mağdurlarının Tazmini Hakkında Avrupa Sözleşmesi’ni de referans alıyor. Avrupa Konseyi bu sözleşmenin üzerine başkaca çalışmalar da yapmış. Ancak bu tasarı, sonradan yapılan bu düzenlemeleri pek de dikkate almamış. Tasarının gerekçesinde ayrıca “iç mevzuatı Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne uygun hale getirip, çocuğun yüksek yararını gözetecek bir yaklaşım geliştirilmesi hedefleniyor” deniyor. En son olarak da İstanbul Sözleşmesindeki Türkiye’nin yapması gereken bazı düzenlemelerin bu tasarı ile mümkün olacağını söylüyor. Örneğin; cinsel şiddete uğrayan kadınların başvurabilecekleri özelleşmiş, uzman destek hizmetleri verecek merkezlerin açılması gibi... Tasarıda bunların karşılandığı söyleniyor ama tasarı incelendiğinde bunları yapmıyor.

Neden yapmıyor? 
Tasarıda bir mağdur tanımı yapılıyor, buna bir şekilde kadınlar da ekleniyor ama bu tanımlamada sorunlar var.
Bu tasarı yalnızca aile içi şiddet ve cinsel suçları kapsıyor, diğer şiddet biçimlerini açıkça kapsamı içine almıyor, bunun yerine kadınları potansiyel mağdurlar olarak ‘kırılgan grup’ içinde tanımlıyor. Tasarı metninin gerekçesinde dahi kadına yönelik şiddetten, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinden hiç bahsedilmiyor. Yani kadınlar neden kırılgan grup içinde tanımlanıyor, bu ‘kırılganlığın’ kaynağı nedir, tasarıda buna ilişkin tatmin edici bir açıklama, ifade bulamıyoruz. Haliyle kadınlar doğalarından, varoluşlarından mağdurmuş ya da kırılganmış gibi tanımlanmış oluyor. Bu durum kadınlara sunulacak hizmetlerin kadınlara fayda sağlayacak şekilde kurgulanmayacağı endişesini doğuruyor. Tasarının iddia edildiği gibi İstanbul Sözleşmesiyle uyumlu olabilmesi için aynı Sözleşme’deki gibi amaçların ve kapsamın açıkça tanımlanması ve gerekçelendirilmesine ihtiyaç var.
Zaten daha genel anlamda, yasa yapıcıların, hükümetin ve uygulayıcı kurumların kadına yönelik şiddetle ilgili bakışındaki en büyük sorunlardan biri kadınların maruz kaldığı şiddeti hâlâ ‘özel alana’ ait, dolayısıyla orada çözülmesi gereken ve esasen ailenin korunması için çözülmesi gereken bir mesele olarak ele alıyor olmaları. Ve kadınlara yönelmiş yapısal erkek şiddetini tek bir biçime, aile içi şiddete indirgemeleri. Oysa ki ev içi şiddet kadınlara yönelik erkek şiddetinin çok yoğun görünen bir biçimi, ama bununla sınırlı değil. Kadına yönelik şiddeti yalnızca aileden doğru tanımlamak, bu alana dair yapılan çalışmalarda (yasama ya da tüm destek mekanizmaları) kadınların şiddetten uzaklaşmasını ve güçlenmesini değil ailenin korunmasını merkeze almaları anlamına geliyor. Dahası evlilik/aile dışında şiddete maruz kalan kadınlar sosyal politikanın ve hukukun alanından tamamen dışlanıyor. 

TASARI CİNSEL SUÇ VE AİLE İÇİ ŞİDDET ‘MAĞDURLARI’ İLE SINIRLI
Sadece cinsel suç ‘mağdurları’ ya da aile içi şiddet ‘mağdurları’nı ele alıyor tasarı, bu kapsamı anlayamıyoruz. Niye erkek şiddetine uğramış herhangi bir kadın değil de sadece aile içi şiddet ve cinsel suç mağdurlarıyla sınırlı tutuyor? Eğer İstanbul Sözleşmesiyle uyumlu bir şey yapacaklarsa bütün şiddet biçimlerini kapsayacak biçimde ve bütün bu şiddet biçimlerine maruz kalmış kadınların tasarıda bahsedilen hizmetlere nasıl ulaşacağına dair bir düzenleme yapılıyor olması lazım. Tasarıya tamamen karşı çıkmak doğru olmaz, ancak bu söylediğimiz şeyler üzerine çalışmalı ve daha somut öneriler oluşturmalıyız.

