1, 8, 2… Dııtt... “Aradığınız kişiye şu anda ulaşılamıyor, lütfen daha sonra tekrar deneyin.”
Elbette hastanelerden randevu almak için aradığınız 182 numarasında karşınıza bunları söyleyen bir telesekreter çıkmıyor. Onun yerine çıkan çağrı merkezi çalışanı “İstediğiniz şekilde randevu bulunamadı, beş gün sonra tekrar arayın.” diyor. Suçlu çağrı merkezi çalışanı mı?
Memlekette sağlık hizmetine ulaşmaya çalışan her insan sıklıkla bu telefon konuşmasının bir benzerini yapıyor. Hastalığı ya da ağrıları dayanılır düzeydeyse sabredip randevu bulacağı günü bekliyor. Ama değilse, diyelim ki gebeyse, kalp hastasıysa, çocuğunun cildindeki lekeler bir haftadır geçmemişse ya da bacağı günlerdir dayanılmaz derecede ağrıyorsa bir türlü bulunamayan randevuyla beraber sinirleri de geriliyor. Çaresizlikle ilk başvurulacak yer olan hastane acil servisine başvuruyor. Acil servis sakinse derdini tane tane değilse yarım yamalak anlatıyor. Ancak her iki durumda da aldığı cevap onu memnun etmiyor, çünkü hekim durumunun acil olmadığını ve polikliniklerde muayene olması gerektiğini söylüyor. “Randevu bulamıyoruz o yüzden buraya geldik. Siz bir not yazıp bizi polikliniğe yönlendiremez misiniz?” sorusuna karşılık hekimin olumsuz cevabıyla karşılaşıyor. Bu durumda suçlu acil servis çalışanı hekim mi?
Hekimin olumsuz cevabı sonrası hastanın bacağı ağrıyorsa ağrının şiddeti artıyor, çocuğunun cildi lekeliyse lekeler gözüne daha belirgin görünüyor ya da gebeyse aniden kasıklarında sancı hissediyor. Daha da gerilen sinirle, acil servis çalışanı hekimden sorununa çözüm yolu bulmasını bekliyor. Oysa hekimin ona uzun uzun acil serviste verilen tedavinin, onun hastalığına anlık ya da birkaç günlük çözüm olacağını anlatacak vakti yok çünkü sıradaki hastayla ilgilenip acillik derecesini değerlendirmesi gerekiyor. Derdine derman bulamamış hasta içinse bir sonraki aşama şiddete sarılmak oluyor. “Bana bakmak zorundasın senin maaşın benim verdiğim vergilerle ödeniyor. Seni şikâyet ederim.” tehditleri arasında acil servis iyice karışıyor. Güvenlik görevlileri zamanında yetişmezse birileri birilerini dövüyor hatta belki de oracıkta öldürüyor.
Çıkan tartışma sonucu hastasını öldüren bir sağlık çalışanı tanımıyoruz ama sağlık çalışanını darp eden, öldüren hasta ya da hasta yakını çok fazla. Çünkü sorununun birinci muhatabı olarak hekimi, hemşireyi veya tıbbi sekreteri karşısında buluyor. Zaten emeğinin karşılığını alamayan sağlık çalışanı da “Bu kadar saygısızlıkla uğraşamam!” diyerek gidiyor. Tabii her hastane çalışanı için gitmek bir seçenek değil. Asistan hekim uzmanlığını alabilmek için oturuyor oturduğu yerde, uzman hekim özel hastanede daha iyi kazanacağını düşünüyor ama diğer sağlık çalışanları için özel hastanede çalışmak demek ciddi emek sömürüsü demek oluyor. Temizlik personelinin ya da tıbbi sekreterin bundan daha iyi koşullarda çalışabileceği bir iş yok. Yurt dışına gitmekse herkes için iyi, güzel, konforlu, paralı vs. olan… Peki, gerçekten öyle mi? Bunun cevabını gidenler versin.
SAĞLIK HİZMETLERİNİN YETERSİZ KALMASINDA SUÇLU KİM?
Oysa çözüm hastane, iş ya da kıta değiştirmekte değil. Çözüm tam da bulunduğumuz noktada, gözlerimizin önünde duruyor. Örneğin 1. basamak sağlık hizmetleri halkın ilk ve en kolay ulaşabilmesi gereken yerlerken bu hizmete ulaşamıyor, ulaşsa da derdine derman olacağına inanmıyor. Bugün ülkenin çeşitli yerlerindeki çok fazla köyde aile sağlığı merkezleri tek katlı terk edilmiş binalardan ibaret. Bazı yerlerde de ebe-hemşirenin haftanın üç günü hekiminse tek günü uğradığı yerler haline gelmiş durumda. Şehir merkezlerinde ise sadece gebe ve bebek-çocuk izlemlerinin yapıldığı ve düzenli ilaç tedavisi alanların ilaçlarını reçete ettirdiği yer olarak iş görüyor. Oysa ASM’ler toplumun sağlığının korunmasından birinci derecede sorumlu kurumlardır. Peki, ASM’lerin bu kadar yetersiz kalmasında suçlu orada çalışan sağlık emekçisi mi?
