Sokakta kalan depremzede hamile kadının işe çağrıldığı bir yüzyıl
‘İki bebeğe hamile arkadaşımız patronu tarafından fabrikaya çağrıldı tehdit edilerek. Üç canlı arkadaşımız o haliyle daha depremin üstünden saatler geçmişken fabrikaya gitmek zorunda kaldı.’

Korku, kaygı, acı, öfke… Depremin ilk anından itibaren biz depremzedeler bu duygularla başbaşayız. Bir kısmımız, eğer buna yaşamak denirse yaşıyor. Kalanlar olarak birbirimize sarılıp yaralarımızı sarmaya çalışıyoruz. Akıllarımızda ölen ve enkaz altında kalan tanıdıklarımız ve tanımadıklarımız.

Art arda gelen iki büyük şiddetli depremin ardından elimize geçen cüzdan, çorap, mont vb. eşyalarla çıktık evimizden. Toplayabildiğimiz insanlarla bize ait olan, daha güvenli bulduğumuz işyerine geldik. Çocuklar pek farkında değildi yaşadığımız felaketin. Onlar için diğer çocuklarla bir arada olmak oyun demekti. İyi ki de öyleydi. Yoksa 20’ye yakın çocuk ne yapacaktı?

Her yer kar, soğuk; yağmur başlıyor ve giderek hızlanıyor. Bizimle gelenlerin yarısını ilk defa görüyordum ama şu an hepimiz bir aile gibi olduk. İşyeri çatı cephe kaplama üzerine olduğu için şansımıza elimizde 21 metrekarelik bir konteyner vardı. Çocukları, küçük çocuğu olanları, hamile arkadaşımızı orada güvende tutmaya çalıştık. Geri kalanımız arabada ya da elimizdeki panellerle yaptığımız kapalı alanda duruyor. Gün içerisinde soğuktan korunmak için işyerinin zemin katındaki depoya sığınıyoruz. Her artçıda depoya bir giriyor, bir çıkıyoruz. İlk günden iyi bir dayanışma kurup elimizde ne varsa ortaya koyup bazen giydiğimiz çorabı bile paylaşır hale geldik. Her gün birkaç aile, evindeki tehlikeye rağmen eve girip hızlıca bulduğu şeyleri alıp getirdi. Gıda, ısınma işini bir şekilde hallettik. İlk gün yaşanan eksiklikler şimdi yavaş yavaş hallediliyor. Diğer yerlerdeki vahim tabloyu görünce içtiğimiz çorbadan utanıyoruz kimi zaman.

Deprem gecesinin sabahı ise trajikomik bir olaya denk geldim. İki bebeğe hamile arkadaşımız patronu tarafından fabrikaya çağrıldı tehdit edilerek. Birçok işçi arkadaş da aynı şeyi yaşamış. Üç canlı arkadaşımız o haliyle daha depremin üstünden saatler geçmişken fabrikaya gitmek zorunda kaldı. Üstelik aklında enkazda kalan akrabaları varken.

YUVALARIMIZ ARTIK BİR MEZAR

Bugün yaklaşık 45 kişiyiz. İlk gün çok daha fazlaydı, aramızdaki üç aile başka bir alternatif bulup gitti. Kalan her ailenin başında ayrı ayrı acılar var. Evinin duvarında yarıklar oluşan, yakınlarını kaybeden ya da enkazdan kurtulmasını bekleyen. Hepsinden bahsetmek zor. Bir aile Osmaniye’de 30’a yakın akrabasını kaybetti. Ben ve kardeşlerim tek tek arkadaşlarımızın ölüm haberini alıyoruz, enkazda olanlar için bir umut bekliyoruz. Antakya’da depremzede olan kardeşimi ve birkaç arkadaşını oradan kurtardık ama kısa bir süre önce Antakya’da enkazda kalan akrabalarımızın bir bir ölüm haberini almaya başladık. Koskoca aile apartmanı, 25-30 kişi yaşıyorlardı, şimdi ise yoklar.

4. gün bitmeye yakın. Bugün hava biraz daha güneşli, daha ılık. Karlar neredeyse eridi. Bir kısmımız cenazelerimizle birlikte memlekete gidecek. Çocuklar ise artık eve gitmek istiyor ama hangimiz onlara sıcak yuvalarımızın artık bir mezar olduğunu anlatabilecek?

Fotoğraf: Ekmek ve Gül

İlgili haberler
Depremzede kadının barınma ve ısınma hakkına ‘aile...

Diyarbakır’da tek başına yaşayan bir kadın öğretmen başını sokacak bir çadır aradığında yetkililerce...

Depremin 4. Günü | Kadınlar deprem bölgesinden akt...

Depremin 4. gününde Ekmek ve Gül olarak Adana, Antep, Adıyaman, Malatya, İskenderun, Diyarbakır’dan...

#DepremdeKadınlar’ın sesini yükseltiyoruz!

‘Ekmek ve Gül olarak afet dışındaki kız kardeşlerimizin elini afet bölgesindeki kız kardeşlerimize u...