Kaybetmiş olanı göndermenin zamanı şimdi. Tek adam rejiminin ülke tarihinin karanlık ve hesabı sorulacak bir dönemi olmasını sağlamaya çok yaklaştık.

Seçim döneminin sonuna geldik. Pazar günü sandık başına gidiyoruz. Ne kadar kritik bir seçim olduğu, sadece bir parlamento seçimi olmadığı, bir rejimi oylayacağımız hepimizin malumu.

Seçim tarihi tek adam rejiminin yarattığı enkazın altında on binlerce insanının kaldığı bir dönemde ilan edildi. İnsanlar enkaz başında yakınlarının seslerini çaresizce dinlerken, herkesi azarlayan ve “eleştirileri not ettiğini” söyleyerek tehdit eden bir iktidar var karşımızda. Bu parmak sallama, tehditler bir yönetme biçimi bu iktidar için. Deprem döneminde de 21 yıldır ne yaptılarsa aynısını yaptılar.

Söyledikleri hiçbir şeyi unutmadık ama. Özellikle kadınlara söyledikleri sözleri... Seçim dönemi boyunca tüm o sözleri hatırladık, hatırlattık birbirimize. Öyle ya bize sürtük de dediler, tecavüz sonucu hamile kaldıysak ölmemizi de istediler. Bir kadın olarak susmamız da emredildi, sokakta kahkaha atmayın da denildi.

Hiçbir acımızı, üzüntümüzü anlamadılar. Çünkü acılarımızın ve gözyaşlarımızın sebepleri onlardı.

Çocukların istismar edildiği Ensar Vakfı rezaletini Meclis’te aklayıp birbirilerini tebrik edip, kahkahalarla oy verdiler Meclis Genel Kurulunda. Hiranur Vakfı rezaletini normal karşıladılar, başka çocukların benzer şeyleri yaşamaması için önlem almadılar. Tıpkı kadınlar öldürülürken, şiddete uğrarken, taciz ve tecavüze uğrarken hiçbir şey yapmadıkları gibi. İstanbul Sözleşmesi’nden imza çekenler de, nafaka hakkına göz dikenler de, 6284 Sayılı Yasa’dan kurtulmak isteyenler de onlar. Bugün seçim mitingi kürsülerinde “ailenin kutsiyetine dokundurmayız” demeleri, her yerde aileyi kadınların haklarının önüne koymaları da kadınların haklarına yapacakları saldırıların ön hazırlıkları.

Çocuklarının ısınması için ellerine saç kurutma makinesi verip intihar eden Emine ve derinleşen yoksulluk da sorun olmadı onlar için. Yoksulluğu yaratanlar ve giderek arttıranlar olarak barınma, ısınma, yemek gibi hakları sosyal yardımlara sıkıştırıp bir lütuf gibi sundular. Bu lütuflara dayanarak iktidarlarını sürdürmeye çalıştılar.

14 Mayıs seçimlerine iktidar partisi daha da genişleyen bir ittifakla girdi. HÜDA PAR, Yeniden Refah Partisinin de dahil oldukları ittifak, kadınlar için büyük bir tehdit. Öyle bir tehdit ki AKP Grup Başkanvekili Özlem Zengin dahi kendi parti üyelerinden tehdit aldığını söyledi, kendi partisinin yaptığı ittifaktan ve 6284 Sayılı Yasa’ya ilişkin verdiği sözlerden rahatsızlık duyduğunu ifade etti.

Cumhur İttifakı seçim süreci boyunca kadınlara tek bir güzel söz söylemedi diyebiliriz. Nefret söylemleri ile dolu miting konuşmaları, Yeniden Refah Partisinin kadın adayının yüzünü seçim aracına koymayan yaklaşımı, domuz bağıyla öldürülmüş insanları betona gömen Hizbullah liderinin cezaevinden salıverilmesi hatırımızda kalacak 14 Mayıs’a giderken. HÜDA PAR’ı vatanseverler olarak nitelendirdi hatta Erdoğan en son gençlerle yaptığı programda.