Bugün uygulanmaya çalışılanın aksine orada görev yapan hekime sorumluluğunda olmayan hastaları yüklemek yerine ASM’lere yeterli ekonomik bütçeyi ayırmak ve halkın sağlığını korumayı sağlık politikasının asıl hedefi haline getirmek sağlık sisteminde içine itildiğimiz bu çıkmazdan bizi bütünüyle kurtarmasa da ön ayak olabilir. Çünkü hastalıklar konusunda yeterli korunma yöntemleri sağlandığında hastalığın tanısıyla da tedavisiyle de daha az uğraşılır. Elbette hastalıklar konusunda ASM’lerin yetersiz kaldığı noktalar olacak ama o zaman da başvurulacak yerler yine eğitim ve araştırma hastanesi gibi hastaneler değil semt polikliniği, ilçe hastaneleri gibi 2. basamak sağlık hizmeti sunan yerledir. Ancak buralarda da yine ekipman, sağlık çalışanı, ilaç, cihaz gibi eksikliklerle karşılaşıldığı için hastanın çözümü 3. Basamak hastanenin acil servisinde araması garip olmuyor. Oysa şu an mezun olup evinde bekleyen ya da özel hastanelerde karın tokluğuna çalışan yüzlerce hemşire, ebe, paramedik, laborant, tıbbi sekreter var. Saraylara dökmek, lüks makam araçlarına saçmak yerine hazırda bulunan ve açılması gereken hastanelere ayrılacak yüzlerce milyon dolar var.
3. basamak sağlık hizmetlerinde yaşanan sorunların tek sebebi de elbette yalnızca hasta yoğunluğu değil. Buralarda da tıpkı 1. ve 2. basamak sağlık hizmetlerinde olduğu gibi ciddi eksiklikler var. Servisteki hemşirelerden biri hastalanıp rapor aldığında nöbet listesi allak bullak oluyorsa ve çalışanlar gün aşırı nöbet tutmak zorunda kalıyorsa sağlık personeli atamasının düzenli ve sık yapılması gerekiyordur. Asistan hekim, uzmanlık eğitimi alacağı hastaneyi tercih etmeden önce orada çalışan hekimlerden hastanenin çalışma koşullarını sorup soruşturuyorsa çalışma koşulları insani değildir. USG, MR, BT çektirmek isteyen bir hastaya “Bir ay sonrası için randevu oluşturabiliriz ama vezneye ödeme yaparsanız 15 dakika sonra çekeriz” deniyorsa cihaz eksikliği söz konusudur ve memleketin tüm kamu kurumlarında olduğu gibi hastaneler de rant alanlarına dönüştürülmüştür. Temizlik personeli izin gününde tekstil atölyesinde çalışıyor ya da hamallık yapıyorsa emeğinin karşılığını alamıyordur ve aç kalıyordur. Hekim hastaya ilaç uygulatırken ihtiyacı olanlar arasından en acilini seçip diğerlerine eksik veya farklı tedavi uygulamak zorunda kalıyorsa hastane depolarında ilaç bitmek üzeredir ve hastanenin ilaç ihalesi henüz sonuçlanmamıştır.
ÖFKEMİZİ YÖNELTECEĞİMİZ ASIL YER!
Ülkenin sağlık sisteminin düğüm düğüm olmuş bir yün yumağı haline gelmesinin suçlusu hekim, hemşire, eczacı, sağlık teknisyeni değil. Çözümü oldukça ulaşılabilir olan bu kadar önemli sorunu, yumruklarımızı birbirimize doğrultarak değil hem sağlık çalışanına hem de hastasına sağlıksız bir sistemi reva görenlerin yakasına yapışarak çözebiliriz. Hasta, tedaviye ulaşmak için cahilliğinden hekim ve hemşireyi darp etmez. Zincir marketlerin ASM’lerden daha fazla ve ulaşılabilir olmasının nedeni hekimlerin yurt dışına kaçıyor olması değildir. Cihaz eksikliğinden dolayı randevu bulunamamasının sorumlusu radyoloji sekreteri olamaz. Eczaneden ilaç alırken istenilen farkı cebine indiren eczacı değildir. Vücuduna aldığı serum sonrası çocuğun midesi ağrırsa bunun sebebi hemşirenin ilacı uygulama şekli değil ülkede mide koruyucunun kalmamış olmasıdır.
En temel insan hakkımız olan sağlık hakkımız gün geçtikçe daha fazla elimizden alınıyor ve hastanın sağlık çalışanını sağlık çalışanının da hastayı suçlaması sağlanıyor. Oysa ne hekim vicdansız ne de hasta yakını şiddet dolu değil. Sesimizi yükseltip “Benim vergimle geçiniyorsun!” diyeceğimiz, kılıçlarımızı birbirimize çekmemize neden olup sağlık sisteminin içini boşaltanlar…
Fotoğraf: Evrensel
İlgili haberler
Sağlıkta şiddet: Bugünler, gidenler ve yarınlar…
Sağlık sisteminin çöküşe sürüklenmesiyle sağlıkta şiddet artıyor. Ağır çalışma koşullarında çalışan...
Sağlıkta şiddet artıyor, sağlık emekçileri gerçek...
İktidarın sağlık emekçilerini itibarsızlaştıran dili ve etkin bir şiddet yasası olmaması sağlıkta şi...
Sistemin sorunlarını emekçilere, çözümü ‘vicdan’a...
Sağlıkta şiddetin en önemli nedenlerinden biri yanlış sağlık politikaları. Kadınlar sağlık hizmetind...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.