Depremin 6. günü | Çadırkent hâlâ yaşanılır değil!
Depremin vurduğu Malatya'da 6. günde çadır kentler hâlâ yaşanabilir durumda değil. Depremzedelerin suya, yemeğe, tuvalete ve çadıra tam anlamıyla erişmiş olduğu söylenemez.

Merkez üssü Kahramanmaraş olan 7.4 ve 7.7 şiddetindeki depremlerin 5. gününde Malatya’da hâlâ suya, yemeğe, tuvalete ve çadıra tam anlamıyla erişim mümkün değil. Henüz çadırı olmayan yurttaşlardan biri, “Verdikleri bisküviyi istemiyorum, ben bir çadır istiyorum kalacak yerimiz yok!” dedi.

Depremin üzerinden 5 gün geçmesine rağmen, Malatya’da depremzedelerin tüm ihtiyaçları hala giderilmiş değil. Çadırkentlere kurulan mobil tuvaletlerde su tesisatı olmadığı için ilk günden tuvaletler kullanılamaz hale geldi. Tuvaletleri kullanamayan depremzedeler, çadır kent yakınlarında bulunan kurum/kuruluşların tuvaletlerine gitmek zorunda kalıyorlar. Çadır kentte dolaşırken görüştüğümüz Birgül Yiğit de deprem mağdurlarından. Evi depremde yıkılmış, bir odunlukta 15 kişi kaldıklarını söylüyor ve devam ediyor: ”Ev, dökülüyor giremiyoruz korkumuzdan, odunlukta kalıyoruz. Çocukların bir kısmını Ankara’ya gönderdik ama benim 14 yaşında ağır engelli bir çocuğum var onunla ilgilerken çok sıkıntı yaşıyorum. AFAD’a kadar gittim, komutanla konuştum bana çadır versinler diye. Komutan da ‘Muhtar ile konuşun’ dedi vermedi çadırı. Muhtara gittik ‘Elimde sadece 5 çadır var’ dedi. Muhtarın mahallesinde 1500’ den fazla insan yaşıyor. Devletimiz var; bize sahip çıksın, ilgilensinler! Vatandaşlara teker teker sorsunlar ihtiyaçlarını. Görevlileri göndersinler. Biz ortalıkta kaldık. Zaten depremden önce kiramızı yetiştiremiyorduk; bu deprem bizi tümden mahvetti. Verdikleri bisküviyi istemiyorum. Ben 8 defa buraya geldim bir çadır istiyorum. Başka hiçbir şey istemiyorum”dedi.

TUVALETLERDE SU YOK, TUVALET GİRİLECEK DURUMDA DEĞİL!

Soba yardımı alabilen depremzedeler odun ve yakıt yetersizliğinden dolayı, yardım kolilerinden çıkan eski veya kullanılamayacak durumdaki kıyafetleri veya buldukları lastikleri yaktıkları için çadır kenti ağır, rahatsız edici bir duman kokusu kaplamış durumda. Tuvaletlerin temiz ve hijyenik olmamasının yanı sıra, yemek sıraları da oldukça uzun. Soğuk havada uzun yemek sıralarında beklemekte zorlanan depremzedeler arasında tartışmalar yaşanabiliyor. Çadır kentlerde ve kuyruklarda yaşanan bu gerginlikler, günlerdir yaşanan eksikliklerin depremzedeler üzerindeki tahammülsüzlüğü artırdığını bizlere gösteriyor.

‘KAR YEMEK ZORUNDA KALDIM!’

Biraz daha ilerledikten sonra ise yanında 6-7 yaşlarında bir torunu olan bir depremzedeye rastlıyoruz. Torununun ayağında kardan ıslanmış bir ayakkabı, üstlerinde ise ince kazaklar var. Yine de bize gülümsüyor ve “abla benim ayakkabım yok, bir tane ayakkabı getirir misiniz bana?” diyor. Gözlerinde endişeyi gördüğümüz yurttaşa çadırkent koşullarını soruyoruz ve anlatmaya başlıyor: “Depremde evimiz yerle bir oldu. Bir oğlum, iki de torunum yanımda. İlk iki gün hiçbir şeye ulaşamadık; ne su, ne yemek, ne çadır. Ben şeker hastasıyım, yerden kar alıyordum ki biraz ağzım sulansın. Dün sabah ise birkaç ekmek poşetini çöpe attıklarını gördüm. Böyle kimin karnı doyar? Lavabolarda hijyen desen o da yok, tuvaletler kuruldu ne sabun ne tuvalet kağıdı peçete var.”

ÇORAP 100 LİRA
Malatya Belediyesi yanında kurulan çadır kentin en yakınında bulunan market olan Malatyapark/Migros, yanı başında birçok eksiği olan depremzedelerin kaldığı bir çadır kent olmasına rağmen bir çift çorabı 30-100 lira arasında satıyor. Üstelik AVM’nin içerisinde açık olan başka bir mağaza veya market yok. İçeri giren herkes fiyatlardan şikayetçi, depremzedeler fiyatlara bakmaktan öteye gidemiyor.

Fotoğraf: Ekmek ve Gül

İlgili haberler
Malatya depremin ikinci gecesi: Çadır yok, ekmek y...

‘Görevli kurumlar gece boyunca uğramadı enkaz alanına. En temel ihtiyaçlardan mahrum kar altında ted...

Adıyaman'dan notlar: ‘Gece olmasını istemiyorum. k...

Şehir merkezi adeta bombalanmış gibi. Cemevi sivil halkın desteğiyle yardım merkezi olarak kullanılı...

Adıyamanlı anne: Yavrum soğuktan, yağmurdan ölmüş,...

Adıyaman’da yıkılan binaların yanında duran bir anne: Kızım okul birincisiydi. 12 yaşındaydı. Yavrum...