Adıyaman'dan notlar: ‘Gece olmasını istemiyorum. karanlık olunca bitmiyor’
Şehir merkezi adeta bombalanmış gibi. Cemevi sivil halkın desteğiyle yardım merkezi olarak kullanılıyor. Derya ve annesi bizi görünce içini döküyor...

Sarılı kırmızılı o fay hattı haritası geliyor gözlerimin önüne, sanki üzerinde gider gibi. Çatlaklar, yarıklar, yol birbirine geçmiş. Bazı yerlerde şerit teke düşüyor. Yaylakonak Beldesine dönen ayrımdan giriyoruz içeriye. Uçsuz dağların içinden geçerek, uçurumun kenarından, daracık yollardan varıyoruz Yaylakonak'a. Beldenin girişinde iki katlı ahşap bir ev yıkılmış. Evin dibinde Mehmet karşılıyor bizi o da bu beldeden. Mehmet anlatıyor. Bu bina diyor, 3 çocuk öldü diyor, boğularak, topraktan boğularak öldüler diyor. Mehmet anlattıkça şimdiye dek gözümde canlandırabildiğim, Yaşar Kemal'in 1952'de anlattığı Erzurum Hasankale'yi yaşıyorum. Hasankale'de 71 sene önce böyle bir kış gününde vuruyor deprem Erzurum'u. 71 sene sene önce insanlar böyle toprak evlerde, toprağın altında boğularak ölüyorlar. Aynı Mehmet'in anlattığı gibi. Sanki 71 sene önce gibi elleriyle kazarak çıkarıyorlar ölülerini dirilerini...

SADECE SİVİL HALK DAYANIŞMASI VAR

Şehir merkezi adeta bombalanmış gibi. Uzun müddet sağlam binaya rastlayamıyoruz. Gelen yardımlar yol kenarlarına saçılmış, bırakılmış. Sivil halkın dayanışması dışında organizasyon yok. Yemek yine depremzedeler tarafından dağıtılıyor. Kargaşa. Şoku atlattıktan sonra Malatya ile kıyaslamaya çalışıyorum. Malatya'da dışarıdan sağlam görünen binalara rastlıyor, yıkılan bir binanın yanında 2 tane ayakta bina görebiliyorduk. Burada, Adıyaman'da yolun ortasından yürümeye özen gösteriyoruz. Devrilen devrilmek üzere olan binalar... Cemevi sivil halkın desteğiyle yardım merkezi olarak kullanılıyor. Çorba burada pişiyor, ekmek buradan veriliyor. Şehir dışından gelen yardımlar bu Cem evinde toplanıyor.

‘BİR SABAH UYANDIĞINDA HER ŞEY DEĞİŞMİŞ’

Aynı bölgede elinde bir tas çorba ile bir kız çocuğu yaklaşıyor. Yanakları al al, kabuk tutmuş. Dudakları kurumuş, çatlamış. Derya 15 yaşında.

-Gazeteci misin abi?

-Gazeteciyim. Kaç yaşındasın, burada mı kalıyorsun?

-15 yaşındayım, parkın orada kalıyoruz. Yemek almaya geldim.

-Kim kim kalıyorsunuz orada, çadırınız var mı?

-Var abi annem bir de iki kardeşimle kalıyoruz. Çadır çok soğuk abi sobamız yok. Soba getiriyorlar elektrikli. Bizim elektriğimiz yok şehirde elektrik yok ki. Dün gece abi kardeşimin çenesi kitlendi soğuktan çok soğuk.

Derya Adıyaman merkezinde konuştuğum ikinci üçüncü kişi o da gelip kendi anlatıyor derdini, yetkili yok, devlet yok, dışarıdan birini gördüklerinde sesleri duyulur umuduyla konuşuyor hepsi.

Cem evinden çıkarken Derya'nın annesini ve kardeşlerini görünce yanlarına gidiyoruz. Derya'nın annesi anlatıyor: "Çocuklarımla balkondan atlayarak kaçtık. Hala şoktayız gerçek mi rüya mı bilmiyoruz. Hepimiz bir gecede evsiz kaldık. İki battaniyeyle geceyi geçiriyoruz. En büyük ihtiyacımız soba. Elektrikli soba veriliyor elektriğimiz yok. Soba olsa belki bir yemek kaynayacak ama o da yok. Geldiğimizden beri ilk kez bu çorbayı yiyoruz. Çok zor başına gelmeyen bilmez. Ben çocuğumu ekmek almaya göndermeye kıyamazdım. Şimdi sokakta kalıyoruz. Eski hayatımızı imkanlarımızı arıyoruz, yok. Gece oluyor dışarısı karanlık ışık yok. Tuvalete götüremiyorum çocuklarımı karanlık. Soba istiyoruz bir tane fener istiyoruz korkuyor çocuklar sarılıyorum bir şey yapamıyorum"

Yaşamayan bilmez.


Fotoğraf: Murat Uysal/ Evrensel

İlgili haberler
KADAV’dan deprem broşürü: Eşitsizlikler afetlerde...

‘Deprem’ broşüründe, kadınların afetlerden en çok etkilenenler olduğuna dikkat çekilirken, afet sonr...

Bursalı kadınlardan 'depremzede çocuklar üşümesin'...

Bursa’nın dağ ilçelerinde yaşayan kadınlar da depremzede çocuklar üşümesin diye eldiven, bere, atkı,...

Sokakta kalan depremzede hamile kadının işe çağrıl...

‘İki bebeğe hamile arkadaşımız patronu tarafından fabrikaya çağrıldı tehdit edilerek. Üç canlı arkad...