Karanlığı yıkmak için yakınmak yetmez, bir mum da yakmak gerek
Bizi, bilcümle kadınları ve kadınlığı yakıp yıkma kararını çoktan almışların karşısına dimdik çıkma zamanı gelmiş de geçiyor bile.

Sesi acıdan kapkara... Sesi öfkeden çatlak çatlak... Sesi isyandan dalga dalga bir kadın. “Yavrularımın emziği elimde kaldı” diyor mavi bir emziği avucunun içinde sıkarak. “Herkes duysun beni. Kimseler sahip çıkmadı bana. Sığınmaevlerinde kaldım. Koruyamadım çocuklarımı. Şimdi yoklar. Hiç kimsem yok. Ne olacak şimdi, kim verecek o çocukların hesabını? Polisine, amirine, savcısına yalvardım. Beni bu adamdan kurtarın dedim. Hiçbirini sahip çıkmadınız... Yeter artık...”
Dilek’in sesi bu. Boşanma aşamasına geldiği kocası defalarca kapısına dayanmaktan çekinmedi, o koca 2 ve 3 yaşındaki kızlarını görme bahanesiyle alıp götürdüğü evinde öldürdü, sonra da intihar etti. Kocanın ağabeyi “Anne sebebiyet vermiş ki olmuş. Ondan sonra kadın cinayetleri oluyor. Devlete rica ediyorum. Biraz da erkekleri düşünsün” diyebildi.

Bu nasıl bir nefret ki bir erkek sırf kendisinden boşanmak istiyor diye, sırf kadından öç almak için, sırf kadını cezalandırmak için çocuklarını öldürüyor! Bu nasıl bir alışmışlık ki “Biz kadını öldürür sanıyorduk, çocukları öldürmesine şaşırdık” diyor katili tanıyanlar! Bu nasıl bir pervasızlık ki yargısıyla, polisiyle, memuruyla koca devlet; “Beni bu adamdan kurtarın” çığlığı atarak umar arayan kadının çocuklarıyla sınanacağını bile bile “Babalarıdır, görsün” diye veriveriyor çocukları azraillerinin eline! Nasıl bir düzendir ki bu bir kere, iki kere, üç kere değil, sayısız kez yaşanıyor... Bu nasıl bir kadın düşmanlığı! Bu nasıl bir savaş! Bu nasıl bir katliamdır?!

Sadece 2017’de, basına yansıdığı kadarıyla en az 419 kadın, erkek şiddeti nedeniyle öldürüldü. Rakamlar, kadın cinayetlerinin geçen seneye göre yüzde 25 arttığını gösteriyor. Kadınların çoğu, boşanmak ya da ayrılmak istedikleri için öldürüldü... Tam da bu rakamın üstüne Aile Bakanı “Geçen yıl boşanma oranlarını düşürdük” diyor. Evet, çünkü kadınlar ölüyor!

