Meltem Teker
Kendi emeğini ekonomik özgürlüğüne dönüştürmeyi başarır. Artık minnetsiz, başı dik, varlığını her ortamda haktan adaletten yana hissettiren direngen bir kadın olmuştur. İyi ki tanımışız seni Muzaffer…
Leyla kucağında bebek, önünde bahçe kapısı ve her tarafı belirsizliklerle örülü duvarların ortasında kalmıştır. Kapıyı açan annesi Yaşar Hanım, heyecandan oracıkta bayılır.
Sağlıklı bir bedenle hayatınızdaki her şeye daha kolay yetişebilir, daha hızlı ve dinamik hareket edebilirsiniz. Bunun için yapmanız gerekenler ise çok basit.
Türkan’ın gittiği her yerde, gördüğü her haksızlıkla ‘mücadele’ anlayışı, tek tercihi olmuştur hep.
Kapıyı açan uzun boylu, bembeyaz tenli, sarışın kadının, güzelliğinden çok, dudağındaki kan kırmızı ruju dikkatimi çekiyor.
Meryem epeydir elinde evirip çevirdiği kağıtları hızlıca katlayıp cebine koyuyor. Elini sıkmak için yaklaşıyorum. İncecik dudaklarından mucize gibi bir gülümseme süzülüyor.
Demir çubukla ateşi karıştırıyor Sevim. Saca dizdiği hamurları dans ettirir gibi oynuyor sonra. ‘Eskiden kuma çok evde vardı’ sözlerini savuruyor ardından...
Mahmure bir gün okula gelmedi. Bir hafta sonra, okul yolunda karşılaştım Mahmure’yle. Yanında kocaman bıyığı, kırlaşmış saçı, ütüsüz gri takımıyla adeta duman yığınını andıran bir adam oturmaktaydı.
‘Evime gelir gelmez ilk iş eşimden dayak yedim.’ Asiye’ye atılan son dayak bu olmuş. Hiçbir barbarlık, ondaki azim ve dirençten daha güçlü değilmiş çünkü.
Nisan ayı deyince, ister istemez yüreğimize serpilen ‘bahar coşkusu’ndan nasibini almayanımız yoktur umarım. Hele de içimizden birinin, Gülperi Teyzemizin o eşsiz yaşama sevincine tanık oldukça...
Bardaklarımızda bekleyen yarım kalan çaylar, etraftaki her şey gibi sessiz, mahzun dinliyor Gülsüm’ü... O ise, odanın her köşesinde, yavrusundan bir iz bulma telaşıyla devam ediyor sözlerine.
Onca zaman içinde, ne kadın dayanışmasını, ne de emek ortaklaşmasını hiç terk etmemiştir Gülseren’i.
Yayla yolunda, at sırtında, belinde silahı kadınların önündedir yeri. Köy meydanında, alınan her kararda kabul edilir sözü. Doğum yaptırmak için de koşulur Gevri Kadın’a, dikişe de, baş ağrısında da..
Zeliha’nın babası ‘Sarıkamış şehidi’ olmuş. Kıtlık günleri başlamış sonra. Hele de annesi hastalanıp ölünce, hayatta kalma mücadelesi eklenmiş üstüne.
Valizlerini, çocuklarını topladığı gibi çıkar yola. Biri karnında ikisi yanında kızları ve artık cesaret yüklü yüreği vardır. O yürekle nereye giderse gitsin, evi de vardır, umut dolu geleceği de...
“Belgüzar tek başına yaşamayı sürdürür evinde. Gözleri sevinçle parlayarak ağırlıyor bizi. Pir Sultan’ın torunlarıyık biz. Acıyı bal eyledik de yedik.”
“Yol aldığı bataklıktan, omzunu yalandan saran şalını çıkarıp, atıp, sımsıkı sarıldığı kızıyla, demir adımlarla yürüyüp çıkıyor Kudret. Önüne uçsuz bucaksız yemyeşil bir ova serilidir artık.”
“Engin bir tarlanın yanı başındayız şimdi... İçimden haykırmak geliyor kendisine; Bak işte, hepimiz duyabiliyoruz rüzgarın iniltisini. Fısıldıyor bize Gülbeyaz’ın onurlu yaşam mücadelesini.”
Hiç bitmez kadınların sırtındaki yük de, zihinlerindeki yük de. Bu yükler daha genç yaşta etkiler kadınların sağlığını. Bitmeyen bel, boyun ağrıları omurga problemlerinin işaretidir.
- EN SON
- ÇOK OKUNAN
- ÖNERİLEN
Editörden
Bültenimize abone olun!
E-posta listesine kayıt oldunuz.