‘Öyle bir dünya yok’
Kendini sevmek’ diye pazarlanmaya çalışılan şeyi ben sizin boynunuza süslü kırmızı bir harf olarak takayım…

Kıymetli hazirun,

Kendimizden ibaret zannettiğimiz dünyayı başka türlü deneyimlediğimiz, kuvvetli rüzgâra mukavemet edemediğimizi hissettiğimiz bir yılı geride bıraktık. Adımızla sanımızla bir kişi olmaktan ziyade sefiller kalabalığının herhangi bir bireyi olduğumuz bu zaman dilimine tüm suçu yükleyip yenisine girdik. Allah bilir bitince onu da nasıl paketleriz?

Biten yılla ilgili bir klişe: Ben kendimi biraz daha tanıdım. Kırk beş yıldır kendi kendimden gizlediğim şeyler varmış meğer. Konduramadığım ama bal gibi de bende olan bencillik, kibir, istikrarsızlık gibi istenmedik özelliklerin yanı sıra az ya da yok zannettiğim irade, çalışkanlık, sabır gibi olumlu özelliklerimin daha bir farkına vardım. Dışlamak yerine belli dozlarda her birinin işlevsel olduğunu da fark ettim. Adına rahatlıkla bencillik denilebilecek bir tutumun kısa vadede etiketi öyle olsa da uzun vadede başka görüntüleri olduğunu fark ettim. Bende olana güzellemeler adlı şiirimi böylece yazıyorum. Kabul ederek.

SUÇLUYA DAMGA

Hawthorne’un yazdığı Kızıl Damga adlı kitapta Hester adlı kadın, tutkusuna kapılıp kocasından başka bir erkekle aşk yaşar. Bu ortaya çıkınca Hester, toplum tarafından üzerinde kırmızı bir (zinanın Z’si) harf taşımak zorunda bırakılır. Tahmin edersiniz, onu yapayalnız bırakan kaypak aşığının bir damga taşıması gerekmiyor, çünkü erkek… İki seçenek var. Kadın, toplumun uygun bulmadığı bu tutumunu külliyen reddedip savunmaya geçebilir. Hayatı kendini açıklamak ve kanıtlamakla geçer. Onay ve sevgi dilendiği, kabul görmek için alttan alıp tövbekâr olduğu bir senaryo. Öyle yapmıyor Hester, günahını sahipleniyor. Üzerindeki kırmızı işarete nakışlar ve süsler ekliyor. Damgasını güzelleştiriyor. Alttan almıyor, dümeni aniden sola kırıyor. Karşılaştığı ikiyüzlülüklere inat tertemiz bir tövbe gibi ışık saçıyor.

Hester’in kendisinde bulduğu, yasaklanmışı, arzuyu kendi varlığına dair gören ve yanlış bulmayan bu hali nereden bakarsanız bakın ötekileri huzursuz eden bir şey olacaktır. Her ne kadar kefaretini damga olarak üstünde taşıyarak ve dışlanarak ödüyor olsa da bundan pek de etkilenmeyerek bir anlamda hiçbir şey ödemiyor mudur?

OYSA PİŞMANLİK İÇSEL BİR SÜREÇTİR
Erkek kardeşlerimden en büyük olanı ilkokuldayken öğretmenlerinden biri onu cezalandırınca gülmüş; öğretmen de o zamanlar eğitimin enstrümanlarından biri olarak kullanılan şiddeti artırmış. Bir kısır döngüye girmişler. Artan şiddete karşı artan bir gülme davranışı. Çocuğu öldürecek hali yok ama canının yandığını görmek istiyor, suçunun cezasını çektiğinden emin olmak istiyor. Olması gereken olmadan rahatlayamayacak takıntılı bir “seni pişman edeceğim” davranışı. Hâlbuki pişmanlık ve tövbe içsel bir süreçtir. Dışarıdan gözlemlenen acının, ruhun yükselişi olarak alınması ancak iktidarın bize öğrettiği bir çarpıklıktır. Mahalle hırsızı dövüp kemiklerini kırmadan sükûnet bulamaz. Konu sadece hırsızdan korunmak da değildir. Onlar ellerindekiyle yetinirken bu hırsız kim oluyordur da başkalarının olanı almaya cesaret ediyordur? Kardeşim kim oluyordur da gülerek kurallara aykırı davranışını meşru bir isyan gibi lanse ediyordur?
SONUNA KADAR YANINDAYIM AVUTMASI

Benim şimdi yazdığım gibi doğrulamalar ne yazık ki titrek bir varoluşla kusurlarına büyüteçle bakan insanlardan ziyade salt kendine dönük, etrafa zarar ziyan veren insanlar tarafından benimsenebiliyor. İnsanlığı kendi etrafında dönen bir Kâbe büyüklüğüyle küçümseyen insanlara anons geçeyim. Benim yazıda tariflediğim “ruh ameliyatıyla” tespit edilen narinlikteki kusur değil sizdeki, ihtiyaçlar içinde olduğunu görse de çevresindekilere cehennemi gösteren, zırnık koklatmayan ama kendi “büyüklenmeciliği” için soranlara ve tabii kendine de “sonuna kadar yanlarındayım, ne zaman sıkışırlarsa buradayım” diyen bir kusur. Almayı doğuştan hakkı sayan, insanlaşamayan, cümle bozukluklarından başkalarını sorumlu tutan kör biri o.

Peki kimden bahsediyorum ben? Bilincinde mükemmele tapanlardan, bu yüzden bir türlü dinginliğe kavuşamayan huzursuzlardan. Öyle bir dünya yok. “Kendini sevmek” diye pazarlanmaya çalışılan şeyi ben sizin boynunuza süslü kırmızı bir harf olarak takayım. Bu yıl aynaya bir de böyle bakalım.

*[email protected]

Fotoğraf: Canva Pro'nun yapay zeka görsel oluşturma aracıyla oluşturuldu

İlgili haberler
Ağlak değilim, kompleksliyim

Ben dört yıl önce eşimden ayrılsam da anneanneme bunu bir buçuk yıl önce söyleyebildim. Ne dedi bili...

Niye Ceyda’nın Şeyma’nın, Hülya’nın hayatının peşi...

Çeşit çeşit diyet, değişik değişik instagram filtreleri, hepimizin üstünde bir “daha zayıf, daha güz...

Yeni yıla yeni motto: Kendi değerini bil!

Bu yıl eşikte mütereddit durmayıp, erişilebilir yeni yıl kararları almaya karar verdim. Bu kendime y...