Yeni yıl, yeni umutlar
Yılı geride bırakırken ışıltılı sayfaları anmadan geçmemeli. 2017, Ekim Devriminin 100. yılıydı. Üstü örtülen tohum gibi dönüşümünü zamanımızın toprağında tamamlamaya aday bir geleceği aydınlatıyor.

Bilinen ilk takvim, M.Ö. 4. bin yılda Mezopotamya ve Mısır uygarlıklarında kullanılmış. Esasında soyut bir kavram olan evrenin zaman boyutu, böylece insanlar tarafından ölçülebilir bir somutlukla kavranabilmiş. Bugün ise saniyenin binde, milyonda biri ölçülebiliyor.

Yeni bir yıla girmek, pek çok kültürde eski döngüsel keşiflerin izini taşır. Yılın en uzun gecesi olan 21 Aralık’tan sonra, gündüzün gece ile mücadelesinde geceyi yenmeye başlaması, yeni bir yılın müjdecisi olarak kabul edilir. Bugün bir tüketim ve eğlence çılgınlığına dönüşmüş olan yeni yıl kutlama geleneği, aslında insanın yaşadığı çok eski zamanların değişim/dönüşüm coşkusunu da zamanın ruhuna bürünmüş olarak hâlâ taşımaya ve yaşatmaya devam ediyor.

Tarih, kayda geçmiş değişimler toplamı olarak insanın yeryüzündeki macerasının güncesi sayılır. Hiç birimizin tek başına bir ömürlük sürede bütün ayrıntılarıyla vâkıf olamayacağımız kadar derin ve öyle büyük bir bilgi yığınağıdır ki, gelişen bilimler ve çeşitli disiplinler sayesinde olayları, gelişmeleri ve dönüşümleri bağlamları içinde anlamamıza olanak verir. Yaşanmış bütün yeni yıllar şimdi bir tarihtir, bu zaman ırmağında.

Öte yandan, tarih, bellektir bir bakıma; kolektif bir bellektir, tarih esasında.
Aslanların tarihi ile avcıların tarihi, yönetenlerin tarihi ile yönetilenlerin tarihi, ezenlerin tarihi ile ezilenlerin tarihi farklıdır. Bu bakımdan bellekleri de farklıdır. Çünkü her sınıf, kendi bulunduğu yerden yapar tarihini ve yazar... Aslanla avcının durumu gibi; avcının zaferi, aslanın sonudur.

SINIFIN BELLEĞİNE YAZILAN BEDDUA
Tarihten çıkıp bugüne bakalım. Medya, bir günlük tarih yazımı veya görüntülü günlük tarih anlatımıdır. Bakalım, iki sınıfın da üzerinde en çok direndiği asgari ücretin tespiti her sınıfın medyasında nasıl görünüyor?
Asgari ücret tespiti, işçi sınıfı için yaşamsal önem taşır. Yönetenlerin medyasından okunduğunda, işçiye ilave verilen her kuruş memleketin ekonomisini batıracaktır; onların tarihindeki gerçek böyledir. Milyonlarca işçi için ise tespit edilen 1603 TL asgari ücret, insanca bir yaşam düzeyi sağlamak bir yana, temel ihtiyaç maddelerine yapılan zamlar nedeniyle, bir önceki yıl satın alabildiği ihtiyaçların aynısını almaya bile yetmeyecek bir rakamdır. Zira bizzat devletin istatistik kurumu TÜİK, bir kişinin açlık sınırının en az 1893 TL olduğunu tespit ediyor. İşçilerin tarihinde 2018 yılı, insanca yaşamaya yetmeyecek bir ücretle başlamış bir yıldır. 

Yandaş medyada “Bir işçi 42 asgari ücretle pırıl pırıl sıfır bir araba alabilir” diye yorum yapıyor bir hükümet yetkilisi. Kendisi asgari ücret değil ayda en az birkaç on bin TL kazanmaktadır, devlet bütçesinden, işçilerin emekçilerin ödediği vergilerle... Ama işçiye, kendi vergileriyle oluşan devlet gelirlerinden, insanca yaşanacak ücret yerine, “42 asgari ücretle pırıl pırıl, sıfır bir araba” şeklinde ham hayal uygun görülür.
Bir başka hükümet yetkilisi “Asgari ücret niye yetmesin, bal gibi yeter” derken, Cumhurbaşkanı Erdoğan “Elinize dilinize dursun” diye, itiraz eden işçiye beddua ediyor. Sanki asgari ücret işçinin kendi çalışmasının, emeğinin, ürettiğinin ortaya çıkardığı bir değerden oluşmuyor da, vatandaşın vergisiyle yetki ve bütçe kullanan Erdoğan’ın cebinden gidiyor!