KADIN ÖRGÜTLERİ İLE İŞBİRLİĞİ YOK
Cinsel şidddet durumunda başvurulacak merkezlere başvuru için kadınlardan belirli kriterler isteniyor sanırım...
Cinsel şiddet durumunda başvurulacak merkezlere, soruşturmayı başlattığınız, şikayetçi olduğunuz takdirde başvurabiliyorsunuz. Biz 6284 sayılı Kadına Yönelik Şiddetin Önlenmesi ve Ailenin Korunması Yasası’na baktığımızda kadınların herhangi bir sosyal hizmetten, uzman destek hizmetlerinden yararlanması için şikayetin asla zorunluluk olamadığını görüyoruz. İstanbul Sözleşmesi’nde de böyle. İkincisi; bu merkezlerin nasıl tanımlanacağına dair somut bir şey yok. Kadın örgütleri ile çalışma, onlara danışma gibi bir durum da yok. Bu alanlarda çalışan bir sürü örgüt var, kadınlar birbirini dinleyip oradan yapısal çözümler üretebiliyorlar. Kadın örgütleri ile yeterince tartışmadan ya da işbirliği olmaksızın yapılabilecek şeyler değil bu konular.
Tasarıda şiddete uğrayan kadınların belli bir tazminat alması ile ilgili bir düzenleme var. Bu neye karşılık geliyor?
Bir kere tazminatlar kadınların yaralanmış ya da ölmüş olması durumunda veriliyor. Kadınlar yaralandığında çoğu zaman bir darp raporu bile alamazken nasıl olacak tazminat alma? Burada da bir soru işareti oluşuyor. Tasarıda bir de ‘haksız fiil’ diye bir şey tanımlanıyor. Yani hukuka aykırı eylem, ama onun da nasıl kullanılacağına dair kafamızda haklı şüpheler oluşuyor. Bir sürü kadına yönelik şiddet davasında faile indirim uygulandığını, faillerin cezalarının azaltıldığını görüyoruz. ‘Haksız fiil’ tanımının pek çok kadın soruşturma, kovuşturma açsa bile bu tazminattan yararlanmasının önüne engel koyan bir şey olmasından endişeleniyoruz. Çünkü özellikle de maddi olarak tazminattan yararlanmak için oluşturulacak bir fondan bahsediyor. Adalet Bakanlığı buna bütçe ayıracak ama tazminatlar failerden rücu edilecek. Fail kendisinden bir şey alınmaması için tabii böyle bir madde olduğunda buna başvurabilir endişesindeyiz.


KADININ ÇOCUĞU ÜSTÜNDEKİ SÖZ HAKKI ORTADAN KALKIYOR
Şu anki uygulamaya göre boşanma ya da ayrılma süreçlerinde annenin yanındaki çocuğun babası tarafından kaçırılması durumunda çocuk icra yoluyla alınıyor. Tasarı, bu uygulamayı değiştiriyor. Peki bu değişiklik ne getiriyor? Bu, çocuklar ve kadınlar için olumlu bir değişiklik mi? 
Boşanmış ya da boşanmamış olsa da bir kadın çocuğunun babasına karşı uzaklaştırma, tedbir ya da gizlilik kararı çıkartmış olduğu durumlarda aile mahkemesi gizlilik kararına rağmen babanın çocukla görüşme hakkını düzenleyebiliyor. Ve babaya görüşme veriyor.
Bu baştan yanlış bir uygulama.
Kadınların şiddetten uzaklaşması yönünde bu tür uygulamalar bir sürü sorun oluştururken, şiddetle karşılaşma ihtimali olan kadının ve çocuğun bir de icra yoluyla erkekle karşı karşıya getirilmesi söz konusuydu. Bir sürü kadın babaların çocuklarını görme, görüşme hakkını kullandıkları esnalarda tekrar şiddete maruz kalıyor, saldırıya uğruyor, öldürülüyor.
Bu sorunlu uygulamayı kaldırıp yerine ‘çocuğun bulunduğu adreste, Mağdur Hakları Dairesi Merkezlerinde ya da ilgili personelce belirlenen yerde çocuk görülebilir’ deniyor. Buna karar verecek merci olarak da adli destek uzmanı ya da memuru gösteriyor.
Çocuğun annenin evinden alınması her zaman kötü bir şey değil aslında, ancak kadının buna karar verebiliyor olması önemli. Çocuğun tesliminin nasıl yapılacağı, ‘kadının güvenlik riski var mı, yok mu?’ değerlendirilerek kadının görüşüne başvurularak yapılmalı. Kadının evden alınmasını istemediği takdirde kadının rızası dışında evden tesliminin gerçekleşmesini engelleyecek bir mekanizma olmalı. Böyle olmamalı.

KADINLARIN ALEYHİNE OLABİLECEK PEK ÇOK BOŞLUK VAR

Bir de başka bir belirsizlik var. Şunu söylüyor yeni tasarı: Çocuk teslimi için önce Mağdur Hakları Başkanlığına gidildikten sonra ortak plan çıkartılması, bu planın aile mahkemesine onaylatılması, bu planın ardından her iki tarafa tebliğ edilmesi, taraflar karara uymazsa zorla alımın yapılması... Bu, ne kadar süreceği belli olmayan bir süreç. Ayrıca şunu söylüyor, çocuğun teslimi sırasında teslim alacak kişinin teslim alınacak yerde bulunması. Ancak çocuk kaçırma, ev içinde şiddet durumlarında anne, baba ile yüz yüze gelmek istemeyebilir. Bu karar tamamen memurun inisiyatifine bırakılıyor. Kadınların çocuğun teslimi hususunda söz hakkı olacak mı belli değil. Kadının koruma kararı da olabiliyor, o zaman ne olacak? Yasanın uygulamasının nasıl olacağı konusunda endişe yaratan bazı boşluklar var. Yasanın kendisinde değişmesi gerekenlerin yanı sıra yönetmeliklerinin nasıl olacağı ile ilgili de büyük sorunlar var. Bu boşluklar yönetmelikte ve uygulamada kadınların aleyhine işletilebilir.
İlgili haberler
Kadınlar için daha fazla güvencesizlik, çok daha d...

AKP iktidarı döneminde kadın istihdamı politikalarını ve bu politikaların kadınların hayatını nasıl...

2016 Mayısından 2017 Mayısına, Boşanmaların Önlenm...

2016 yılının Mayıs ve Haziran ayı, kadınların Boşanmaların Önlenmesi Komisyonunun haklarımızı sıfırl...

Eşitlik yoksa adalet olmaz!

Günlerdir süren adalet yürüyüşünün kadınlar için ne ifade ettiğini, kadınların adaletten payına ne d...