Malatya depremin ikinci gecesi: Çadır yok, ekmek yok, su yok
‘Görevli kurumlar gece boyunca uğramadı enkaz alanına. En temel ihtiyaçlardan mahrum kar altında tedirgin bekleyiş.’

En az 10 ilin etkilendiği ölü sayısının 3 binin üzerinde olduğu deprem bölgesine gitmek için İstanbul’dan yola çıkıyorum. Malatya’yı da etkileyen 7.6 büyüklüğündeki ikinci büyük depremde Malatya Havalimanı hasar almış, uçağın Elazığ Havalimanına inmesi planlanıyor.

Elazığ’a gidecek gecikmeli uçağı beklerken yolcularla sohbet ediyorum. Kimisi ölüye kimisi diriye gidiyor. Bekleme salonunda ara ara feryatlar, ağıtlar yükseliyor. Yanımda 3 gence soruyorum.

“Enkaz altında kimseniz var mı?”

“Arkadaşın var ağabey”

Gösterdikleri arkadaşlarına;

“Enkaz altındakiler neyin oluyorlar?”

“Dayım yengem çocukları ailecek göçüğün altında kalmış. Yardıma gidiyoruz. Arkadaşlarım da benimle geldi”

“Haber alabildiniz mi?”

“Geceden beri haber alamıyoruz”

Gözler kan çanağı, ayakta duramıyor çoğu. Onca bekleme yeri var ama 206A farklı. Birbirine tanır gözle bakıyor insanlar, birine bir telefon geliyor ardından yükseliyor çığlıklar. O anda herkes birbirinden kaçırıyor gözlerini.

‘CEHENNEM İNSAN ELİYLE YARATILMIŞ CEHENNEM’

Saat 21.00’e gelirken iniyoruz uçaktan. Malatya’ya gitmek üzere bir otobüs ayarlanmamış. Oradaki kimsenin Elazığ ile işi yok. Malatya yolunun açık olduğu bilgisini aldıktan sonra terminale doğru yola çıkıyoruz. Terminalde ilk gelen Malatya otobüsüne binmek üzere bilet alıyoruz. Ayakta ya da oturarak bir an önce Malatya’da olmak mesele.

Otobüste Muhammet ile tanışıyorum. Enkaz altındaki eniştesinin anne babası için gelmiş.

“Hilti kullanabiliyorum, inşaattan anlıyorum bakarsın elimizden bir iş gelir. Nereye gittiğimizden haberimiz yok ama ben söyleyeyim; Cehenneme gidiyoruz, insan eliyle yaratılmış cehenneme”

“Nasıl insan eliyle yaratılmış?”

“Belediyesi, yapı denetimi, devleti... Kim onay veriyor tuz buz olan bu binalar. Ben de bu işi yapıyorum. İstanbul’da bir sürü binanın güçlendirme işini aldık. Bu sektörde kimler ne paralar yedirip de imzalatıyor belgelerini yapı denetimciyi yapının yamacında göremiyorsun. Belediyesinin de buna onayı var, devleti de çanak tutuyor. Şimdi katil değil mi bunlar?”

“Bu saydıkların ceza alır mı dersin?”

“Hiç almış mı, şimdiye dek hiç almış mı? İki tane günah keçisi bulur işin içinden çıkarlar. Deprem bu memleket için sürpriz değil ki her sene onlarca can veriyoruz. Akıllanan kim?”

‘HAYALET ŞEHİR’

Yaklaşık 2 saat süren yolun ardından Malatya’dayız. Saat 23.00’ü vuruyor. Otobüs içinde sohbet kesiliyor, gözler yol boyunca sağlı sollu binalara dikilip bir çatlak yıkıntı arıyor. Ben de onlara katılıyorum. Şehrin girişindeki üniversite dışarıdan sağlam duruyor. Ayakta bunun gibi birçok bina var. Yalnız dairelerde ışıklar yanmıyor. 3 binada bir ışık görüyoruz. “Hayalet şehir” diyor Muhammet. Onaylıyorum, yolda tersi yönümüzde akan arabalarla insanların kaçmaya çalıştığı hayalet şehir.

Şehrin merkezine doğru geldiğimizde sağlı sollu enkazlar görünüyor. İkinci enkazda iniyor Muhammet ve eniştesi. Daha sonra geriye yürümek için biraz daha ileride iniyorum. Ateş başındaki insanları geçerek Malatya Büyükşehir Belediyesi binası önüne gidiyorum. Büyük bir kalabalık var. Çadır için isim yazdırılması gerektiğini öğrenen buraya gelmiş. Müthiş soğukta çadır için sonu gelmez bir sıra var. Adım başı ateş yakılmış, yakan sıcağı 5 dakika ısıtıyor sonra yalnız isi kalıyor. Birkaç belediye otobüsü bu meydana getirilmiş, yaşlı ve çocuklar bu otobüslere sığınıyor. Arabaların içerisinde de aileler var. Çadırlar henüz kurulmamış birçoğunun başını sokacak yeri yok. Birçoğunun evi harabeye dönmüş, büyük bir kısmı artçı depremlerden endişe ediyor. Bu soğukta başını sokacak yer bulamayan Malatya insanı gece boyunca aralıksız yağacak olan karın altında.

