Defne bazen güzel kokmaz
Naldöken Mahallesi sokakları mis gibi defne kokar. Ancak o yemeklerimize konan, evimizi ziyaret eden defnenin ardında karşılığı hakkıyla ödenmeyen kocaman bir kadın emeği var…

İzmir Bornova’da Naldöken Mahallesi sokaklarında dolaşırken bazı evlerden yayılan mis gibi defne kokuları geliyor burnumuza. Defne çok güzel kokar malum, bazı yemeklere de çok yakışır. Belli ki birçok evde defne yaprağı ayıklanıyor. Birinin kapısını çalıp bahçeden içeri giriyoruz. Dilek, hemen davet ediyor bizi içeri, evin önünde defne çuvalları. 

Defneden açılıyor konu. “Nasıl başladın bu işe” diye soruyoruz Dilek’e, “Yokluktan” diyor. Şirket defne yaprağı dolu çuvalları evlerin önüne bırakıyor, kadınlar da temiz olanlarla kırık olanları birbirinden ayırıyor. Daha sonra gelip hem kırık hem de temiz olanları alıyorlar ve sadece temiz olanlar için ücret ödendiğini söylüyor Dilek.

Defne ayıklamaktan ne kadar ücret aldığını soruyoruz. Temiz olanlara kilo başı 8 Lira ödeniyormuş, daha doğrusu bu hafta ücrete zam gelmiş 6 liradan 8 liraya çıkmış kilo başına ücret. Haftada kaç kilo yapabildiğini sorduğumuzda, en fazla 12-13 kilo ayıklayabildiğini söylüyor. Malum defne hafif bir bitki, kaba bir hesap yapıyoruz ayaküstü; haftada en fazla 100 lira geçiyor eline. İki kilo defne için bütün gün uğraştığını, bazen kokusundan başının dönüp, midesinin bulandığını söylüyor Dilek, eline geçense yeni zamla birlikte günlük 16 lira…

“Ücreti çok az değil mi? neden yapıyorsun bu işi?” diye soruyoruz başlıyor anlatmaya…


İŞSİZLİK, EKONOMİK KRİZ, BİR YANDAN DA KADIN OLMAK…

Dilek, hayatı boyunca Naldöken’de oturmuş, okula devam edememiş, 60 yaşında, boşanmış ve 2 çocuğu var. Hayatının büyük bir bölümünde yani yaklaşık 20 yıl ev temizliğine giderek evini geçindirmeye çalışmış, o zamanlar eşi de günlük işlere gidiyormuş. Bazen de dantel yapmış satmış. Yaptığı hiçbir işte sigortası yatırılmamış.

“Neden defne ayıklıyorsun” sorusuna cevaben yıllarca temizliğe giderken yaşadığı zorluklardan bahsediyor. “Her yeri elle silmek zorundaydım, kardeşin de olsa kimse acımıyor” diyor, işini bitirmek için eve geç geldiğinde ise kocasından işittiği azarları ve gördüğü şiddeti biraz da utanarak anlatıyor. Belki şiddet görmese, hayat arkadaşının desteğini görebilse hayatının daha kolay olabileceğini söylüyor. Hâlâ bazen çağırıyorlarmış temizliğe ama Dilek, “Ben işimi hakkıyla yapmak istiyorum, hem yaşım hem de sağlığım artık el vermiyor, işimi eskisi gibi düzgün yapamıyorum” diyor. “Herkes verdiği paranın hakkını istiyor, artık yaşlandım işin hakkını veremiyorum” derken yıllarca üç kuruşa verdiği emekler ve sigortasız çalışması aklına gelip susuyor.

‘KİMSE YÜKÜMÜ PAYLAŞMADI’

Evlere temizliğe gitmenin, çocukların bakımının, kendi evinin işlerini yapmanın ve bir yandan da eşinden gördüğü fiziksel, ruhsal şiddetin onu ne kadar yıprattığını anlatıyor. Emeğiyle geçinmenin çok zor olduğunu her şeyin işverenin iki dudağı arasında olduğunu söylerken, “Bunca yoksulluğun içinde kimse yükümü paylaşmadı” diyor. Şimdi hayata yeniden başlama şansı olsa evlenmek yerine okumayı hatta üniversiteye gitmeyi tercih edeceğini, sinemaya tiyatroya gideceğini, daha sosyal bir hayat yaşayacağını söylüyor. Koşullar uygun olsa ya da geriye dönebilse neler yapabileceğini anlatırken başka bir hayatın olma ihtimali bile gözlerindeki ışığın belirmesine sebep oluyor, bir an için bile olsa.

Bu nedenle hükümetin sürekli çocuk evliliklerini teşvik etmesine, kadın haklarına yönelik saldırılarına, eğitim politikasına oldukça öfkeli…

YOKSULLUK İÇİNDE DEBELENEN KADINLAR…

Tekrar defneye dönüyor konu, “Boş durmaktan iyidir” diyor, yoksulluk nedeniyle mahallede birçok kadının ücretinin oldukça düşük olduğunu bilmesine rağmen bu işi yaptığını söylüyor.

Çocuklarından biri işsiz, birinin kazandığının kendine ancak yettiğini söylüyor. Babasından kalan aylık 1000 lira emekli maaşı ile geçindirmeye çalışıyor evi.

Dilek, “Bu işi yapmaya mecburuz, her şey ateş pahası oldu, kazancımız aylık 400 lira da olsa hiç olmazsa bakkal masraflarımızı karşılıyor” derken zaten bu koşullarda başka şanslarının olmadığını söylüyor.

Yoksulluk, güvencesizlik ve geleceksizlik yüzünden sömürünün en yoğun olduğu ev eksenli çalışma biçimine mecbur bırakılan kadınların ev içi şiddetle baş etmesinin de mümkün olmadığını düşünüyor Dilek ve şiddetin görünen yüzünün vahşileşen yanı olduğunu, yoksulluk içerisinde debelenen her kadının şiddeti yaşadığını söylüyor. Yaşadıkları yüzünden umudu kırılsa da dayanışmanın kendisini güçlü kıldığını ifade ediyor.

İlgili haberler
GÜNÜN BİLGİSİ: Ev eksenli çalışma nedir?

Ev eksenli çalışan kadın genelde kendisini çalışıyor olarak tanımlamaz. Bu yüzden verilerine ulaşmak...

Ev eksenli çalışan Fatma Başer: Ne kadar uğraşsam...

Ev eksenli çalışan Fatma gecesini gündüzüne katarak ampül duylarını vidalıyor ancak eline yine de ay...

Ev eksenli çalışanların mücadelesi sonuç verdi: Se...

Ev-Eksenli Çalışanlar Sendikası, 10 yıl boyunca ev eksenli çalışmanın çalışma işkolu statüsü olarak...