Süleyman Soylu’nun İstanbul Sözleşmesi’nden çıktıktan sonra kadın cinayetleri azaldı tespiti aynı hafta öldürülen kadınların kocaman acı gerçeğine çarptı. Seçim propaganda dönemi sırasında da kadınların öldürüldüğünü ya da öldürülmemek için sosyal medyadan, basın aracılığıyla sesini duyurmaya çalışan kadınları gördük.

DOĞRU ADAM MI?

“Doğru Adam” başlıklı seçim kampanyası ile tek adam rejiminin kendisini net bir şekilde ifade eden kampanya sahipleri, neden ülkenin tek bir adamın insafına kalması gerektiğini  “Erdoğan olmazsa ülke de olmaz, memleket mahvolur” diye açıkladılar.  

Kampanyanın adı bile doğru adam... Adamların daha doğrusu bir adamın yöneteceği bir ülke vaat ediyorlar sadece. Kadınlar için bir yandan da ironik bu durum. Yıllardır uygulanan muhafazakar politikalarla kadınlara, bir erkeğe bağlı bir hayat yaratılmak istendi. Kadınların tek başına özgür, bağımsız, eşit bireyler olmadığı fikri ve mottosuyla kurulmak istenen hayat, boşanmanın ölüm anlamına geldiği bir ülke yarattı kadınlar için. Erkek şiddeti, iktidarın kadın düşmanı politikalarından aldığı güçle dizginsiz bir şekilde devam ederken kadınların hayatlarının bir yerinde yer alan erkekler bu güçle davranmayı, şiddeti kendine hak saydı.

Şimdi kadınlar için hayat, her yerde tek tek bu adamların belirlediği bir şey olsun diyen iktidar, ülke yönetimini de tek adama bırakmalıyız diyor. Tek bir adam ülkeyi yönetsin ve her şeye ama her şeye kendisi karar versin.

Demokrasi, çoğulculuk, halkın karar vermesi, tartışması, fikir söylemesi, eleştirmesi bunlar asla ama asla gündemde değil. Evde erkeğin her dediğini yapmak, onun belirlediği tarif ettiği gibi yaşamak kadınların görevi olarak tarif edilirken ülkede de tam böyle bir yönetim modeli öneriliyor.

AÇLIK, YOKSULLUK ARTIYOR

Ekonomi son dönemlerin en zor halinde, paranın değer kaybı ve artan fiyatlar bir ücretle yaşamayı olanaksız hale getirdi. Uzun yıllardan beri olmadığı kadar barınma bir sorun. İnsanlar evlerini birleştirmeye, köylere kasabalara göç etmeye zorunlu bırakıldı. Kimse fikrini söyleyemiyor eleştiri hakkı yok. İktidardan yana olmayan için her türlü zulüm reva.

Saraylarda süren bir saltanat tek adam rejimi. Hak İş Genel Kurulunda işçi olduğu dönemleri, gazete kağıdı üzerinde yemek yediği dönemleri unutmadığını söylemek durumunda kalan Erdoğan inandırıcı değil. Ülke halkı korkunç bir yoksulluk yaşarken servetlerine servet kattıkları o kadar görünür ki.

Tıpkı evin içindeki gibi. Eşit ve özgür bir hayat olmadan mutlu olmadığımız, olamadığımız o evler gibi. Tek adam rejimi tüm seçim kampanyası boyunca bunu söyledi durdu. Tek adam rejiminin sonuçları ortada iken neden devamını sağlayalım? Bu soruya iktidar cenahından verilebilmiş makul bir açıklama olmadı seçim dönemi boyunca.

OYUMUZA DA BİZ SAHİP ÇIKACAĞIZ

Seçime darbe de dediler, iktidarı bırakmayız imalarını da kullandılar. Son iki güne girerken Erdoğan 15 Temmuz benzetmesi yaparak seçmenlerine iktidarını koruma çağrısı yaptı. Seçimi kaybetmekte olduğunu gören iktidar, “biz kazanıyoruz rahat olun” demek yerine “kaybetsek de bırakmayız” korkusu yaratmaya çalışıyor. Buradan da kaybetmekte olduklarını görüyoruz.

