“Adalet.” Herkese lazım. Kadınlar, yüzyıllardır ezilen cins olmanın tüm yükünü omuzladıkları için tarih sahnesinde, en çok onlara lazım adalet…
Sadece ‘hukuk’ değil bahsettiğimiz. Hukuk dışılık yasal düzenlemelerle giderilebilir. Minareyi çalan muktedir, kılıfını da yasaya uydurur elbet. Olmadı, kendi hukukunu bile askıya alabilir. Görmediğimiz şey değil…
ADALETİN SARAY KAPISI
21. yüzyıl Türkiye’sinde, tam da kadınların “yasal haklarının” şahikasına vardığının söylendiği zaman diliminde bugün memleketin her köşesinde kadınlar ‘adaletsizlik’ duygusuyla karşı karşıya… Her gün kadın cinayetleri, taciz tecavüz haberleri… “Haksız tahrik” denilerek, “rızası vardı” denilerek, “iyi hal” denilerek salıverilen kadın katillerinin, tecavüzcülerin haberleri… Her gün canını dişine takarak kendileri ve çocukları için bir gelecek kurma çabasındaki kadınların karşı karşıya kaldığı hak gaspları… Bu hak gasplarına boyun eğmediğinde yargı-devlet-patron işbirliğinde başına gelenler…Yasal haklarımız için mücadele verdik, kadınların dişiyle tırnağıyla kazıdığı mücadelelerin sonucunda kazandık haklarımızı. Ama bugün, kadınlar varolan haklar açısından yetmeyeni değiştirmeye çalıştıkça, üstten üstten tersine bir zihniyet değişiminin taşları döşeniyor…
Hem de kadınların canı pahasına…
Bir ülkenin Başbakanı “Kadın-erkek eşitliğine inanmıyorum” diyorsa, bir toplumda eşitlik fikrine inanmamak devlet eliyle yaygınlaştırılıyorsa, artık o toplumdaki yasalar kağıt üzerinde kalmış demektir.
Ya da “boşanmalar artıyor” diye hükümet sözcüleri her fırsatta yaygara koparıyorsa, meydanlarda “aileler dağılıyor” diye bir panik havası pompalanıyorsa, boşanmak isteyen kadınların öldürülmesini aklayan “adalet temsilcileri” kendilerince bir hukuk tutturur elbet. “Haksız tahrik” der, duruşmaya kravatla geldi diye katile “iyi hal indirimi” verir, yetmezse hukuka sığdırmaya gerek görmeden salıverecek bahaneler üretir.
Bugün, Türkiye’de bir tek kadın bile hakkın haklıya teslim edilmesinin güvence altında olduğunu düşünmüyor. Adaletin kapısı, saray kapılarına çevrildi. El pençe divan durmadan dert anlatmak, derde çare bulmak mümkün değil. Dünyanın en büyük adalet saraylarını inşa etmekle övünen hükümet, Adalet Saraylarının önünde kurşunlanarak, bıçaklanarak öldürülen, boşanmak istediği için, daha fazla şiddetle karşılaşmamak için adalet kapısına gelen kadınların ölümü karşısında acziyetle bakakalıyor. Dava açmak için bile cebinde paran, arkanda sağlam dayanakların olması gerekiyor. Diyelim ki dava açmayı başardın, yıllar alan süreçlerde adalet arayışın burnundan getiriliyor. Zenginin haksız zenginliği, güçlünün haksız gücü yanına kâr kalırken toplumsal ve ekonomik olarak güçsüz bırakılan kadınlar, adaletsizliğin sistematikleştiği bir toplumsal düzende hak ettiklerini asla elde edemeyecekleri duygusuyla değiştirme gücünden yoksun bırakılıyorlar.
ADALETİN TEMELİ NEREDE?