Sadece 1 yıl içinde onlarca yasa geçti kadınları yaşamın her alanından çekip almayı hedefleyen. Kadınları bu katliam düzeninde boynunu kurbanlık koyunmuşçasına bıçak altına uzatmaya rıza gösterecek duruma getirmeyi amaçlayan yasalardan ikrah ettik.
Sadece 1 yıl içinde etkisi, yetkisi artsın diye sağlığa, eğitime, kültüre, sanata ayrılmayan bütçelerin oluk oluk akıtıldığı Diyanet İşleri Başkanlığından onlarca kadın ve çocuk düşmanı fetva dinledik. “Babanın öz kızına şehvet duyması haram değil” diyen, “Telefon, faks, SMS ve internet ile karınızdan boşanabilirsiniz” diyen, “Kız çocuklarının 9 yaşında gebe kalabileceklerini, erkek çocuklarının 12 yaşında baba olabileceklerini” söyleyen bir devlet kurumu, tam 9 bakanlığın bütçesinden daha büyük bir bütçeye sahip!
Her gün onca çocuk istismarı vakasında sanıkların çoğunun din adamlığı görevini ifa eden kişiler olduğu, tarikat yurtlarının çocuğun cinsel istismarının rutine döndüğü yerler haline geldiği bir ikiyüzlülüğün tam ortasında, adeta bir çukurun içindeyiz.
Çocuklar ve kadınlar için böylesi bir hayatı fetva edenler... Biz asgari ücretle kaç somun ekmek alabileceğimizi kuruş kuruş hesap ederken kaç asgari ücretle sıfır araba alınabileceği hesabıyla bizimle dalga geçenler... Başı sıkışınca yıllar yılı vadettikleri taşerona kadroyu bir KHK ile çıkarıverip, övünüp durdukları o kadroyu da boynumuza yeni bir tasma haline getirenler... Katillere “öfkeli baba/koca” deyip, kadınları ve çocukları koruyan 6284 sayılı Şiddet Yasası’nı “Ay bu da kadınlara çok hak veriyor, kadınlar şımarıyor” diye kırpmaya çalışanlar... Bizim çocuklara tarikat yurtlarında tecavüzü reva görüp, kendi çocuklarına Man Adasına yüzen gemicikler yaptıranlar... Hepsi “tek”, hepsi “adam”! Onlar bir, ama biz değiliz...

Tarih takvim bahane, ihtiyaç bir muhasebe... Yeni yıl, kendimize layık gördüğümüz hayatlara erişmek için tuttuğumuz dileklerin, hayallerin; birbirimize verdiğimiz nasihatlerin, değer verdiğimiz ne varsa onun üstüne yemin etmek gibi içten alınan kararların zamanıdır. Her “yeni”, olan bitenin hesabını görmenin, bu muhasebeden dersler çıkarmanın zamanıdır.
İşte dergimizin yeni yılın bu ilk sayısı da kadınlara layık görülenlerle kadınların kendileri için diledikleri arasındaki farkın nasıl da muazzam boyutlara ulaştığını gösteriyor bir bakıma. Sadece yaşadığımız zorlukların değil, aynı zamanda bunlarla baş etme stratejilerimizin, neyi nasıl tartıştığımızın, bu karanlığa nerelerden gedik açabileceğimizin, bu gedikleri nasıl büyütebileceğimizin de dökümünü yapıyor.
Kadınların anlattıkları gösteriyor ki yakınmanın yerini yakmanın, yıkılmanın yerini yıkmanın alacağı günler çoktan gelmiş. Bizi, bilcümle kadınları ve kadınlığı yakıp yıkma kararını çoktan almışların karşısına dimdik çıkma zamanı gelmiş de geçiyor bile.
Direnç bir ışık gibidir, önce çatlatır, sonra o çatlaktan sızar, o çatlaktan başlayıp yıkar yıkılmaz sanılan dağları...
Direncimiz kuvvetli, ışığımız bol diye kadınları kadınlarla buluşturmaya devam edeceğimiz bir 2018’e başladık. Karanlığı yıkmak için yakınmak yetmez, bir mum da yakmak gerek.
Yanan mumlarımız çok olsun...


Sevgili Sinejan Kut’a kadınların direnci ve ışığını kapağımıza taşımamıza vesile olan güzel çalışması için teşekkürü borç biliyoruz. Ellere sağlık!

İlgili haberler
Erkek şiddeti sadece kadınları mı hedef alır?

Önce ölmemek hayatta kalmak sonra özgürleşmek için, kadınlar ve çocuklar için neler yapılabilir? Bab...

Yorucu vardiyaların tüketemediği umutlarla 2018’e....

İki kadın metal işçisi yeni yıl dileklerini anlatıyor birbirine: ‘Yoruldum artık, her gün aynı şeyi...

‘Bizimle değilsiniz’ diyenlere: Biz zaten sizinle...

Kanallar farklı olsa da anlatılanlar bizim hikayemiz değil. Gece gündüz çalışıp üç kuruşa ev geçindi...