Erdoğan ve AKP’lilerin yaptıkları bu açıklamalar sandıklara sahip çıkmamız gerektiğini bir kez daha gösteriyor hepimize. Sadece oy vermek değil, bu oylara da yine hep birlikte sahip çıkacağız.
Tüm bu karanlığın içinde umutla inançla mütevazi olanaklarla seçim kampanyası yürütenler de var. Emek ve Özgürlük İttifakı “değiştirmek istiyoruz” umudunun dayanağı oldu. Neredeyse yarıya yakın kadın adaylarıyla ülkenin her yanında yürütülen seçim kampanyası, kadınların yılmayan mücadelesinin bir parçasıydı aynı zamanda. Yaşanan sorunlara somut önerileri, birlikte değiştirme ve mücadele etme inancını, kısa sürede, çok az olanakla, bin bir zorlukla örgütlenen seçim kampanyasını da.

Yirmi bir yılın kısa bir özetini yaşadık sanki. AKP ve ittifakları yirmi bir yıldır söylediklerini ve yaptıklarını hızlandırılmış bir programla öfkeyle, düşmanlıkla, yeri geldiğinde tehditle ülkenin üstüne ediyor. Yirmi bir yıldır mücadele etmeye devam edenler, birleşerek yan yana gelerek, dayanışarak, daha çok işçi, emekçi, genç, kadınla buluşmaya çalışarak yeni bir hayatı birlikte kuralım çağrısı yapıyorlar.

YANIMIZA ALALIM!

14 Mayıs günü bir karar vereceğiz. Sadece bir parti ya da cumhurbaşkanı seçmekten ibaret değil o gün yapacağımız. Yirmi bir yılın hesabını da yanımızda sandığa götürmeliyiz. Sokaklarda yürürken başımıza bir şey gelir mi korkusunu, kız çocukları için yaşadığımız endişeyi, okullara çocuklarımızı aç gönderdiğimiz için yaşadığımız kederi, her ayın sonunu getirememe derdini, ev sahibi ararsa nasıl konuşacağız korkusunu, kredi kartlarının asgari ödemelerini ödeyebilmek için çırpınışlarımızı, fabrikadaki ustabaşı ile yaşadığımız karşılaşmama savaşını, eşit olmayan ücreti her ay aldığımızdaki öfkemizi, gidebilecek bir yerimiz olmadığı için sürdürmek zorunda olduğumuz evliliğimizin yarattığı mutsuzluğu, ağız tadıyla dışarıda bir bardak çay içebilmek için para hesabı yapmak durumunda kalmamızı, unuttuğumuz kahkahalarımızı, komşularla kaygısızca sohbet ederek içilemeyen kahvelerimizi yanımıza alalım.

Yanımıza alalım tüm bunları ve öfkemizle oy vermek için evlerimizden çıkalım. Sadece oy vermekten ibaret değil 14 Mayıs günü işimiz. Sandıkları korumak, oyumuza sahip çıkmak, sandık hilelerine engel olmak var sırada.

Kaybetmiş olanı göndermenin zamanı şimdi. “Gitmeyiz” sözleri yaratmaya çalıştıkları korkunun ifadesi. Seçim dönemi boyunca yaratılmak istenen bu korkuya teslim olmadı ülke. Son düzlükte de olmayacağı görülüyor telaşlarına ve endişelerine bakılırsa.

14 Mayıs umutlu güzel günlerin başlangıcı olacak hep birlikte el verirsek, birlikte değiştirmenin ve yeni bir hayatın arifesindeyiz işte. Tek adam rejiminin ülke tarihinin karanlık ve hesabı sorulacak bir dönemi olmasını sağlamaya çok yaklaştık. Az kaldı...

Fotoğraf: Volkan Pekal/Evrensel

İlgili haberler
İngiltere’de binlerce kadın oy hakkı için yürüdü

İngiltere’de kadınların ilk kez oy kullanma hakkı elde etmesinin 100. yıl dönümünde, on binlerce kad...

İtalya’nın Erkek Kardeşleri’nin kadın başbakanı: ‘...

İtalya’da ilk kez bir kadın başkan olarak seçilen faşist ittifakın adayı Giorgia Meloni’nin seçilmes...

Tek adama oy yok çünkü…

İstanbul’un emekçi semti Esenyalı’dan daha önceden AKP’ye oy veren kadınlar neden bu seçimlerde tek...


Önceki haber
Unutmadan yıkacağız
Sıradaki haber
Halkın düşmanı kim?