ZAMANINI BEKLEYEN YAMAN ÇELİŞKİLER
Yeni yıla girerken, dakika bir gol bir; asgari ücret açlık sınırının 442 TL altında belirlendi!
Bakalım öteki gelişmelere.
Yol, köprü, tüp geçit, metro, gösterişli açılışlar, milli çıkarlar uğruna sürekli işçiden emekçiden fedakarlık... Müftüden imamdan nikah memuru, kadından en az üç çocuk, çocuktan dindarlık, kindarlık, sonra her ikisine birden cinsel istismar, cinsel istismara sürekli bir hayırhahlık, etkili yetkililerin ahlaksız fetvalarına, sapık fantezi performansına sükut... Eline palayı silahı kapıp ortalığa dökülenlerin din iman vatan millet diye vahşet kusma isteklerine KHK desteği...

İşçi emekçiye gelince “Elinize dilinize dursun” diye beddualar, kadro isteyen taşeron işçiye “Çalışıyorsun ya, ne kadrosu!” diye fırçalar, kıdem tazminatına göz dikmeler, iş davalarında zorunlu arabuluculuk şartı ile işçinin hak edişlerinin işverene kısa yoldan altın tepside sunulması, işverene OHAL ile grev yasağı desteği, asgari ücreti açlık sınırının 442 TL altında tutma...

Bütün bu yaman çelişkiler, zannetmeyin ki, işçi ve emekçilerin, işsizlerin ve yoksulların gözünden kaçtı.

Bu ayyuka çıkmış sınıfsal çelişkilerin üstüne tüy diken diğer gelişmeleri de hatırlayalım. Reza Zarrab davasında ortaya dökülen yolsuzluk belgeleri, muhalif basında haklı olarak “Reza-Let” diye adlandırıldı. Erdoğan’ın aile fertlerinin adı geçen Man Adası’ndaki şirketlerine vergiden kaçırma amaçlı astronomik para transferlerine ilişkin belgeler ulu orta ortalıkta sallandı. 2017 sonlanırken bu iki olay, adeta Türkiye’nin egemen sınıflarının kale burçlarında kimliklerini imleyen göstergeler gibi dalgalandı.

Dünya bunları yazdı, çizdi; çok tehlikeli sulara açılan bağlantıları üzerine pek çok yorum yapıldı. Ama yönetici sınıf adeta mevcut durumu sükut ile ikrar eder gibi bir iki tutarsız açıklamanın dışında hiçbir şey yapmadı. Ne yer yerinden oynadı, ne kimse koltuğundan... Belgeler dalgalanarak vakti zamanının gelmesini bekliyor.

‘USTALAŞTIK BİRAZ DAHA...’
2017 bir yanıyla işçi ve emekçilerin gerilim, baskı ve sindirme altında, ekonomik güçlükler, iş güvencesinin ortadan kalkması ve işsizlikle sınandıkları bir yıl olarak geçti. Öte yandan işçi sınıfı da 2017’yi kendi tarihine kendi yöntemleriyle yazdı.

İşçi sınıfı, bu koşullar altında kadınıyla erkeğiyle sendikalaşma mücadelesini yükseltti, işyeri ve ülke düzeyinde kendi kaderi üzerinde belirleyici olma bilinci arttı. Bir yıl daha, hükümet politikalarının işçi ve emekçileri nasıl ezip, bölüp güçsüzleştirdiğinin daha çok farkına vardığı deneyimlerle geçti. Yeni bir yıl başlarken, işçi ve emekçiler ülkenin içinden geçtiği süreçte kendi tarihsel rollerini üstlenmeye zorlanacakları daha ileri bir mevziye itildiler.

İstanbul’da Akkim, Posco Assan, DHL Express, Kod-A, Eren Enerji, Babacanlar Kargo’da sendikalaştıkları için işten atılan onlarca işçi 2018 yılına direnişle girdi. Metal sektöründe toplusözleşme sürecinde işçiler eylem halindeydi. Geçmiş yılların mücadele deneyimleri birikerek önemli atılımlar için ortak bir mecra bulmaya çalışıyor.

