Bildiğimiz üzere bir süredir Twitter gündeminde taciz-tecavüz-tehdit ve şiddet ifşaları var. Birçok kadın senelerin karanlık defterini bu mecrada açtı. “Mahkemeye taşımak varken niye Twitter?” diye soranlar da her köşeden bucaktan çıkıverdiler. Neden mi Twitter? Uzun mahkeme süreçleri, mağdur insanın defalarca yaşadıklarının dillendirilmesi, irdelenmesi, failin haklı olan (!) yanlarının bulunmaya çalışılması yetmezmiş gibi verilen cezaların yetersizliği, faillerin birkaç hafta içinde sessiz sedasız salıverilmeleri bizim adalete güvenimizi yerle bir etti. Darp raporu alan, koruma kararı çıkarılmış olan kadınlar öldürüldü. Tecavüzcüler dışarıda, tacizcilerin korkusu yok, nasıl olsa hep kadın kuyruk sallıyor (!) ve zaten mahkemeler mağduru sessize alıp erkeği dinliyor. Devlet bizi korumadı, korumuyor. Dillerde kadının alması gereken önlemler var, kendini koruması gereken şeyler, kişiler, zamanlar var. Ama adalet sağlanmıyor, adalete erişilmiyor! Yine de bu, hukuk mücadelesinden vazgeçtiğimiz anlamına gelmiyor.
Bir gerçek var o da şu ki taciz sadece ama sadece tacizcinin suçudur. Bir birey her ne koşulda, hangi saatte, nerede olursa olsun hiçbir zaman cinsel saldırıyı ve şiddeti hak etmez. Bu, biz kadınlara belki de hiç söylenmedi. Yaşadıklarımızın yüküyle acımız derinleşirken, dillendirebilmek zor ve uzun bir sürecin ürünüyken karşınızda bir eril toplum anıtı gibi dikilmiş herkes “E sen de…” diye başlıyorsa cümleye, bir kadına ‘neden şimdi’ diye sormak anlamsız değil mi sizce de? Ben ve birçok tanımadığım kadın, hep birlikte o kafamızda, yaralarımızda yer etmiş isimleri bağırarak “sadece ve sadece o suçlu” dedik. O isimler artık bize değil, failin kendisine yük olsun. Bizim içimizdeki karanlık anılar, artık olması gerektiği yerde, failin isminin üstüne çizilmiş bir çizgi, failin alnında kara leke… Fakat daha söylenmemiş isimler var, söylenecek olanlar, hiç duyulmayacaklar...
Peki bu esnada hükümet ne yapıyor? İstanbul Sözleşmesi’ni iptal etmek için elinden geleni. Kadınlar insanca yaşamak istedikçe onları kana çamura bulamak için elinden geleni. Kadınlar can havliyle haykırdıkça susturmak için elinden geleni. İstanbul Sözleşmesi karşıtı küfürlü kitapçıklar dağıtıyor, kadın karşıtı rezil söylemlerde bulunuyor, kadınları gözaltına alıyor, tartaklıyor. Bir kadın ömründe defalarca kez korkuyor, kiminde kendini koruyabiliyor, kiminde koruyamıyor. Fakat korkmanın yükünü çocuk yaşta taşımaya başlayan biz kadınlar, daha fazla korkmak istemiyoruz. Yıllar evvel Londra’da bir parkta yürüyüş yapan genç bir kadına laf atmanın bedelini, o adama 7 yıl 7 gün hapisle ödeten adaleti burada da istiyoruz. Evet korkutmanın karşılığı 7 gün, ve genç bir kadının parkta yürüme özgürlüğüne saldırı ise 7 yıldır. İstanbul Sözleşmesi’nin harfiyen uygulanması biz kadınların insanca yaşayabilmesinin birincil şartıdır. Hayatımızın karanlık sayfalarındaki isimleri bağırdığımızda bizi dinleyendir, suçluya cezadır. Kız kardeşlerimizin, evlatlarımızın; güvenle yürüdüğü sokaklar, muhatap alındığı mahkemelerdir. İstanbul Sözleşmesi’nin iptal edilmesini istemek ve harfiyen uygulamaktan geri durmanın tek anlamı ise devletin tacizciyle birlikte tacizci, tecavüzcüyle birlikte tecavüzcü, kadın katili ile birlikte kadın katili olmasıdır. İstanbul Sözleşmesi noktasına virgülüne kadar uygulanmadıkça öle öle, yaralarımız derinleşe derinleşe ama asla durmadan güvenle, özgürce yaşama hakkımızı alana kadar yürüyeceğiz.
İlgili haberler
İfşa: Yöntem, muhteva, olanaklar ve sınırlar
İfşa; somut dayanışma ağları ve somut bir örgütlülük ile örülü bir araç olarak kullanılamadığında fa...
Artık susmayacak kadınlardan korksunlar...
Kadına yönelik şiddet geçmişi olan her erkek ünlü ya da ünsüz korkuyor artık. Korksunlar zaten, kadı...
Edebiyat dünyasından kadınlar: Hukuk mücadelesinde...
Taciz, ifşa, erkek egemenliği, kadınların bulundukları alanlarda var olmaya çalışmaları... Edebiyat...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.