Toplumsal mutabakatlarla, toplum iradesinin kağıt üzerinde ete kemiğe büründüğü yasal metinlerle giderilmez adalet yoksunluğu. Çünkü her toplum, aslında güçlünün, muktedir olanın hukukuyla yönetilir. Tam da bu nedenle “adalet” arayışı hukuku aşar. Başka bir toplum düzeni kurmanın arayışı olur. Güçlü ve muktedir olanın değil, ezilenin, en geniş halk yığınlarının adaletine temel olacak bir hukuksal yapı, ancak başka bir toplum düzeniyle mümkün. Haklarımız ancak böyle güvence altında.Ve o başka bir toplumsal düzen, yani kadınların eşitsizlik sarmalında boğulmadığı, köle ve hizmetkar olmadığı, bedeninin ve emeğinin sömürülmediği, kendi hayatı hakkında aldığı kararların kısıtlanmadığı, sosyal ve ekonomik olarak desteklendiği, geleceğini kurarken “eksiklik ve mağduriyetle” malul bir düşünme sistematiğine itilmediği eşitlikçi bir toplumsal düzen “adaletin temeli”ni yerli yerine oturtabilir.
Tam da bu yüzden kadınların “adalet arayışı”, başka bir dünyanın şenlikli günlerine açılan kapının anahtarıdır.
Tam da bu yüzden en içselleştirilmiş adaletsizlikle, yani kadınların her alanda karşı karşıya kaldığı çok yönlü adaletsizlikle mücadele etmek, toplumsal adaletsizliğin her veçhesine dair ortak güç biriktirmek için ön koşul!
Ve bu, yarına bırakılamayacak kadar önemli. Yarının yeni toplumuna ertelenemeyecek kadar hayati!
Gerçek adalete giden yolun taşlarını döşemek, o adaletin temeline kadınların özgürlüğünü yerleştirmekle mümkün.
İşte bu yüzden Adalet, bir kadın adıdır, ancak kadınlar eşitse anlamlıdır.
ERKEK ADALET DEĞİL GERÇEK ADALET
Kadına yönelik şiddetin sistematikleşmesinin ve cezasız kalmasının en önemli dayanağı haline geldi yargı kararları. Her gün pek çok taciz, tecavüz, şiddet davasında yargı, “erkek adaletin” teminatı olacak kararlara imza atıyor, yaşananları adeta meşru kılıyor.
Kadınlar “erkek adalet değil, gerçek adalet” derken sistematik eşitsizliğin adını koyuyor. Kadınların Adalet Saraylarında karşı karşıya kaldığı bu adaletsizlik, toplumsal eşitsizliğin meşrulaşmasının, kabul görürlüğünün sonucu olduğu için, toplumsal bir gerçeklikle, ataerkil zihniyetle ifadelendiriliyor. Çok açık; tek tek bu yargı kararlarına karşı mücadele, gücünü kadınların eşitsizliği ve ezilmişliği zemininden alan sisteme karşı da mücadele etmek anlamını taşıyor. Sadece kadına her türlü şiddeti reva gören tek tek erkeklerin değil, toplam olarak onlara bu zemini sağlayan zihniyetin karşısına dikilmek anlamına geliyor. Bu yüzden, her davada adalet arayışındaki kadınla dayanışma halinde olmak, kadınları güçlendirecek.
* Ekmek ve Gül dergisinin Nisan 2014 sayısında yayınlanmıştır.
İlgili haberler
Adalet tanrıçalarla tecelli etmez
Birçok yerde çıkar karşımıza, elinde terazisiyle adalet tanrıçası. Erkek üstünlüğünün kabul edildiği...
Adalet yürüyüşündeki bir annenin isyanı: Ben sığır...
KHK ile ihraç edilen doktor kızı için adalet yürüyüşünde bulunan anne Zeynep Sarı zorluklarla büyütt...
Eşitlik yoksa adalet olmaz!
Günlerdir süren adalet yürüyüşünün kadınlar için ne ifade ettiğini, kadınların adaletten payına ne d...
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.