“Cumhurbaşkanı işçi aleyhine açıklamalar yapıp duruyor. Yani tamamen örgütlenmenin bitmesini ister gibi konuşuyor. En son asgari ücret açıklamasında beğenmeyenlere beddua eder gibiydi. İşverenlerle toplantısında ‘Sizin rahatınız kaçmasın, grevler olmasın diye OHAL’i kaldırmıyoruz’ diyebiliyor” diyen işçi, kuşkusuz ki olaylara kendi durduğu yerden, sınıfının içinden bakarak konuşuyor. Daha ileri bir adım atması için koşullar olgunlaşıyor.

Kadın işçiler, mücadeleye atıldığında tarihsel rollerini çok daha atak ve ileri bir noktadan üstleniyorlar. Tarih bunun sayısız deneyimine tanık. Bugün de aynı atak ve kararlı duruşa geçiyorlar, tereddütsüz. Kod-A işçisi Nurten Varlık, yeni bir yıla girerken direnişin içinde. “Tüm kadınlar mücadele eden kadınların deneyimlerini örnek alıp mücadelesini yükseltmelidir. Kadınlar eylemde oldukça mücadele yükselecektir. Çünkü kadınlar bir şeylerin karşısında oldukça zafer yakınlaşır. Esas güç kadın işçilerin ellerindedir” derken, bütün tarihsel zincirlerini oracıkta bırakıp, bütün tarihsel mücadele deneyimlerinin özgüveni ve bilinciyle konuşuyor.

BELLEĞİMİZİN IŞILTILI SAYFALARI GELECEĞİ AYDINLATIYOR
Tarih bellektir; kolektif bellektir tarih esasında.

Yolsuzluk belgelerinin yönetici egemen sınıfın alameti farikası olarak dalgalandığı günlerde, işçiler böyle konuşuyor. Mütevazı, kendi sınıfının içinden, kararlı ve özgüvenli. Yolsuzluk belgeleri dalgalanırken, ortalığı hamasi gürültülere boğanların sözlerine bir bakalım; bir de alın terinin arındırıcı gücüyle beslenen, dünyayı yerinden oynatabilecek bir sınıf olduğunun her bir eylemde, direnişte, grevde farkına vardıkça, sorumluluğunun ağırbaşlılığını kuşanan ve gizilgücünün özgüveniyle konuşan işçinin sözüne bakalım. Her sınıf kendi tarihini yapar ve yazar. Kendi üslubuyla, kendi araçlarıyla, kendi vaatlerinin gerçekleşme biçimiyle.

Tarih bellektir; kolektif bellektir tarih esasında. Bir yılı geride bırakırken kolektif belleğin ışıltılı sayfalarını anmadan geçmemeli. 2017 yılı Ekim Devrimi’nin 100. yılıydı. Üstü örtülen bir tohum gibi kendi dönüşümünü zamanımızın toprağında tamamlamaya, bütün üretken potansiyeliyle boy vermeye aday bir geleceği aydınlatıyor. Kendi tarihini Sudan’ın Sevakin Adası’nda arayan neo-Osmanlıya karşı, kendi geleceğini Ekim Devrimi deneyimiyle birleştiren işçi sınıfı, tarihsel rolünü 100 yıl öncesinden çok daha güçlü oynayacak. Bu kesin. Yeni yıl kutlama geleneği, aslında insanın doğanın bir parçası olarak yaşadığı çok eski zamanların değişim/dönüşüm coşkusunu zamanın ruhuna bürünmüş olarak hâlâ taşımaya ve yaşatmaya devam ediyor, demiştik. Kolektif bellek, bugünün isimsiz ve sayısız kahramanı tarafından bu değişim ve dönüşümün coşkusuyla canlanmayı, gerçekten yeni bir hayatın yaratımına esin ve kılavuz olmayı bekliyor.

Yeni yıl, tohumun filize dönüştüğü kutlu ve umutlu bir yıl olsun!

İlgili haberler
Adalet haramilerin kılıcının ucunda

Şiddet ve taciz karşısında “çözüm” olarak “pembe otobüsler” öneriyorlar. Şiddeti önlemek için yapmay...

Kadınlar, arabalar, ensest

Bir hakimin, kadını ve arabayı bir satış sözleşmesinin çerçevesinde tanımlaması ile bir kadının kızı...

2017 kadınlar için nasıl bir yıldı?

Yeni bir yıla girerken şöyle bir ardımıza bakalım. 2017’de kadınların gündeminde neler vardı, neler...