‘GÖZ GÖRE GÖRE GELDİ’
Otobüsle gelirken gördüğüm enkaza doğru ilerliyorum. Yolun sol şeridi sıra sıra çökmüş, üst üste binmiş katlar. Malatya’nın en merkezi yerinde, iki alışveriş merkezinin dibinde, belediye binasına 10 dakikalık mesafedeki enkazlarda AFAD ekipleri görünmüyor. 5-6 enkazın birinde ancak AFAD ekiplerine rastlıyorum. Arama kurtarma çalışmalarının sürdüğü bir enkaza doğru yaklaşıyorum. Gece 02.00’ye geliyor. Enkaz başında Kürt bir aile var. Çoğu çocuk 4 ailenin içeride olduğunu öğreniyorum. Ben oradayken bir kız çocuğu kurtarılıyor. Hemen ambulansa bindirilip hastaneye yetiştiriliyor. İçeride daha 20’nin üzerinde insan olduğu tahmin ediliyor. Yardıma gelen içeridekilerin akrabası Veli ile konuşuyorum. Veli daha tepede yeni binalarda oturuyor.
“Göz göre göre geldi. Herkes biliyordu bunların bir gün yıkılacağını.”
“İlk depremde mi yıkıldı bu bina?”
“İlk depremde yıkıldı, ikincide zaten bir şey kalmadı. Çevredeki bunun gibi binalar patır patır düştü.”
Eliyle işaret ediyor yolun karşısındaki iki enkazı. 4 binalık yer var. Uçtaki ikisi yıkılmış ortadakiler sağlam.
“Şu ilk depremde hasar almıştı. İçeridekiler çıktı, biri artık parasını mı almaya, kıyafet mi almaya bir sebeple girdi evine o esnada ikinci deprem oldu. Adamın başına yıkıldı. Hâlâ orada, ne gelen var ne giden bir tane arama kurtarma ekibi görüyor musun iki binanın tepesinde?”
“Niye gelmiyorlar?”
“Yetmiyor ki topu topu kaç ekip geldi? Şehrin merkezi burası. Tepedeki mahallelerde kimse yoktur, burası böyleyse. Başımıza bilen birini koysalar yine insanlar el ele verir kurtarmaya çalışır o bile yok.”
“Geceden beri burada mısınız?”
“Buradayız ya. Ateşi yaktık içeriden gelecek haberi bekliyoruz.”
‘TOPKEK BİR DE MEYVE SUYU’

8 kadın, iki genç var. Erkeklerin bir kısmı enkaz başında, bir kısmı odun taşıyor. 14-16 kişi dünden beri ne uyku ne sıcak kapalı bir yer.

“Ne yiyorsunuz, geldi mi devlet?”

“Geldi gelmez olur mu? Topkek devlet. Bugün 22.00 gibi anca geldi. Topkek bir de meyve suyu getirmişler. Su yok, ekmek yok, başımızı sokacak bir yerimiz yok. Karı görüyorsun durmuyor. Odun da bitecek ne yaparız. Sağ olsun sivil araçlar geçiyor, bu abla Kayseri’den gelmiş battaniye getirmiş, çay getirmiş. Böyle insanlar olmasa ya donacağız ya açlıktan kırılacağız.”

‘KIYAMET KOPTU’

Gece boyunca kadınların yüzleri enkaza dönük, bir elleriyle ağızlarını burunlarını kapatıyorlar. İçlerinden biri yaklaşıyor. Ayakları ayakkabıya sığmıyor, kat kat çorap, üzerinde battaniye. Sık sık battaniyeyi ateşe tutup sırtına çalıyor. “Ağrılarım var” diyor. “Soğukta bu platinler iyice ağrı yapıyor.”

Veli cevap veriyor, “Hareket edeceksin hacı teyze hep hareketsizlikten oluyor ağrılar.”

“Kurban kurban” diye giriyor sözle yaşlı kadın, “Bu ayakların ettiği hareketi kim etmiş. Evlere temizliğe mi gitmedi, merdiven mi silmedi? Oralarda çürüttüm bu ayakları.”

Daha sonra bana dönerek, “Yavrum kurban olsun anan sana senin akraban da yok sen neyi bekliyorsun burada.”

Gazeteciyim deyince, “Sabah geldiler kameraya alıp gittiler gelselerdi bana sorsalardı açacaktım ağzımı yumacaktım gözümü.”

“Ne diyecektin?”

“Kıyamet koptu diyecektim. Neredeydiniz neredeler diyecektim.”

“Kim?”

“Oy verdiklerimiz, başa getirdiklerimiz, hani ekmek hani su şu soğuğu sen görüyorsun. Onlar yok. Vallahi burada kıyamet koptu, önce birinci kıyamet; gecenin bir yarısı attık kendimizi sokağa sonra ikinci kıyamet evimizi başımıza yıktı.”

Sabah 06.00’ya kadar aynı enkaz alanında bekledim. Kâr yağışı durmadı. Yalnızca gönüllü olarak dayanışmaya gelen sivil insanlar vardı. Görevli kurumlar gece boyunca uğramadı enkaz alanına. En temel ihtiyaçlardan mahrum kar altında tedirgin bekleyiş.

Saat 06.00’yı geçerken Veli’nin önerisi üzerine Malatya terminaline uyumaya gittik. Yol boyunca sapasağlam kamu binaları boştu. Belediye binası ve AVM’ler de öyle. İnsanlara sığınmaları için bu alanlar açılmazsa önü alınamaz sorunların doğması, sağlık sorunlarının baş göstermesi kaçınılmaz olacaktır.

Fotoğraflar: Murat Uysal/Evrensel

İlgili haberler
Bölge illerinde depremin 2.günü| Maraş'taki iki de...

Maraş’ta meydana gelen 7.7 ve 7.6 büyüklüğündeki depremler birçok ilde hissedildi, yıkıma ve can kay...

Adana’da yurttaşlar geceyi kendi imkanları ile geç...

Adana'da çok katlı binalarda yaşayan çok sayıda yurttaş geceyi acil barınma merkezleri, araçları ya...

Tülay Hatimoğulları: Hatay’da büyük yıkım var, dev...

HDP Adana Milletvekili Tülay Hatimoğulları, 2018’de milletvekili oluncaya kadar bütün yaşamını geçir...